DOLAR 35,6878 0.13%
EURO 37,4911 0.7%
ALTIN 3.178,670,76
BITCOIN 3728588-0.47552%
Kırklareli

PARÇALI BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

1984 Kırcaali başkaldırısının önderlerinden Salim Türkoğlu vefat etti

1984 Kırcaali başkaldırısının önderlerinden Salim Türkoğlu vefat etti

ABONE OL
5 Ağustos 2016 17:29
1984 Kırcaali başkaldırısının önderlerinden Salim Türkoğlu vefat etti
0

BEĞENDİM

ABONE OL
3 Ağustos günü, akciğer yetmezliğinden dolayı hayatın kaybeden Salim Türkoğlu, sessiz sedasız Bursa’da toprağa verildi.
1984 yılı, Kırcaali başkaldırısı kahramanlarından olan Salim Türkoğlu, 2013 yılında yaptığımız bir röportajda, ” Çektiğimiz acılar boşuna gitti” demişti.
Salim_Turkoglu
İşte 2013 yılında yapılan röportaj:
1984 Kırcaali başkaldırısının önderlerinden Salim Türkoğlu: “Çektiğimiz acılar boşuna gitti”
Salim Türkoğlu ile, Bulgaristan’da yeni kurulan bir partinin Kırcaali ofisinde tesadüfen tanışıyoruz. Üç- beş sohbetten ve annesinin Susuz’dan, babasının ise İridere’den olduğunu öğrendikten sonra, daha çok kaynaşıyoruz. Yani aynı toprağın insanıyız…
Konu memleket hallerine geliyor. Ve aşağıdaki konularda hemfikir kalıyoruz:
Kırcaali biölgesinde sadece isimlerin iade edildiğini, Türklere karşı uygulanan asimilasyon politikasının devam ettiğini, Türkçe eğitimin belirli bölgelerde göstermelik olup, çoğu yerlerde verilmediğini… Şimdiki HÖH/DPS (Hak ve Özgürlükler Hareketi) rejiminin, eski Jivkov rejimini arattığını, halkı şu veya bu şekilde esir aldığını, iş güvencesinin dahi bu partinin insafında olduğunu, başkaldıran binlerce Türk’ün ekonomik nedenlerden dolayı göçe zorlandığını…  Buna karşılık hiç bir protesto eylemi yapılmadığını…
Salim Türkoğlu, bir ara, “HÖH’ün başında Ahmet Doğan gibisi varken, hiç bir hak eylemi yapılmaz, o, Eski Zağra cezaevinde de hiç bir eyleme katılmıyordu” diyor ve böylece kendisinin 1984 Kırcaali başkaldırısının önderlerinden birisi olduğu anlaşılıyor.
Sohbet daha da koyulaşıyor ve bu arada kalem, kağıt alarak not alma gereği duyarak, sohbetimiz soru- cevap şeklinde devam ediyor:
Asimilasyon politikasına karşı genellikle 24 Aralık ilk Tosçalı, 26 Aralık’ta 17 aylık Türkan bebeğin ve iki yetişkin Türk’ü şehit edildiği Killi Kayaloba, 27 Aralık’ta yine şehitler verdiğimiz Mastanlı başkaldırıları biliniyor. 1984 Kırcaali başkaldırısı ise pek bilinmiyor. Kırcaali başkaldırısı nasıl başladı?
1984 yılının Aralık ayının ortalarında isin değiştirme olayları başladığında 25 yaşındaydım ve Kırcaali Ekonomi Lisesi’nin önünde bulunan börekçide çalışıyordum. Bu asimilasyon politikalarına karşı çeşitli gruplar oluşturup, “Ne yapabiliriz?” diye tartışıyorduk…
26 Aralık günü, dört arkadaş, Eski Zağra üzerinden (çünkü Filibe’den yollar kesilmişti) Sofya’ya ulaşarak İngiltere Büyükelçiliği’nden siyasi sığınma talebinde bulunduk. Büyükelçi çalışanlarına, bize karşı uygulanan soykırım ve asimilasyon politikalarını anlattık. Bizi dinlediler, fakat “bu çağda böyle bir girişimin olamayacağını” söyleyerek, inanamadılar. Büyükelçinin orada bulanmamasından dolayı, siyası sığınma konusunda bir karara varamadılar ve bizde aynı gün Kırcaali’ye dönmek zorunda kaldık.
Sofya’dan döner dönmez, büyük bir protesto mitingi için halka çağrı yapmaya karar verdik. Bunun için bazıları daktiloyla, bazıları el yazısıyla iki bin kadar mitinge çağrı afişi hazırladık.
Mitinge çağrı afişinin içeriği şöyleydi:
“Türk kardeşler,
29 Aralık Cuma Günü, Kırcaali parti (Bulgaristan Komünist Partisi) binası önunde, Türk isimlerimizi geri almak, bize karşı uygulanan politikaları kınamak için… protesto mitingine davet ediyoruz.”
Miting günü, parti binasının (şimdiki Belediye binası) önündeki parkta toplanmaya başladık. Bir kaç bin kişi toplanmıştık ki, parkın diğer tarafındaki askeriyeden çıkan BTR araçları, parti binası önündeki motorlu araçlara kapalı ana caddeye dizildiler, bizi ve toplanma yerine gelen tüm yolları ablukaya alıp, çoğalmamızı önlediler. Bu durumda yapacak bir şeyimiz yoktu, bir kaç slogan atarak dağılmak zorunda kaldık.
On gün sonra evlerimizden alınarak tutuklandık; Ferdiye, Hasine, Gülnaz, İsmet Abdullah, Rasim Katral ve ben 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası aldık. Ben 5 yıl 6 ay hapis cezası aldım. Ferdiye ve Hasine’de 3 yıldan fazla hapis cezası aldılar, oysa lise öğrencisiydiler, 18 yaşlarını dahi doldurmamışlardı, suçları ise sadece afiş dağıtmak…
Cezaevi yıllarınız nasıl geçti?
İlk önce Eski Zağra cezaevinde kaldım. Aynı cezaevinde 400 kadar Türk asıllı siyasi mahkum vardı. Mobilya atölyesinde çalıştırılıyorduk, fakat ara sıra da eylem yapmaktan vazgeçmiyorduk. Bunlar, “ Türk isimlerimiz geri verilsin”, “ Cezaevi şartları düzeltilsin” vs gibi eylemlerdi. Bu eylemlere, bazen açlık grevi gibi eylemler de eşlik ediyordu.
Bu eylemlere tüm siyasi mahkumlar katılıyor muydu?
Herkes katılmıyırdu. Bu eylemlere katılmayanlardan birisi de bugünkü HÖH fahri lideri Ahmet Doğan’dı.
Eylemlere aktif olarak katılanların isimlerini hatırlayabilir misiniz?
Başta gazeteci Halim Pasajov olmak üzere İsmet Abdullah, Kasım Dal,  İsmet Topaloğlu, Sadullah Hayrullah, Sezgin Mümin, Erol Korkmaz… şu anda hatırladığım isimler.
400 siyasi mahkumün gönlünüzden geçen bir lideriniz muhakkak olmuştur. Aranızdan kimi lider olarak görüyordunuz?
Eski Zağara cezaevindeki mahkumların çoğu, Halim Pasajov’u lider olarak görüyordu. Halim Pasajov, “Bulgaristan’da Türklere uygulanan politikadan sonra otonomi, hatta bağımsızlık hakkımız var! Kurulacak bir partinin tüzüğüne de ‘baığmsızlık’ maddesi olmalı!” diyordu. Fedakar, konuşmaları düzgün, eylem ve boykotlarda en baştaydı… Rahmetli, tam lider vasıflarını taşıyordu…
Cezanızın tamamını Eski Zağara cezaevinde mi tamamladınız?
Eski Zağra cezaevinde, siyasi mahkumlar sürekli eylem yapmaya başladıklarından dolayaı, 1987 yılında, 17 mahkum idareye çağrıldı, bunu duyar duymaz gazeteci Halim Pasajov, “Bizi Türkiye’ye gönderiyorlar!” diye espri yaptı. 17 mahkum, bir akşam Filibe cezaevinde kaldıktan sonra; Ahmet Doğan ve İsmet Topaloğlu Pazarcık cezaevine;  Halim Pasajov, Kasım Dal, İsmet Abdullah, Sadullah Hayrullah ve ben Bobovdol; diğerleri ise, Vratsa cezaevine gönderildi.
Bobovdol cezaevinde Hali Pasajov ve Sadullah Hayrullah yaşlı oldukları için mukfakta; Kasım Dal, İsmet Abdullah ve ben maden ocaklarında çalıştırılıyorduk. Halim Pasajov,  cezaevi şartlarını protesto etmek için sık sık açlık grevleri yapıyor ve onun için de tecrit edilerek hücre cezası alıyordu, bizde diğer dört siyasi mahkum onu desteklemek için çeşitli eylemler yapıyorduk.
Ne zaman serbest bırakıldınız?
1989 yılının ortalarında serbest bırakıldım ve daha sonra Türkiye’ye göç ettim.
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin durumu ortada. Dünyaya gelmiş geçmiş tüm liderlerin ortak bir özellikleri vardır, o da, kendi toplumları ve sosyal çevreleri için kahraman olmak. Bulgaristan’daki Türklerin liderleri ise, kendi toplumunu ezdirerek, başka toplumların kahramanı olmak istiyorlar. Sizce bunda bir gariplik yok mu?
Bulgaristan’da Türk bilinci olan liderler, çeşitli nedenlerle pasifize edildiler veya göçe zorlandılar. Türk olarak yetişmeyip, Türk bilinci olmayan ajanlar ise, Türklerin liderleri olarak lanse edildi ve onların sayesinde Türk halkı ezildi ve ezilmeye devam ediyor.
Asimilasyon politikasının uygulayıcıları ve katilleri, – ister HÖH/DPS, BSP veya diğer partilerde siyaset yapsınlar – yargılanıp ceza almak yerine, hatta Türklerle alay edercesine, çeşitli devlet görevlerine atanarak ödüllendirilmektedir.
Bunları gördükçe üzülmemek elde değil.
Maalesef, benim gibi, en iyi gençlik yıllarını cezaevinde geçirerek acı çekenlerin çabaları, boşuna gitmiş oldu…
(Bu söyleşi, Kasım 2013 tarihinde Durmuş Arda tarafından yapılmıştır)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.