Kırcaali Eğridere’ye bağlı Tosçalı köyündeki çocukluğumda, rahmetli babamın günlük tuttuğu bir defteri vardı. Babam, ara sıra o deftere bir şeyler yazıyor, not aldığı kağıtları da o defterin içine koyduğu için, daha sonra o defteri bir iple bağlayıp, duvarda asılı olan zemberekli saat kutusunun üstünde bulunan mushafın altına koyuyordu. 8 yaşında Türkçe okumayı söktüğümde, babamın günlük tuttuğu deftere bir göz atma cesareti buldum. Sayfaların birisinde, “Beni milis castına(uçastık: bölge) götürdüler, üç gün tuttular” yazdığını hatırlıyorum.
Birkaç gün önce, Bursa’da oturan yeğenim Orhan Vatansever, babamın günlüğünden bir sayfa göndermiş, görür görmez babamın el yazısını tanıdım ve hemen yeğenimi arayarak günlüğün diğer sayfalarının da kendisinde olup olmadığını sordum, fakat sadece bir sayfa bulduğunu, eski evrakların arasından başka yazılar çıkarsa, beni bilgilendireceğini söyledi.
Babam, sağlığında bu günlük defterini kimseye göstermek istemezdi. Babamın 2009 yılındaki vefatından sonra, kendisinin günlük defterini, tavan aralarında, orada, burada çok aradım, fakat bulamadım. Babamın günlük defterinin tamamını bulabilirsem, Bulgaristan’da 1944-1989 yılları arasında süren totaliter rejimi döneminde, Türklere yapılan eziyetlerin ayrıntıları, tarih sayfalarında yer alacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Dönelim 1962 senesine, 34 yaşındayken babamın şu yazdıklarına:
“1962 senesi. Sbomen (spomen, yani hatırası demek istemiş)
Kışın 87’sinde. Cuma günü(02.02.1962). Selfide’nin(eşinden bahsediyor, yani annemden) sudan gelirken(bakraç ile su taşırken) arkasından gelmişler(takip etmişler), saçağın(eskiden evlerin geniş giriş bölümü, koridor) altında tutmuşlar, “mantonu( ayak bileklerine kadar uzanan bir çeşit siyah pardesü. Annem ise “ferece” derdi) çıkar, donunu(şalvarını) çıkar” demişler, ırpalamışlar(hırpalamışlar). Yakışır mı kumanislere(komünistlere)?
1. Ramadan Ömeruf(Ömerov).
2. Şevki Mıraduf(Muradov).
3. Hallar’dan(komşu köyden) Ahmet Sali Mehmeduf(Mehmedov).
4. Halaçdere’den(daha uzak bir köyden) Ramadan Bayramof.
1957 senesi çıktı fısdancılık(kadınlara fistan giyme mecburiyeti), yazın 80′ inde, tütün kırımında(tütün toplama dönemi). Ademof(birinci adı Bayramali olsa gerek), benim paşaportımı(o zamanın çok sayfalı kimliği) aldı, 18(Leva) kuloba(globa: ceza) aldı.”
Babamın yazısını, bazıları cahilce bulabilir. Fakat 1928 doğumlu babamın hiç okula gitmediğini, kuran derslerini sadece babasından ve çevresindeki yaşlılardan aldığını düşünürsek. Hele on seneden fazla okul sıralarını aşındıranların yazılarını görünce, babamın kendi kendine gösterdiği okuma yazmayı öğrenme çabasına ve zekasına hayran kalmamak elde değil. 1962 yılında, Tosçalı’da, babamın yaşında olanların sadece birkaçının okuma yazma bildiğini, bırakın Tosçalı gibi dağ başındaki bir köyü, Türkiye’de büyük şehirlerde dahi oturan bir çok insanın okuma yazması olmadığını düşünürsek…
Babamın günlük defterindeki sayfanın içeriğine dönersek…
Babamın günlüğündeki bir yaprak yazı, bana, çocukluğumda rahmetli annemin söylediği, “Yüz, sabanı düz” veya ” Yüz on, tarlaya kon” dediği günleri ve eskiden yaşlılarımızın 8 Kasım’ı, kışın birinci günü olarak saydıklarını, kışın 110’unda, yani 25 Şubat günü, tarlada tütün fideleri yetiştirmek için çalışmaya başladıklarını hatırlattı.
Ancak babamın günlüğünün tek sayfasından, totaliter rejimi döneminde, kendilerine, “komünist, ilerici” sıfatı verenlerin alçaklığını, ne kadar ucuza satıldıklarını, isimleriyle birlikte öğrenmiş bulunuyoruz.
Hele 1962 yılının, o Mübarek Cuma gününde, bir nevi Türklüğün simgesi sayılan, Türk kadınlarının giydiği ferece, şalvar gibi elbiselerin fistanla değiştirmek isteyenlerin hepsinin “Türk asıllı” alçak ve satılmışlardan olduğunu düşünürsek…
1959-1962 yıllarında, Tosçalı köyüne ne yol, ne elektrik, ne su şebekesi vardı. Tosçalı’ya elektrik 1966, su ve yol ise 70’li senelerin ortasında gelse de; etek, fistan giyilecek sokakları, kaldırımları hiç olmadı, hala da yok…
Tüm baskılara rağmen, Tosçalı erkekleri,- babamda dahil- kendilerine “komünist” diyen bu alçaklara karşı her zaman çeşitli yöntemlerle mücadelesini sürdürmüşlerdir. Tosçalı kadınları ise, hiçbir zaman eteği, fistanı, kendi milli elbisesi olarak görmemiştir.
Yukarıda isimleri sayılanlar gibi birçok hainden cesaret alınarak, Türklere karşı girişilen asimilasyon döneminde, Tosçalı halkı, 24 Aralık 1984 tarihinde, totaliter rejime karşı, ” Biz Türk’üz, Türk kalacağız!” sloganıyla ilk başkaldıran köydür.
Bu vesileyle ve yaklaşan 24 Aralık ilk başkaldırı günü dolayısıyla, çevikliğinden dolayı köyde cin Yusuf olarak bilinen babamı ve ilk başkaldırı cesaretini gösteren diğer gerçek Tosçalı kahramanlarını saygıyla anıyorum.
Durmuş Arda
SON YAPILAN YORUMLAR