Geçen Cumartesi, her yerden olduğu gibi, Bursa’dan da bir grup Belene mağduru, demokrasi şehitlerinin ve kahramanlarının mezarlarını ziyarete gelmişlerdi.
Bu Belene mağdurlarının Pazar günkü otobüsle(Lüleburgaz’a kadar aralarına beni de aldılar) Bursa dönüşünde ilginç bir olay yaşandı.
Kapıkule sınır kapısındaki Türkiye girişinde, polisler kontrol için tüm pasaportları topladı. Türkiye’ye giriş yapıldıktan sonra ise, aynı pasaportları dağıtmak için yardımcı olanlar, “Remzi, Sabri Muhammet, Recep” vs gibi isimleri sayarak teslim ederken… Bir ara “Martinova” ismi duyuldu ve ortam buz kesildi, bir anda herkes şaşkınlıkla birbirine baktı. Orta koltuklarda oturan bir kadın telaşla “Çabucak ver ver, diğerini de ver” diye çıkışarak, yanında oturan kendisinden daha genç kadının pasaportunu da kaparcasına aldı.
1984-1985 yılarında Bulgaristan’da yaşayan Türklere zorla verilen Hıristiyan- Slav isimlerini değiştirmeyenler için en az beş makale yazmışımdır.
Ancak “Belene mağdurları bu olaya nasıl tepki verecekler, bir tepki vereceklerse ben Lüleburgaz’da inmeden önce bari verseler” diye içimden geçirirken…
Belene mağdurlarından birisi ayağa kalkarak, “Arkadaşlar aramızda 1984-1985 yıllarına bize zorla verilen Hıristiyan-Slav isimlerini taşıyanlar var. Bulgaristan’a giderken bizim aramızda böyle isimler yoktu, olsa da aramıza almazdık. Ancak seneler sonra bu isimleri hala taşımak, dün mezarlarını ziyaret ettiğimiz Türkan bebeğin, Nuri Turgut Adalı gibi birçok şehidimizin ve kahramanımızın kemiklerini sızlatıyordur. Üstelik bu, isimleri için Belene kamplarında senelerini vermiş bizler için de bir saygısızlıktır.
Başbakan Binali Yıldırım’ın bize, ‘Bulgar kökenli vatandaşlarımız’ demesine kızıyoruz. Aramızda böyle insanlar oldukça, Başbakan’ın bu sözlerine kızmamız ne kadar doğru? “ diye tepki gösterdi(Daha sonra anlaşıldı ki, bu kadını ve refakatçisini, otobüse, şoför muavini almış).
Bu konuşmayı tüm Belene mağdurları alkışladı.
Bilindiği gibi, Başbakan Binali Yıldırım, birkaç gün önce Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile yaptığı görüşmede, “Tekrar ediyorum ki, gerek Türkiye’de, gerek Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız, Bulgar kökenli vatandaşlarımız, Bulgaristan’la bizim aramızdaki ilişkilerimizin adeta çimentosudur. İlişkilerimizi geliştiren, ileriye götüren en önemli varlıklarımızdan bir tanesidir.” ifadesini kullanmıştı.
Başbakan’ın bu sözlerine, gerek Bulgaristan’da yaşayan Türkler, gerek Türkiye’deki göçmenler, büyük tepki göstermişlerdi. Ancak ben bunun bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyorum.
Daha önceki yazılarımda da yazdığım gibi, Bulgaristan’a sık sık yaptığım yolculuklarda, Bulgaristan vatandaşı Türklerin hala Zlatka, Sevdalina, Martin, Aldomir gibi isimleri taşıdıklarını görüyorum. Hatta bu isimleri taşıyanların çoğu, hemen hemen her gün veya hafta, şu veya bu amaçla Bulgaristan’ı ziyaret ediyorlar. Yani Türkiye’nin ve Türklüğün nimetlerinden faydalanıyorlar, fakat isimlerini değiştirmeye her nedense bir türlü zaman bulamıyorlar… Bazıları, “İsmimi aldıkları gibi versinler” kolaycılığına kaçıyorlar. Hatta az sayıda da olsa bir kısmı, eski isimlerini aldıkları halde, Avrupa’da veya başka bir yerde kariyer yapmak için, mahkeme kararıyla Hıristiyan- Slav isimleri alıyorlar…
İsimleri için Belene kampında yıllarını tüketmiş olanların, bu gibi olaylara tepkisiz kalmalarını kimse bekleyemezdi herhalde…
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.