DOLAR 33,9008 0.03%
EURO 37,6352 -0.04%
ALTIN 2.809,880,81
BITCOIN 20403863.57949%
Kırklareli
27°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Orta Rodop türkülerinin zenginliği

Orta Rodop türkülerinin zenginliği

ABONE OL
21 Mart 2017 12:10
Orta Rodop türkülerinin zenginliği
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Rodop Türklerinin türküleri konusu, “derya deniz” deyimini kullansak, hiç hata olmaz. Bu denize girmek, paçaları sıvamak ile işin içinden de çıkmak imkansızdır. Derin, ciddi ve kapsamlı araştırmalar, çalışmalar gerektiren bu yazı kısaca bir uğraşıdır.

Orta Rodoplar’ın Türkçe türküleri ile sizi, kısa bir seyahata davet ediyorum.  Rodopların bu yöresinde 6 Türk köyü bulunmaktadır. Onların folkloru kendileri kadar renkli, zengin ve değişik ananelere sahiplerdir. Bu köylerin aralarında birçok farklar olmasına rağmen, ortak özellikleri daha da çoktur.  Köylerden söz edelim – Çelikli (Stomanovo), Yenimahalle (Nova mahala), Fotan (Fotinovo), Karabulak (Borino), Selçe (Selça, Pomakların sayesinde, köyün 12 Türk sülalesi şu anda Bulgarlaşmıştır.), Gövren, Grotna (Grohotno) ve bu yerleşim yerlerini Rodop eteklerine yaslanmış olan Kriçim ve Peştere gibi kasabalar ve Kuklen ile Ustina köyleri de ilave etmek yerinde olur. 

Ortak paylaşım noktalardaki Bayram türküleri ve eski Türk dünyasına ait türküleridir. Bununla beraber, her bir yerleşim yerinin kendi yaratmış, geliştirmiş folklor birimleri vardır.

 Bu yörenin türkülerini birkaç grupta incelememiz gayet doğaldır:

Bayram Türküleri,

Aşk türküleri,

Gurbet türküleri,

Savaş türküleri,

Mizah türküleri ve

Filibe şehrine adanmış türküler.

Orta Rodop Bayram türküleri, söz konusu olarak, geçen yüz yılın 1950’li yıllarına dayanmaktadır. Bu günümüze dek hala Kara bulak, Gövren ve Grohotno köylerinde korunmaktadırlar. Kalan köylerde ise yaşlı anneler ve babalar bunları anılarında yaşatmaktadırlar

Bayramların en önemli simaları davulculardır. Davulcuların türkü söyleme özelliğini de göz ardı edemeyiz. Ramazan bayramlarında davulcu türküler ile halkı süfüre kaldırır. Burada söz konusu bir birinden daha da renkli, yerel motifler – yemek, uyku, bağıştır. Öreneğin:

“Davul dum dedi, kalkın süfüre,

kalkın süfüre, yeylim pilafı.”

“On gün kaldı Bayram ayı,

azırlayın maramayı,

içinde onbeş parayı”,

 “Davulumun ipi sızlar

yağlık işler hanım kızlar,

biriciğini bana bağışlar”,

“Davulumun ipi koptu

bana borda pideye koktu” vb.

Günümüze dek hala davulcular türkü yaratırlar. Onlar, köyün tellalı, eleştiricisi ve ilginç, güncel konuları da söze, bir mizah esperisi ile getirirler: “Eski cami direk ister, söylemeye yürek ister, benim karnım toktur ama arkadaşım pide ister.” Onların rolü söfürcülük, alay yönetmenliği, oyun havalarını yönlendirmektir. Örneğin: “Ee-y, ileri gitmeyin, geri kalmayın, ortada kalabalık etmeyin” vb. buna benzer haykırışlarla hem alaya, kalabalığa neşe getirir, hem de onu denetlemeye çalışırlar.

Davulcular her bir etkinlikte başrol almaktadır. Kına gecesi, alaylar, düğün, sünnet bayramları, güreşler hep onların sayesinde heyecanlanır ve coşku yaratır.

Eski Bayram etkinlikleri, oyunları her zaman kızlar ve hanımlar tarafından canlandırılmıştır. Ana konu Bayram türkülerinde ise kız seçmektir. Alay motifleri de hanımlar tarafından iki seste söylenmiştir. Örneğin: “Alaylar alaylar hop-hip oynarlar,”  “Selamin aleyküm kapıcı başı / aleykümselam bezirgan başı / ne gördünüz ne istersiniz bizim alaydan / bizim alaydan…” ve motifler arasında kızın güzelliği, becerikliliği, marifeti, hayranlığı üstüne kurulmuştur: “Kız senin saçını kim ördü”, “Bir güzeli gördük, onu isteriz”, “kaşı gözü karaca”. Güzellik her zaman olmazsa olmaz şeklinde vurgulanmaz. Halk onun değişik yeteneklere de sahip olmasından yanadır. Bu tür motifler de sık sık araya getirilir: “Okuma da bilsin, dokuma da bilsin,  kırk iki mandayı sağmayı da bilsin” vb.

Bayram türküleri çok eski zamanlara uzanmaktadır. Onlar İslam adetleri ile birleşmiş, hayatını asırlar boyu sürdürmektedirler. İslam kuralları, aile kurumunun varlığında son derece etkili olmuştur. Bu yüzden türküler, gelenekler günümüze kadar otontik bir halde korunabilmişlerdir.

Türküleri ele aldığımızda, aşk ve kader konuları en geniş bir çerçeve kapsarlar. Onlar bayramı da seyranı da, gurbeti de mevsimleri de dolaşıp renklere boyarlar. Aşkın değişik yolları, türlü motif zenginliğine türküleri götürmüştür: “pınar başı, seher vakti, gül bahçesi, düşman gözü vb.” Bu arada aşk, paralel olarak, sevda üstüne, ıstıraplar ve ya üzüntüler bin bir çeşit boyutlara ulaşmıştır: “yüreğime kan damlamış”, “ölüm de bize yarim ar gelir”, “kareler bağlıyorum”, “Fatma’yı gördükçe dökersin yaşları”, “sensin beni kara Emine delirten”, vb. Bu türküler hazinenin ta dibi. Halkımız sayı olarak en çok aşk türküsü yaratmıştır.

Gurbet türküleri en garip, en hüzünlülerdir. Türk ailesi her zaman bu acıları çekmiştir. Askerlik değilse savaştır, savaş değilse gurbettir. Gurbet ve savaş türkülerinde ortak motiflere rastlarız. Bunlarda doğa ve doğanın değişik durumları insanın iç dünyasına yansımıştır. Örnekler verelim bir Selçe köyü türküsünden: “kara daği kara duman pürüdü,  gözlerimden kanlı da yaşlar ürüdü” ve “çatallanmış kara çalı tikeni, yol verin eyler yömürlerim tükenir” 

Mani dünyasında doğa motifleri, ilk iki mısrada dolgu amacıyla yer alır, oysa burada doğa, insan üzüntülerini yoğunlaştırmaktadır. Türk hanımı – anne, kardeş, nine gözleri gurbet ve savaş yollarında kalmıştır. Konu iki taraflı, gurbete, savaşa giden ve gönderen, evde kalan da aynı duyguları yaşar. Motifler de bu acıyı çok doğal bir şekilde anlatırlar: “ayrılmışım vatanımdan, evimden bağrımdan”, “gurbet yerde hasta oldum, hasta oldum yatamadım”, “ayrılmalar güç olur”.

O eski yılların iletişimini, bu günümüz ile karşılaştırmamız anlamsızdır. Bazı aylar, yıllar hatta ömür boyu kavuşmak olmaz.. Bir tek haberi, gelen geçen yolcular, tüccar, rastgele insanlar getirirlerse, ne büyük sevaplar kazanılır. Bir de postane sayesinde gelen mektuplar. Ne de hüzünlü sözlerle karşılaşırız: “Mektubumun ucu yere deymesin, okuyanın dinleyenin gözyaşları dinmesin”. Böyle dizeler Türk halkı nasıl yaratmış? Gurbet yollarında, savaş topraklarında kalanların da hali, can yakar: “yat yerler aldı beni / taşlara çarptı beni” ve “yollarda bir garip ölmüş, kimi var”.

Gurbetin, savaşın etkisi her bir olayda hissedilir. O aileyi, aşık olanları ayırır: İki kısaca örnek: “cümle asker bölük bölük ürüdü, benim kardeşim Selça kenarında çürüdü”, “nalet olsun böle kar, ikimiz de kaldık bekar.” Günümüzde, kim araştırmış ve açıklamış böyle bir savaş türküsünün akıbetini?!

Orta Rodop köylerinde eskiden çok savaş türküleri söylenirmiş. Bu türküler muhacir sülaleleri ile, Poyrazlar, Macarlar, Muhacirler, Gaziler vb. beraber gelmişler. “Budin türküsü”, “Savaş kurbanı”, “Asan Asan”, “Düver Osman”. Motif dünyası da doğal bir yerel ağzı ile söylenmiş:

“çantacığımı aldım elime /düştüm ova düzüne / yedi yerden kurşum geçti / eremedim evime”, “Davut burunda bir eski çadır / çadırın altında macirler yatır.”

Muhacir konusu, halk türkülerinde önemli yer almıştır ve gerçek ilişkileri yansıtmıştır. “ne oldu da ben bu macir kızına vuruldum, vuruldum da kara da gözlü yarimden ayrıldım”, ve “benim yarim gayet güzel, seni yaylalı Türkmen kızı.”

Bir defa coğrafi kısıtlamalar, öte yandan devlet eliyle yapılan baskılar, bu köylerde 1912 yıllarından 1934-36, 1958 yıllarına ve ondan beri de, 1972’ye dek, kimi Türkçe okumak kaldırılmış, kimi yasaklanmış, kimi adlar alınmış. Ve tüm bu negativ faktörler, folklora yansımış – türküler yaratılmış, unutulmuş, gelenekler yasaklanmış. Günümüzde Selçe köyünde, 12 Türk sülalesi Bulgarlaşmış, dilini kültürünü unutmuş. Son yıllarda bu hadise Çelikli köyüne de sıçradı ve aynı yansımayı öteki Orta Rodop köylerinde de hissetmekteyiz – Kara bulak, Yeni mahalle, Fotan, Grotna, Gövren. Bu durum, kısıtlı da olsa Doğu Rodoplar’da da dikkatleri çekmektedir. Orta Rodop yazarı Zagrajden köylerinden Kanara doğumlu Şaban Recep Güler, “Bizim İçin Geçerli Değildir” kitabının yazarı, bu gelişmeleri çok kapsamlı anlatmıştır. 1972’li yıllarda bu köylerin adları değiştirilirken Doğu Rodop Türkleri “Bu bizim için geçerli değildir, onlar zaten Pomaktır, Pomak karışıklılığı vardır”  şeklinde bu olayı küçümseyerek geçiştirmekle yetinmişlerdir. 

Köylerimizde, bir 130 yıllık mesafe arasında sürekli Bulgarlaştırma süreci yaşanmıştır. Hele günümüz koşulları içinde tüm Bulgaristan Türklerinin Bulgarlaştırılması için bir 25-30 yıl yeterli olacaktır, kanısındayım.

Negatif gerçeklerden uzaklaşalım ve biraz da mizah konusuna bir kuş bakışı göz atalım. Köylerimizin “mizah damarı” ağır basar, dersek, hiç hata etmiş olmayız. Mizah yoluyla anlatım, inanımızın ana damarını oluşturur.

Yaratılan türküler de ağızdan ağıza köyden köye gezerler. Onların gerçek olayları halkı coşturur ve toplumun kusurlarını, eksiklerini hedef tutmaktadırlar.

Örneğin: “Zekir sımarlamış Batak’tan üç kilo enser / Neziye’nin küçük kızı Gaçe’ye benzer…”, “Çelikli’den aldım beri yoluma / yat dedim Fatma’m sen yatmadın koluma…” “Oroz tepenin dumanı / ani bu köyün imamı / okusun beygire kuranı…”,  “Seni gidi klepçi nene / yektin bizi köy içine…” vb. Bunlar Yeni mahalle, Fotan ve Çelikli motifleridir.

 Rodoplar’da yaşayan halkın bir gidecek yolu varsa, o da Trakya ovasında Filibe’dir! Köy olmak, köylü olmak kişiyi tamı tamına doyurmaz ki. Ona tuz, gaz gerek, sırtına don gömlek, ipekli şalvar, gaytanlı mintan…

Bunların hepsi var. Hem de aladan ala. Nerede? –Filibe’de!

Filibe konusu günlük konuşmalarda sıkça kullandığımız deyimlere, atasözlerine ve masallara da girmiştir. “Filbe köftesi”, “Filibe saltanatı”, “Filbe çalımı..” “Dükkandan alacağına Filbe’den al”, “Yemiş içmiş, Filbe’de sıçmış”. (Kumarcıları anlatır.) “Ne çalım satarsın Filibe simidi gibi”, “Ehhhh, bu bina şimdi yalnız Fülbe’ye yakışır…”, “Bu ökçeli hanım da nerden çıktı? Sanki kendini Fülbe sokaklarında görür”, “Tasin Dayının Gurbet hikayesi”, “Eşek ve Tuz” vb.

Filibe, köy sözlüğünde yer aldığı gibi, türkülere de yansımıştır: “Arabaya bindireyim / Fülübe’de gezdireyim”, “Gittim Fülbe’ye gördüm ovayı /Fülbe ovası vay yedi beni”, “Çıktım Cendem tepeye /dayandım kuru meşeye”.

Tabi ki, bunlar son 60-70’li yılların türküleridir ve motiflerinde köyün tam yaşam öykülerini hissetmekteyiz.

Efsaneleşen türkülerimiz hayat olayları üstüne yaratılmıştır. Folkloru araştırmak, köy tarihini, geçmişini araştırmak anlamına gelir. Ne kadar da yörelerde ortak söylenen türküler dolaşıp halkı birleştirse, her köyün, kendi renkli dizeleri, motifleri de bulunmaktadır. Onları değişik şahıslar yaratır. Orta Rodoplar da onların isimleri efsanelerle birleşmiştirler: Nastan’lı Tatar, Ustina’lı Çangal Bayram, Nalbant Etem, Selçe’li Zekiye Ocak, Mehmet Ocak, Cebir Amet, Dövlen’li Emine, Kırçma’lı Dinçilerin Kıymet, Fotan’lı Ferat, Aliefendilerin Cemile, Zurnacı Mıstık ve kardeşi Osman, Ümmetlerin Yakup; Yeni mahalle’li Şükrü Genç, İsmail, Abdi Balıkçı Tekeş Üsmen, Memoların Üsmen, Şükrü, Karaalillerin Asan, Fikrie, Firdes vb.

Günümüze gelelim, bu yörede folklor ekipleri faaliyet gösterir.  Bunlar az ve ya çok folklorumuzu canlandırır, ayakta tutmaya çalışırlar. Bu çalışmalar her şeye rağmen repertuarlarında bir” Tek Rumeli” tekrarı gözüküyor ve Bulgar halk türküleri de yer almaktadır. Oysa kendi zengin, tarihsel, otontik köy türkülerimiz unutulmaktadır. Türkülerimiz, folklorumuz devlet çapında ekipler kurularak, araştırılmalı, makamları kaydedilmeli ve kitap haline getirmeli. Yoksa her gün onlarca türkü unutulur, onları bilenler de pek tabii ki, ecelleri sonucu aramızdan ayrılırlar.

Bu yazı, basım evinde bulunan “Tükler, Türbeler, Türküler…” araştırma kitabında yer almaktadır.

Araştırmacı-yazar: Emel BALIKÇİ 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.