11 Eylül… Terör günü… Lanet ediyoruz!
Ama sadece Amerika’da yapılan terörü değil.
Bizlere, Bulgaristan’da yaşayan Türklere yapılan terörü de…
Manevi terör… Perde arkasında, adım adım yapılan terör. Bulgaristan vatandaşı olan Türklerin Anadilini, kültürünü, Türklüğünü yok eden, öldüren manevi terör… Manevi terör…
Bizler, yakın geçmişte bizlere karşı yapılan olumsuz siyasetin neticesinde unutulmaya yüz tutmuş, ninemizin masalını, annemizin türküsünü, dedemizin destanını, babamızın sporunu, şairimizin şiirini canlandırmak, gençlere öğretmek ve bizden farklı olanlara tanıtmak istedik. Bir insan olarak normal yaşamak istedik. Devletimizin, Avrupa birliği kanunları çerçevesinde, doğal şekilde, can taşıyan diğer insan ve canlılar gibi yaşamak istedik.
1 yıl önce, 11 Eylül’de iş yerime, evime, muhasebecime ve benim bildiğim daha 3-4 kuruma baskı yapıldı, her şeyi altüst etmişler, elemanlarımızı ve ailelerimizi perişan etmişler.
“Masum çocuk ve insan öldüren terör örgütleriyle bağlantımın olduğunu ve maddi zenginliklerimin vergisini ödemediğimi” basından öğrendim. Çocuk ve gençlerimiz korkudan saz, davul zurna çalmaya gelmemeye başladı. Şiir yazmamaya, halk oyunları oynamamaya başladı. “Nurten Remzi çok tehlikeli, çocuklarınızın başına bir şeyler gelirse pişman olursunuz, ama faydası olmaz” gibi yayılan dedikoduları halkımdan öğrendim.
27 Kasım 2012 tarihinde bunun benzerleri yapıldı, 3 tane bilgisayarlarımıza el konuldu, elemanlarımız sorguya çekilince, bazıları korkudan işten ayrıldılar. “Neden Türkçe dergi çıkarıyorsun?” soruları dışında, buna benzer çok soru sorulmuş. Resmi suçlamalarda bilgisayar software programlarını ödemediğimiz yazıyor. Oysa diğer kültür kurumlarının çoğu, belediye görevlilerinin çoğu, valinin ve beni sorguya çeken genç polisin de software’ i ödenmemişti.
Bu olaydan birkaç ay önce, kültür evimizin elektriğinin 220 volt olması gerekirken, 400 volt verilmesi neticesinde tüm bilgisayar sistemimiz yandı, elemanlarımızı elektrik çarpmadığı için ise şanslıydılar. Yazışmalar sonucunda bu olayda suçlu bulunan olmadı.
Hala “kesen, biçen, öldüren, gaddar, pis Türk” gibi ifadelerle, bizden farklı olan vatandaşlarımızın kalbinde ve beyinlerindeyiz. Bize karşı suni bir şekilde yaratılan ve var olan olumsuz önyargılar yumuşamış gibi görünse de, hala var.
Kültür evimize diğerleri kadar eleman, maddi destek ve çalışma şartları verilmiyor. Bizlere yapılan kontrol ve baskılar, diğerlerine yapılmıyor. Devletimizin ekonomisini berbat edenlere değil, bizim gibi dilenmekle ve ödünç almakla çalışanlara olağanüstü kontrol etmelerine, gücümüzü, beynimizi, paramızı, zamanımızı harcıyoruz. İşsizliği, çaresizliği yok etmeye çalışanları değil, devlet paralarıyla “ben ödüyorum” diyen yöneticilerin seçim kampanyası olan banket, köy bayramları ve gezilerini yoğun bir şekilde gündeme getiriyoruz.
Demokrasi geleli 25 yıl geçti. Olumlu bir değişim yok gibi. Anadilimizi öğrenecek kitap ve derslerimiz yok, bizleri anlatan, tarihimizi, edebiyatımızı, sanatımızI, hoşgörümüzü, insani değerlerimizi, ahlakımızı, insanlığın gelişimine yapılan önemli katkılarımızı anlatan kaynak, medya, kurum ve uzmanlarımız yok. Bizleri savunacak kişi ve kurumlar sadece “var” denecek kadar var.
Yakın geçmişte, demokrasiden 22-23 yıl sonra, Bulgaristan Türklerinden olan bir milletvekili, bana açık, kısa, net ve önemli bir şey söyledi: “Partimiz (HÖH/DPS) demokrasinin ilk yıllarında kurulurken, Anadili Türkçe ve Bulgaristan Türklerinin kültürünü gözardı etmeleri şartıyla, Türk asıllı milletvekillerine yüksek görev ve paralar verildi.”
Benim suçum çok büyükmüş. Bana baskı yapan devlet kurumlarından samimi bir arkadaşım açık suçumu açıkladı: “Bulgaristan’da demokrasinin hala gelmediğini bilmiyorsun.”
11 Eylül… Terör gününü… Lanet ediyoruz!
Hem Amerika’ da yapılan teröre lanet ediyoruz!
Hem bize, Bulgaristan’da yaşayan Türklere , yavaş yavaş, nazikçe, kurnazca yapılan manevi terörü kınıyoruz!
Nurten Remzi
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.