O yıl, Rodoplar’ı kara bulut yığınları, sıkıntılı kabuslar, korkulu düşler ve karmakarışık sıkıntılı anlar karabasanları basmış. Sırtına birkaç çul dolusu pılını ve pırtısını, yağmalı donunu ve delik deşik bitli yorganını omuzlayan çaresiz insan yığınları Edirne ve Gümülcüne istikametine doğru yollara düşmüş.
Herkesi tarifsiz bir ölüm korkusu ve derin üzüntü sarmış. Böylece, evler, yüzyıllık obalar ve ateşi hiç sönmeyen ocaklar geride bırakılıp ve can derdine düşen dağlıları telaş içinde kaçarken yakalamış nasip ve acı kader…
Bundan tam 104 yıl öncesi bu dağlarda barınan Türk ve Pomaklar, azgın Bulgar ordusu mensupları ve arkasından koşturan çulsuz Bulgar eşkiyası ve çetecisi tarafından amansız bir katliamdan geçirilmiş. Binlerce suçsuz ve masum yetişkin ve çoluk çocuk bıçaktan geçirilmiş, kurşunla vurulmuş. Yüzlerce kasaba, köy ve mahalle tamamen yakılarak talan edilmiş, evler evler kül olmuş, hayvanlar telef edilmiş…
Bu vahşetin sebepleri günümüze dek aydınlatılmamıştır ve hala tarih sayfalarında gereken bir şekilde yer almamakta. İki milletin mensupları evinden ve bağrından kovulmuştur, malı ve mülkü talan edilmiştir, öldürülmüş veya tecavüze uğramıştır ama günümüzün tarih sayfalarında bunların tam tersi yazılmakta ve bunca nesil tamamen ayakta uyutulmakta. İşte bunun sonucunda, iftira ve yalanlarla dolu bir devlet tarihi yaratılırken, günümüzde aynı bu devlet gözümüzün önünde yok olmaya mahkum. Böylece ata yadigarı topraklarımız da insansızlaştırılmakta, cansızlaştırılmakta ve itibarsızlaşmaktadır…
Eğer yalnız Kırcaali eyaletini ele alırsak, bu bölgede o yıllarda bir tek yörük ve manaf Türkleri yaşamakta. Bunlar geçimlerini genelde hayvancılıkla sağlamakta, toprakları tarıma zaten uygun ve elverişli değildir.
Geçen asrın başlarında, Kırcaali şehrine ilk gelen gurbetçi Bulgarlar, Smolyan’nın Petkovo ve Davitkovo bölgesinden kalaycılar, bakırcılar, abacılar, semerciler ve marangozlar olmuştur. Bunlar anadilimizi iyi bilmektedir ve ekmek parasını halkımıza hizmet ederek sağlarlar. Vrangacılar diye tabir edilen bu Petkovo yöresi sakinleri, aslında Türklerin evlerini inşa eden de ustalardır. O dönemde, bizimkiler hala bu mesleği bile üstlenmemiş durumda. Patates ve tütün üretimi bile Kırcaali diyarına 1850 yıllarından sonra giriyor…
Balkan Harbi patlak verdiğinde, Bulgar askeri ve beraberindeki Bulgar başıbozuğu, önüne çıkan her Türkü kılıçtan geçiriyor veya kurşuna diziyor. Perişan olan yerel halk, çaresizlik içinde kıvranırken, tek kurtuluş yolu olarak dağlarda gizlenmeyi veya Anadolu’ya doğru kaçmayı tercih ediyor.
Tarihin ne acı bir cilvesidir ki, günümüzde 21 Ekim günü, Kırcaali’nin kurtuluş günü olarak kutlanmakta. Aslında bu kararı alanlarda yerel meclisteki satılmış Türklerdir. Bunların arkasını sıvazlayanlar da Doğan ve Peevski gibi eşkiyalardır. Sen, hem Türk ruhu ve varlığından bahsedeceksin ama gidip şehrin saat kulesinden, 24 saat boyunca, Türklere karşı bestelenmiş, kin ve nefret dolu şarkıların seslendirilmesine izin vereceksin, hem de bunu demokrasiden ve insan haklarından bahsederek yapacaksın. Ne yazık ki, Türkiye’deki bir takım kanı bozuk sözde ülkücüler ve sosyal demokratlar bu Türk ve Türkiye düşmanlığına hala şakşakçılık etmekte…
Şimdi söyleyin bana, bugün, Kırcaali halkı için kurtuluş mu, yoksa sömürü ve esaret gününün başlangıcı mı? Sen, kurtuluşunu bağışladığın bir milleti o zaman neden kılıçtan geçiriyorsun, evini yakıp talan ediyorsun, be imansız herif? Şimdi de saat kulesinden hala kin ve nefret saçmaya devam edeceksin!
Ayol, sana, acaba, kim izin verir, tek bir Türkün kılına bile dokunmana? Sen, o saat kulesinden gürlediğin müddetçe, emin ol ki, bu topraklara asla huzur ve refah gelmez, Bulgaristan hiç bir zaman ihya olamaz! Aslında, biz bu devleti ve toprakları çok sever ve sayarız ama yetersiz ve satılmış siyasetçi bozuntusundandır çektiğimiz ısdırap ve çile.
Bulgar tarihçisinin ve gazetecisinin asla yer vermediği bu sözünü ettiğim katliamların kanıtları hala dimdik ayaktadır. Yüzlerce Türk köyü ve mahallesinde şehitler mezarlıkları var, hatta bu mezarlarda kimlerin yattığı bilinmekte. Yakılmış evlerin temel taşları da durmakta. Bahsettiğim şehitler mezarlıkları artık harabe halinde, bunları temizlemek ve restore etmek ise bizim boynumuzun borcudur. Bir tek Tosçalı köyünde böyle bir mezarlık yeniden düzenlenmiştir ve bir anıt taşına kavuşturulmuş. Ayrıca her yıl bu mezarlığın başında mevlit okutulmakta.
Ben şahsen Eğridere bölgesindenim. Tarih boyunca, bizim oralardaki Arda boyunun batısında sadece Pomaklar ve Bulgarlar yaşamıştır, nehrin doğu istikametinde ise yalnız Türkler yaşamıştır. Bahsettiğim o Petkovo’lar ve Davitkovo’lar Türk köylerinden bile gözükmekte. Bir düşünün, Osmanlı döneminde bu HIristiyan köylerine kimse zarar vermemiş, hatta kiliselerinin inşaat masrafları bile devlet tarafından karşılanmış…
Bu Bulgar köylerinin karşı yakasında bulunan ilk Türk köyleri, Koruköy, Ercek, Civanlar ve Mekereşler’dir. Koruköy de vaktinde bir bilge Koca Kerim Aga vardı. Onun anlattıklarına göre, Bulgar ordusunun ve karşı yakadan yaşayan ve dost bildikleri Bulgarların, köylerine yaptıkları baskında, erkekleri hile ile Mandıra denen yere topladıklarını, bir kısmını öldürdüklerini, böylece korumasız bırakılan köyü soyup ve yakıp, kadınları tecavüze uğratıp, teslim olmayanların diri diri göğüslerini kesip ve küçük çocukları yukarı atılma suretiyle süngünün üzerine saplamak olmuş…
Mekereş köyündeki “On bir şehitler mezarlığı hala korunmuş durumda. Komünist dönemde ise aynı köye, karşı köylerden gelip ve burada öldürülen birkaç Bulgar köylü apaşının anıtı dikilmişti ve bunun önünde Türk çocuklarına Bulgaristan’a karşı sadakat yeminleri ettiriliyordu. 89’yılından sonra bu sahte anıt, tabi ki, köy sakinleri tarafından yıkılıp söküldü. Dünyanın neresinde bu çeşit bir kepazelik görülmüştür? Komşu köye soygunculuğa ve katliama geleceksin, sonra da adın anıtlarda yazılacak…
Mekereşler’in komşu köyü ise Çandır’dır. Burada ise yakın zamana kadar, yine Balkan Harbi esnasında kahpece öldürülen bir köy sakinin türbesi vardı. Osmanlı askeri olan bu genç, ev iznine döndüğünde, düşmana yakalanıp canlı canlı bütün derisi soyuluyor ve böylece üç gün boyunca acılar içinde kıvranarak can veriyor. Daha sonra komşuları bu şehidimizin vücudunu bulamıyor ama onun ruhunu yaşatmak için bir türbe kuruyorlar. Günümüze kadar ayakta duramayan bu mabet, illaki yeniden inşa edilecektir…
Benim köyüm Sırtköy’de ise akrabam olan yaşlı bir Habibe(bizim “Habiş nine” dediğimiz) ninemiz vardı. Gözleri görmüyordu, birazcık aklı da uçup gitmişti. Balkan Harbinde on yaşlarındaymış ve düşman askeri tarafından babasının katledişini kendi gözleriyle seyretmiş, kendisi bu esnada bir kayın ağacına tırmanarak kurtulmuş. Habiş ninenin daha o zaman ağlamaktan ve üzüntüden gözleri körelmiş, aklı da uçup gitmiş. Ama bu köyün Uzunlar sırtında beşi bir yerdeki mezarda hala masum şehitlerimiz nur içinde yatmakta. İsimleri de mezar taşında okunmakta…
Evet, Kırcaali bölgesinde bugün bunlara benzer yüzlerce ve binlerce şehitler mezarlığımız bulunmakta. Bunları birer birer restore etmek, düşen şehitlerimizin isimlerini ve öykülerini belirlemek hiç de zor olmasa gerek…
Eğridere bölgesinin Ürpek, Terziler, Hotaşlı, Tosçalı, Hallar, Çamlıca(Çamdere), Solaklar, Halaç, Sütkesiği, Elmalı, Alfatlı, Durabeyler, Mıkmıl ve Menekşe gibi yüzlerce köyde o dönemin vahşet izleri hala silinmemiştir.
Birkaç yıl öncesi, Kırcaali yerel meclisi, bu katliamları gerçekleştiren ordunu başındaki generali, şehrin fahri hemşehrisi ilan edilmesini reddetti. Çoğunluğu Türklerden oluşan bu mebusan meclisi her ne kadar doğru bir karar almış gibi gözükse de, aslında bu Bulgar milliyetçileri için bir yem olarak kurgulanmış senaryonun bir parçasıydı. Bunun ispatı ise daha sonraki oturumlarda 21 Ekim’i, Kırcaali’nin kurtuluş günü olarak ilan etmektir. Türk düşmanlığını ilke olarak kabul eden, bir sözde Türk partisinden başka ne beklenebilir ki?
1912 yılında, sadece Türkler ve Pomaklar katledilmemiş. Bulgarlar da öldürülmüş. Bence bir tek Bulgar şehitlerin anısını anmak ve kutlamak büyük bir ayıptır. Eğer baş eğeceksek, bunu bütün öldürülenlerin anısı adına yapmalıyız.
Gerçek ve ortak tarihimiz asla örtbas edilmemeli!
Mümin TOPÇU
SON YAPILAN YORUMLAR