Bulgaristan’da, 2013 yılından beri malulen emekliyim; ilk yıllarda akciğer kanseri ameliyatı olduğum için, daha sonraki yıllarda ise buna bağlı kronik obstruktif akciğer hastalığından…
Üç sene önce verilen iş görmezlik raporumun süresi dolduğu için, 14.12.2022 tarihinde, özel doktorum olan Valentin Slavkov’un Kırcaali’nin Salifler(Vızrojdentsi) semtindeki muayenehanesine gittim ve orada feldşer Birsen(Birsen ismi, genelde kadın ismidir. Bu, erkek görünümlü bir şahıs) Mehmedali karşıladı. Kendisinden doktor heyeti(TELK) için, benim adıma sevk kağıdı düzenlemesini rica ettim.
Birsen Mehmedali, sevk kağıdını yazdı ve bana verirken, “yüz leva tutuyor” dedi. Bende kendisine şaşkınlıkla, ”şaka yapıyorsun herhalde, benim sosyal sigorta güvencem olduğunu görmedin galiba, istediğin miktar oldukça yüksek ve yasa dışı, bu parayı veremem” diye çıkıştım. O da masasından kalkarak üstüme yürüdü “bana yüz leva vermezsen sevk kağıdını yırtarım” diyerek, elimdeki poşeti almak için hamle yaptı. İçimden, “hasta halinle bununla boğuşmak için, kendini bu şerefsizin seviyesine düşürmeye gerek yok, ver parayı, sonra hesaplaşırsın” dedim ve 100 levayı verip, ofisten ayrıldım. Bir sağlık memuru görevini yapan birisi, bir evrak yazıyor ve bunun için 100 leva, yani Türk parasıyla 1000 Lira civarında para talep ediyor. İnanılır gibi değil, fakat gerçekti. Türkiye’de profesörler, bu paranın yarısını talep ediyor…
Hemen ardından doktor Slavkov’u telefondan aradım ve Birsen’in Kırcaali’deki muayenehanede, sosyal güvencem olmasına rağmen benden şantaj yoluyla yüz leva aldığını ve bu nedenle savcılığa şikayette bulunacağımı söyledim. Doktor Slavkov, “sosyal sigortalıysanız, para alınması yanlış, ben inme geçirdim, savcılıkla, mahkemeyle uğraşmak istemiyorum, öğle yemeğinden sonra ofise gelin ve orada bir hemşire olacak, paranızı o iade edecek, Birsen tarafından yazılan sevk kağıdını ona verin, o size yeni bir sevk kağıdı yazacaktır” dedi.
Aynı gün öğleden sonra, hemşire Vera Anadolieva, bana 100 levayı geri verdi ve her nedense Birsen tarafından yazılan sevk kağıdını aldı ve onun yerine yeni bir sevk kağıdı yazdı( Daha sonra baktığımda, harfi harfine, kelimesi kelimesine aynı sevk kağıdını yazmış, sadece kendi parafını atmış).
Hemşire Vera Anadolieva(V.A) da ilginç bir kişilik. Havadan sudan sohbetten sonra, aramızda geçen şu konuşmayı da özetle aktarmak istiyorum:
“…..
V.A: Şimdi ver şu evraka bir bakayım, ben sana parayı iade edeyim, yenisini yazayım, ver eski heyet(TELK) kararını…
Ben: Sizi de uyarmak istiyorum, bir gün bu adam(Birsen) sizin başınıza da bela getirecek, çünkü çok aç gözlü, ben bunu doktora da söyledim.
V.A: Ben, onun senden para aldığını görmedim, ben parayı sana iade ediyorum, barış olsun, aranızdaki ilişki beni ilgilendirmiyor, doktor beni telefondan aradı, falan filan, bir kişi şikayette bulundu, bende ona “doktor, benden ne gerekiyorsa yapacağım, evrakı alıyorum, parayı iade ediyorum.
Ben: Doktor da biliyor ki…
VA: Bana, senden para aldığını söylüyorsun, sana inanıyorum, gerçekten senden yüz leva aldıysa anasını s….m.
Ben: Rica ederim, rica ederim, bilmiyormuş gibi yapmayın, doktor bana ‘ne yapayım çalıştırmak için sağlıkçı bulamıyorum’ dedi…
V.A: Eveet, eveet (bilgisayarda yeni sevk kağıdını yazıyor).
Ben: Ne fark eder ki, aynısını yazacaksın nasıl olsa…
VA: Evet, evet önemli değil, sadece bu belgeyi senden almak istiyorum, ben imzalıyorum, ben yazmışım…
(Aynı anda telefon çalıyor ve hemşire telefonu açıyor)
V.A: Evet doktor, geldi, geldi adam, yeni sevk kağıdını yazayım, hazırlıyorum, parayı iade ettim, rahat ol, parayı iade ettim…
Ben: Evet, iade etti.
V.A: Adam burada, rahat ol, yeni sevk kağıdını veriyorum ve hepsi altı(altı, Bulgaristan’da en yüksek öğrenci ders notudur), problem yok, problem yok…
….
Ben: O(Birsen), bu gibi eylemleri sadece Türkiye’den gelenlere yapıyor galiba…
VA: Şimdi, kusura bakma, Türkiye’den gelenleri bana anlatma, vergi vermiyorlar, faydalanmak için geliyorlar. Yani Türkiye’de yaşıyorlar, Türkiye’de vergi ödüyorlar, sonra Bulgaristan’a gelip suistimal ediyorlar. Türkiye’den gelenleri savunmayın lütfen, görüyoruz ne yapıyorlar, bir sürü para veriliyor…
Ben: İnsanlar kendilerini kopardı inşaatlarda , tarlalarda, sonra asimilasyon politikasının sancıları, ben şahsen Kremikovtsi’de çalıştım…”
Beyni yıkanmış bir hemşireyle fazla muhatap olmak istemedim…
Ancak bu hemşire, şunları bilmeli:
Yaşadığın Kırcaali bölgesinin tamamı, senin “Türkiye’den gelip, Bulgaristan’ı suistimal ediyorlar” dediklerin, benim Türk asıllı hemşerilerimin topraklarıdır. Senin yıkandığın, içtiğin suyun geldiği Çamdere(Borovets) barajının tünellerinde, duvarlarında benim Türk asıllı hemşerilerim çalışmıştır. Senin evine elektriğin geldiği Kırcaali, Soğuk Pınar( Studen Kladenets), Ortaköy(İvaylovgrad) barajlarının tünellerinde, duvarlarında da benim Türk asıllı hemşerilerim çalışmıştır.
Hemşirecik, sen hangi vergiden bahsediyorsun?
Benim Türk asıllı erkek hemşerilerim, “askerlik” altında Sofya, Filibe(Plovdiv) gibi büyük şehirlerin inşaatlarında, demiryollarında, sadece karın tokluğuna 27’şer ay çalıştırıldılar. Örneğin rahmetli babam, “askerlik” adı altında, 3 sene Stanımaka( Asenovgrad)- Kırcaali yolu yapımında sadece karın tokluğuna kazma- kürek çalıştırıldı, rahmetli annem tütün tarlalarında günde 18 saat kendini koparırcasına çalıştı, üç erkek kardeşim de “askerlik” adı altında karın tokluğuna 27’şer ay inşaatlarda çalıştırıldı. Ben ise, “sözleşmeli askerlik” altında, 5 sene düşük bir ücretle Kremikovtsi’nin zehirli tozunu – dumanını yutmak zorunda kaldım.
Bulgaristan devleti, maddi yönden borçlu olduğu gibi, Bulgaristan adalet sistemi de, benim Türk asıllı hemşerilerime çok şey borçludur…
Örneğin 1984-1989 yılları arasında katledilen 20 aylık Türkan bebeğin, 17 yaşındaki Mümin Ahat’ın ve yüzlerce Türk asıllı hemşerilerimin katillerini, Belene gibi kamplarda ve polis karakollarında binlerce hemşerime işkence edenlerin adalet önüne çıkarılmaması gibi… Aynı dönemde, Türk asıllılara uygulanan asimilasyon politikalarını, yüzbinlerce hemşerimin doğduğu topraklarda kovulmasının hesabını kimler verecek?
Sadece bu hemşire değil, Bulgaristan’da böyle beyni yıkanmış insan sürüsü vardır.
Ancak hemşirenin böyle konuşmasından, şu sonucu da çıkarmak mümkün:
Birileri, feldşer Birsen Mehmedali’yi, benim Türk asıllı hemşirelerimden vergi toplamak için mi atadı?
Konumuza dönersem…
Bu gelişmelerden sonra, d-r Slavkov yeniden aradı, bende kendisine, savcılığa şikayette bulunmayacağıma dair söz verdim. Ancak sağlık ile ilgili kontrol kurumlarına değil…
Ertesi gün, – “kim bu d-r Slavkov, nasıl birisi” sorusuyla – Sürmenler(Shiroko Pole) köyündeki d-r Slavkov’un çalıştığı Sağlık Ocağına gittim. Sürmenler’deki Sağlık Ocağı, neredeyse bir virane… Bekleme salonunda, birkaç hasta bekliyor. Hastaların muayene odasına girip çıkarken, bekleme salonu, muayenehaneden gelen sigara dumanıyla doluyor. Muayene odasında, hasta dışında iki kişi daha görebiliyorum; ayakta, kirli uzun saçları, yine kirli uzun sakalları, sürekli sigara içen yaşlı birisi, diğeri ise masanın üstündeki bilgisayar başında oturan genç birisi…
Bekleyen hastalara, “İçerdekilerden hangisi d-r Slavkov?” diye soruyorum ve şu cevabı alıyorum:
“Yaşlı, sakallı olan dr. Slavkov, bilgisayar başındaki ise onun oğlu, çünkü kendisi bilgisayar kullanmasını bilmiyor” (Bulgaristan’daki sağlık kuruluşlarında, sigara içme izni olup olmadığını bilmiyorum, fakat d-r Slavkov’un Kırcaali’deki ofisinde feldşer Birsen, Sürmenler’deki muayenehanesinde ise kendisi, baca gibi sigara tüttürülüyorlar).
Bir ara, d-r. Slavkov dışarı çıktı ve kendimi ona tanıttım. Onunla sohbet ettikten sonra, genel olarak kötü biri olmadığı izlenimine kapıldım, ancak o kirli saç, o sigaradan sararmış kirli sakal, sigara filtresini dişlerinin arasında ısırmış haliyle, hiç doktora benzemiyor, daha çok evsiz – barksız alkoliklere benziyor. Bu haliyle d-r Slavkov, hasta çocukların korkulu rüyası olsa gerek…
Araştırmalarıma göre, d-r Slavkov’un Kırcaali, Sürmenler ve Çiftlik köylerinde muayenehaneleri var. Haftanın belirli günlerinde köylerdeki ofislerine gidiyor. Kırcaali merkezdeki ofisini ise, öğleye kadar feldşer Birsen, öğleden sonra ise hemşire Vera Anadolieva idare ediyor. Yani Kırcaali’deki d-r Slavkov’un muayenehanesi, dünyadaki tek doktorsuz muayenehane olsa gerek…
Örneğin Kırcaali’deki muayenehaneye Çarşamba giderseniz, evraklarınız Çiflik köyünden çıkmış gibi yazılır, Perşembe giderseniz Sürmenler( Şiroko Pole köyünden… Halbuki, benim gibi bazı hastalar, bu köylere hayatında gitmemiştir.
Dr. Slavkov ile görüşmemden sonra, feldşer Birsen Mehmedali’nin Kırcaali merkezdeki muayenehanesini “yönetmeye” devam edeceğine ve aynı şekilde başta yurtdışında yaşayanlar olmak üzere, diğer hastalara da şantaj yapmaya devam edeceğine tamamen ikna oldum ve bu durumu Bölge Sağlık Kurumuna(RZİ), bir şikayet dilekçesi ile bildirme kararı aldım.
Yazılan şikayet dilekçesine, devşirme olan Viktor Kirçev( Türk adı Sunay) imzalı bir yazı aldım.
Yazıda, söz konusu muayenehanede kontrol yapıldığını, sağlık konusunda bir aksaklık görülmediğini, sadece pandemi kurallarına uyulmadığı için bir fiş cezası kesildiğini, dilekçedeki şikayet üzerine, soruşturma yapılması için, bölge savcılığına yazı yazıldığını belirtilmektedir.
Daha sonra, savcılık soruşturma aşamasındaki davet üzerine, bazı ek deliller sundum.
Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı, Bulgaristan adalet sistemine hiç güvenmiyorum.
Bulgaristan adalet sisteminin, totaliter rejimin gestaposu sayılan eski DS ajanlarını ve Birsen gibi hainleri koruduğunu tabi ki biliyorum…
Hani bir deyim vardır, “Karga, karganın gözünü çıkarmaz” diye…
Yaşayıp göreceğiz…
Fakat hiç yoksa…
Bazı kişilerin eylem ve davranışları kayıt altına alınmış olacak!
Durmuş Arda
Not: Yukarıdaki yazıyı, olaydan hemen sonra yazmadım, çünkü gerek Bölge Sağlık Kurumu(RZİ), gerek savcılık soruşturmasının kapanmasını beklemek zorunda kaldım.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.