31 Ekim 2024 Perşembe
Dün, Bulgaristan Kırcaali bölgesinde “gazetecilik” yapan İlhan Anday’ın öldüğü haberi geldi…
“Gazeteci” İlhan Anday ile 2009 senesinin başında tanıştım, hatta bir grup gazeteciyle içkili yemek yedik. Daha sonra, gazetelerine verdiğimiz dernek genel kurul ilanlarıyla ilgili birkaç defa daha görüştük.
İlhan Anday, HÖH/D(p)S belediyelerinden aldığı abonelik ve ilanlarla beslendiği için, 2016 yılında kurulan DOST Partisine ve bu partiye sempati duyanlara acımasızca saldırmaya başladı. Bundan bende nasibimi aldım…
2017 yılının başında, İlhan Anday’ın yönettiği rodopi24 sitesinde şöyle bir yazı çıktı:
“Lütfi Mestan ve Şabanali Ahmet’in ihbarıyla, 160 Bulgaristan vatandaşına Türkiye yasağı konulduğu, bu ikilinin ekibinden olan Durmuş Arda’nın sitemize yaptığı itiraftan anlaşıldı.”
Açıkça belirtmek isterim ki, ben “rodopi 24” sitesine böyle bir açıklamada bulunmadım. İlhan Anday’ın Türkiye yasağı, sıradan insanların dahi bildiği bir olaydı. Türkiye yasağı olan 160 kişilik Bulgaristan vatandaşı listesinden ise haberim yoktu.
Tetikçi kalem İlhan Anday, bu yalan haberle DSOT Partisine nifak sokmaya çalışmış, fakat başaramamıştı.
Bende, bu siteden kendisine karşılık verdiğimde, benim oturduğum adresi sitesinde yayınlayarak, beni hedef göstermek istedi, yani bir nevi tetikçilik yaptı…
Daha sonra, basın yoluyla birkaç sataşmamız daha oldu ve sitesinin okuyucu yorumlarında bana hep çamur atıldı. Kendisine karşı yapılan yorumlar hemen silinirken, bana karşı yapılan yorumları kasıtlı olarak silmedi veya geç sildi.
Son aylarda, İlhan Anday, HÖH/D(p)S fraksiyonlarından Delyan Peevski’yi desteklemeye başladı. Düne kadar ekmeğini yediği HÖH/D(p)S mensuplarına, eski belediye başkanlarına acımasızca saldırmaya başladı, çünkü bol paranın kokusunu almıştı…
Örnek vermek gerekirse…
Geçenlerde HÖH/D(p)S Avrupa Parlamentosu milletvekili olan İlhan Küçük hakkında, özetle şöyle bir yazı yazmıştı:
“…Çok çirkin ve hatta sinir bozucuydu. Bu sabah televizyonlardan birinde bir politikacının yalanlarla çıkması ve aynı zamanda başka bir kanalda da, medyanın da ortaya koyduğu gibi sevgilisinin yürümesi…
Erkek aşkı! İtirazımız yok, ön yargımız yok. Avrupa Parlamentosu’ndaki bazı kişiler, kıçı ve genderizm(cinsiyetçilik) üzerinden kariyer yapıyor. Hayatı böyle anlıyorlar, kendilerini böyle düzeltiyorlar, böyle düzelttiriyorlar. Liberal tipler, hayatta ve sağlıklı olsunlar.
Ama kışkırtıcı kelimelerinden dolayı “i..e g….e tekme atılması gerekiyor”. Brüksel’de uzun süre özgürce yaşadıktan sonra etnik kökenine zaten yabancı olan bir adamın sözleri; ilgilerine, ihtiyaçlarına, her şeylerine yabancı. Fakat kendi kıçına göre ayarlı…”
Yukarıdaki İlhan Anday yazısından, İlhan Küçük’ün eşcinsel olduğunu anlıyoruz, hangi konuda yalan söylediği anlaşılmıyor ve kendisine “önyargımız yok” yazılsa da, bol bol hakaret ediliyor…
İlhan Anday’ın “gazeteciliği” işte buydu.
“Ölenin arkasından kötü söz söylenmez” veya “Allah’ın sopası yok” diyenleri de duyar gibiyim.
Ben şahsen böyle boş deyimlere kulak asmıyorum.
Kimse bu dünyaya kazık çakmayacak, zamanı geldiğinde hepimiz öleceğiz.
Ölüm, hayatın bir parçasıdır!
İlhan Anday’ın seçimlerden hemen önce beyin kanaması geçirmesi rastlantı değildir.
İlhan Anday, HÖH/D(p)S Peevski fraksiyonunu destekleme ve yüceltme, senelerdir ekmeğini yediği diğer fraksiyona ise çamur atma misyonu(görevi) üstlenmişti.
Bu gazetecilik değil, olsa olsa tetikçi kalem görevi olur.
İlhan Anday, bu misyona kendisini fazla kaptırdı ve bünyesi bunu kaldıramadı.
56, ölmek için genç bir yaştır!
Ne diyelim…
Tanrı, suçlarını affetsin!
Durmuş Arda
CHP başkanı Özgür Özel, 1 Ekim tarihinde, Hak ve Özgürlükler Hareketi[HÖH/D(p)S] eş başkanlarından birisi olan Cevdet Çakırov’u yanına alarak, Bulgaristan’da 27 Ekim tarihinde yapılan genel seçimlerle ilgili, “CHP olarak Hak ve Özgürlükler Hareketini ve koalisyonunu desteklediklerini” açıkladı. Halbuki desteklediği hareket, o isimle seçimlere giremedi, çünkü başkasının kontrolüne geçmişti… Seçmenlerin kafası karıştı, yanında Çakırov olmasa, herkesin kafası daha da karışacak…
Bu açıklamadan sonra, Bulgaristan derin devleti harekete geçti, hemen akabinde HÖH/D(p)S gençlik kolları başkanı Ceyhan İbyamov, milletvekili olmasına rağmen çeşitli bahanelerle tutuklandı. HÖH/D(p)S Kırcaali eski belediye başkanı Hasan Aziz’e, Türkiye’de göçmenlere yönelik seçim çalışması yapmasın diye yurtdışı yasağı konuldu.
Bulgaristan’da yaşayan Türklere baskılar arttı.
Türklerin yaşadığı bölgelerde, HÖH/D(p)S fraksiyonlarından birisi olan Delyan Peevski fraksiyonu dışındaki partilere propaganda hakkı tanınmadı. Her taraf, Peevski fraksiyonunun seçim sırası olan 8 numaralı afişlerle donatıldı. Öyle bir agresif ve baskıcı sistem uygulandı ki, diğer partilerin afişleri, ya yırtıldı, ya da üstlerine 8 numara yapıştırıldı. Sıradan seçmenler, başka parti afişleri göremedi. “Oylarınızı 8 numaraya vermezseniz şöyle olur, böyle olur” denilerek, Türk asıllı seçmenler arasında korku salındı…
Bulgaristan derin devletin desteğiyle Peevski fraksiyonun parayla seçmen satın aldığı iddiaları yayıldı ve aynı fraksiyon % 11.54 oy aldı…
Peki, Türkiye ayağında ne oldu?…
Bilindiği gibi, Bulgaristan seçimlerinde oy kullanabilen göçmenler, genelde CHP yönetimindeki belediye merkezlerinde yaşamaktadırlar. CHP belediyeleri kesenin ağzını açtı ve göçmen derneklerini HÖH/D(p)S’nin fraksiyonlarından biri olan Ahmet Doğan’ın 13 numarasını desteklemelerini istedi ve bu doğrultuda yemekli, içkili geceler düzenledi. Seçim gününde ise, tüm genç belediye çalışanlarını seferber ederek, – seçim yasağı olmasına rağmen- seçim yapılan okulların çevresinde, “oyunuzu 13 numaraya verin” propagandası yaptılar. Türklerin temsil ettiği diğer partilere hiç propaganda hakkı tanınmadı.
HÖH/D(p)S, 34 senedir Bulgaristan’da yaşayan Türklerin hangi sorununu çözdü ki?
CHP belediyeleri, başka bir sürü soruna kaynak bulamazken, senden benden topladıkları vergilerle Bulgaristan seçimleri ile ilgili bir sürü kaynak ayırdılar. Hem de 1983-1985 asimilasyon döneminde Türklere en çok zulüm eden eski rejimin gestaposu ve gizli servisi DS’nin bir projesi olan HÖH/D(p)S fraksiyonlarından birisi destekleyerek…
Bu, hem seçmene saygısızlık, hem de Bulgaristan’ın içişlerine karışmaktı…
Böyle bir hatayı, 2017 yılında Türkiye’nin o dönem Sofya Büyükelçisi olan Süleyman Gökçe, DOST partisine açık açık destek vererek yaptı. Buda Bulgaristan’ın Türkiye’deki seçmen sandığı sayısını 136’dan 35’e düşürmesine neden oldu. Aşırı Bulgar milliyetçiler, “oy kullanmak için geliyorlar” gerekçesiyle sınır kapılarında yaşlı Türk asıllı kadınlara saldırdılar.
Bu seçimlerde de Bulgaristan derin devleti bazı tedbirler aldı, sınır kapılarında seçmen taşıdığı tespit edilen otobüsler oyalandı ve bazılarına 250 Euro’ya varan cezalar yazıldı.
Üstelik destekledikleri HÖH/D(p)S fraksiyonu, Türkiye’de önde olsa da, Bulgaristan genelinde sadece 7.41 oy alabildi…
CHP’nin ve onu destekleyen bazı çevreler, Bulgaristan’da yaşayan Türklere fayda değil, zarar sağladılar. 2001 senesinden beri olduğu gibi, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kendi iç dinamikleriyle mücadele etmesini engellediler. Onun için HÖH/D(p)S dışındaki yapılanmalar, “bölünmeyin” safsatasıyla % 1 oy barajını aşarak partileşme sürecine giremiyorlar. Çünkü bir partinin devlet desteği alması için % 1 oy barajını aşması gerekiyor.
CHP’nin, Türkiye’de HÖH/D(p)S fraksiyonlarına kazandırdığı üç-beş oy, Pirus zaferidir ve Bulgaristan’da yaşayan Türklere hiç bir faydası olmayacaktır.
Hiç bir devlet, kendi içişlerine karışmasını istemez. Bulgaristan, CHP’nin bu aymazlığına(2017 örneğinde olduğu gibi) sert tedbirler aldı ve daha da alacağını düşünüyorum. Buda Bulgaristan’da yaşayan Türklerin haklarının daha da kısıtlanmasına yol açacak.
DS’nin bir projesi olan HÖH/D(p)S fraksiyonları ise, Bulgaristan’daki hırsızlıkların, yolsuzlukların bir parçası olmaya devam edecekler, bunun karşılığında da Türk asıllıların ezilmesine, basit vatandaşlık haklarının dahi tanınmamasına devam edilecek!
Durmuş Arda
Dün akşam, Kırcaali’nin Pındıcak(Lyaskovо) köyünde karşılaşan Haskova HÖH/D(p)S fraksiyonlarından iki grup, aralarında çıkan kavga sonucu birbirlerine saldırdıkları bildirildi.
Birkaç ay önce, HÖH/D(p)S Peevski fraksiyonundan Haskova’ya vali atanan Mehmet Ataman’ın oğlu ve kuzeni, Baniler(Mineralni Bani), HÖH/D(p)S Ahmet Doğan fraksiyonu ilçe başkanı olan Ekrem Üzeyir’e ve yanındaki bir kişiye daha yumruklu sopalı saldırıda bulunuyorlar. Ekrem Üzeyir’in başına açılan yara sonucu, hastanede 8 dikiş atıldığı, diğerinin ise burnunda kırılar olduğu bildirildi.
Yukarıdaki olay, bana, 1971 yılında Amerika’da yapılan bir deneyi hatırlattı:
“Stanford Hapishane Deneyi başlangıçta 14 gün sürecek şekilde planlandı. Toplamda 24 kişilik bir grup üniversite öğrencisi denek olarak kullanılacaktı. Üniversitelilerin bir kısmı “gardiyan”, bir kısmı da “mahkum” olacaktı. Denekler günlük 15 dolar ücret alacaklardı. Deneye göre “mahkumlar”, “gardiyanlardan” emir alacak ve “gardiyanlar” da şiddete başvurmadan “mahkumlara” sert davranacaklardı.
Üniversitenin bodrum katında sahte bir hapishane ortamı yaratılıyor ve “mahkumlar” oraya kapatılıyor.
“Gardiyan” olan denekler de gerçek bir gardiyan profiline getirildi. Ellerinde tuttukları tahta sopalar, coplar, kıyafetleri gerçeğe uygundu. “Mahkumlarla” göz teması kurmamaları için gözlük takıyor ve gardiyan üniforması giyiyorlardı.
Bu deneyde her şey çok gerçekti. Deneyin 2. gününde çatlaklar görülmeye başlandı bile. “Mahkum” denekler, “gardiyanların” emirlerine uymak istemiyordu. “Gardiyanlar” ise mahkumlara vahşice davranmaya başlamış ve durum korkunç bir hâl almıştı. “Gardiyanlar” başlarda gizli şiddet uyguluyorlardı ve zamanla açıkça şiddet uygular hâle geldiler.
Deneyin 14 gün sürmesi planlanmıştı. Ancak “gardiyan” deneklerin rollerine fazla kapılmaları ve vahşice şiddet uygulamaları yüzünden, 6. gününde deneye son verme kararı alınıyor.”
Bulgaristan’da, totaliter rejimi döneminde “gardiyan” görevi, rejimin gestaposu olan gizli servisi DS ajanlarına ve komünist partisi üyelerine verilmişti…
“Demokrasi” döneminde ise, “gardiyan” görevi HÖH/D(p)S ve yandaşlarına verilmişti…
34 sene sonra HÖH/D(p)S ikiye bölündü; Ahmet Doğan ve Delyan Peevski fraksiyonlarına…
Şimdi “gardiyan” görevi, HÖH/D(p)S Delyan Peevski fraksiyonuna verilmişe benziyor.
Eski DS ajanı Ahmet Doğan’ın 34 senedir yetiştirdiği canavarlar, bu sefer kendi eski kadrolarına saldırdı.
Bu durumda, iki kötünün biraz daha iyisi ise, Ahmet Doğan fraksiyonu oldu…
Delyan Peevski fraksiyonuna geçmedikleri için HÖH/D(p)S milletvekili olan Ceyhan İbryamov, Baniler Belediye başkanı Mümün İskender tutuklandılar, yani mahkum oldular. Eski Kırcaali Belediye başkanı Hasan Aziz’e yurtdışına çıkma yasağı getirildi.
Ancak, bu başlangıç.
Peevski fraksiyonu yandaşları, aynı partinin diğer fraksiyonu ve başka partileri köylere propaganda için sokmayacakları tehditlerini savuruyorlar.
Ne diyelim?
“Etme bulma dünyası” diyesim geliyor, fakat Bulgaristan’da yaşayan biz Türklerin, artık can ve mal güvenliği yoktur!
Durmuş Arda
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Преди няколко дена, бях подал молба(https://www.arda-tuna.com/2024/09/26/do-kmeta-i-obshtinskiya-sivet-na-kardjali-otnosno-21-okomvri/) до Кмета и Общинския съвт на Кърджали, че 21 Октомври не е удобен ден за “празник на Кърджали”, защото в този ден, по времето на Балканската война, царската българска войска и заедно с четници, влизайки в Кърджали и региона избиват хиляди цивилни турци и мюсюлмани.
За да се направи новина, копие от молбата изпратих и в месния вестник “родопи24″, обаче от сайта на същия вестник бе публикувана статия със заглавие ” Кампанията започна, радикален достаджия: 21 октомври е ден за траур, да се отмени празникаа на Кърджали.”
Фанатизираният етнически българ(ка)ин, с крайно радикално националистични възгледи автор на статията, даже не смее ми пише фамилното име- Арда, а пише само име и бащиното ми име…
Аз не мога да разбера, какъв е този етнически фанатизъм, която в една обикновена молба, до обществена инстация вижда някакъв “радикализъм”.
Няколко часа, след публикацията на статията се видя, кой е радикал, кой е фанатизиран, защото затвориха опцията за коментари под статията.
Фанатизираният етнически българин- “журналист”, сигурно щеше да цензурира следните коментари, една от които е на бившият областен председател на Кърджали за два месеца – Назми Мюмюн:
А на долната снимка и подзаглавие под нея, “журналистът” нямa смелостта да си напише името под статията, но си показва истинската си личност на етнически фанатик…
В всяка война, войник с войник трябва да се бие, било то султански или царски… Един доблестен войник не трябва да убива цивилни, а напротив, трабва да ги зашитава.
В молбата си аз пиша за убити цивилни, a етническият фанатик- “журналист” ми възхвалява царските окупационни войници, които са избивали цивилни хора…
Това е разликата между мен и етническия фанатик- “журналист”.
Да продължаваме с израза “радикален достаджия” на същия “журналист”…
От същата статия на rodopi24 се разбира, че ние турците и мюсюлманите, нямаме право да искаме “хелал храна”… “това е радикализъм”. Ами така смята фанатизирания потомък на някакъв пришълец в Кърджали…
Набеден за “журналист”, но… явно не знае нищо за историческите реалности на региона. Ето някои реалности:
Стига толкова подсказване!
Какво се иска от нас “турчолятата” в региона?!
Да си мълчим и да сме смирени.
Нали живеем в колониална губерния, която официално се нарича “Област Кърджали”, в която живеят около 80% турци… В “Областно Управлвние” на Кърджали обаче работят около 40 души… ее, за показ там има и няколко служители от колониялния народ, т.е от местните турци…
Нали сме “Европейска държава”… за показ преди десет години е назначен един “турчолкяк” за “Областен управител”, за около два месеца, а втори “турчоляк” също за показ беше назначен преди 1-2 месеца, за около двадест дена… Стига толкова, нали сме “Европейска държава”…
Въпреки прогонването от 1989г. и гурбета по Европа, “турчолятата” в областта все още са мнозинство…
Поне всеки втори общински служител, всеки втори областен служител, всеки втори лекар, всеки втори съдия, всеки втори прокурор, всеки втори адвокат, всеки втори учител, всеки втори полицай, всеки втори нотариус и т.н. трябва да е от турски произход. Нали сме “Европейска държава” и от тях има няколко бройки за показ… Но, нотариус от Турски произход, например… не(!)ма!
В Кърджали, освен за показ на Кадрие Латифова, някакъв паметник на турчин има ли? Може да има още няколко, но за разлика от паметниците на елитните… Нали сме “Европейска държава”… От колониялния народ някой известен ще излезе, па и паметник ще му се направи…
Къде се намират тия “турчолята”? Тука е “Европейска България”!
В “Област Кърджали”, на безработните и на старците, от Европейските фондове се дава два пъти “храна” на всеки работен ден. “Храна”, като помия, като на животните… А после унизително ги заплашват, “ако не гласуваш за де-пе-се, ще ти прекъснем храната”…
На изборите… юрюш за де-пе-се… Иначе нема хлеб…
Аа иначе сме “Европйска държава”…
В тази държава, който краде най много, е най властен, и най много уважаван.
И вие знаете, че съм прав.
Нали?
Дурмуш Арда
Birkaç gün önce, Kırcaali Belediye başkanlığına ve Kırcaali Belediye Meclisine, “21 Ekim Kırcaali günü” ile ilgili bir dilekçe vermiştim.
Bunun haber yapılması için, İlhan Anday’ın yönettiği “rodopi24) “gazetesine” de gönderdim.
Fakat aynı gazetesin blogspot siteside, “Kampanya başladı. Radikal dostçu(DOST Partisini kastediyor), “21 Ekim yas günü olmalı, Kırcaali’nin bayramı günü değiştirilsin”(https://rodopi24.blogspot.com/2024/09/21.html) başlığı atıldı.
Yazı, “Kırcaali’de seçim öncesi kampanya başladı ve “sivil” toplum kılığındaki radikal milliyetçi “Altay” derneği faaliyete geçti. “Şarkı için ton”, başkanı Durmuş Yusuf(kasıtlı olarak Yusuf baba adı yazılıyor, Arda soyadım yazılmıyor) tarafından verildi. Belediye Meclisi ve Kırcaali Belediye Başkanı’ndan 21 Ekim’in Kırcaali günü olarak iptal edilmesi talebinde ısrar ediyor”
Sonra, benim dilekçemden alıntılar yapılıyor ve Bunların hiçbir tarihi dayanağın olmadığını belirtiliyor ve devamında, “Geçmiş dönemde, “Altay” Derneğinin anaokullarında ve okullarda “Helal gıda” verilmesi istediğini hatırlatmak isteriz. Dernek, Bulgaristan’da Türk isimli polis memuru, savcı, hakim vb. personel olmadığı gerekçesiyle ülkeyi sorumlu tuttu. Bu açık bir yalandır”
Oysa ben dilekçemde şunları belirtmiştim:
“1912 yılındaki Balkan Savaşında, Yaver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun artçı birlikleri, Kırcaali’nin kuzeyinde Bulgar ordusuyla birkaç günlük kısa bir çarpışmanın ardından, Trakya cephesine çekildikten sonra…
21 Ekim günü, Bulgar ordusunun Kırcali’ ye girdiği gündür.
Buna dayanarak, Kırcaali Belediye meclisi, 26.09.1998 tarihli, 115 No’lu kararı ve 7 No’ lu protokolu ile, 21 Ekim’i, Kırcaali’nin günü ilan etmiştir. Yani Kırcaali’nin Bayramı…
Dönem, 1995- 1999 yılları arasında HÖH/D(p)S’den seçilmiş Belediye Başkanı olan Rasim Musa dönemidir… Yani 1984- 1989 yılarındaki Bulgaristan’daki Türklerin asimilasyonu döneminde, Türklerin evlerindeki buzdolaplarında kurban eti arayan aynı Rasim Musa… Yani şimdiki HÖH/D(p)S Kırcaali ombudsmanı..
Dönem, 1995-1999 yılları arasında HÖH/D(p)S’den Belediye sekreteri olan Raif Mustafa dönemidir. Yani 1984- 1989 yılarındaki Bulgaristan’daki Türklerin asimilasyonu döneminde, rejimin gizli servisi DS’nin kadrolu ajanı olan aynı Raif Mustafa….
Dönem, 1995-1999 yılları arasında HÖH/D(p)S’den seçilmiş Belediye meclis üyelerinin çoğunlukta olduğu dönem…
Oysa Kırcaali, 21 Ekim 1912 yılında değil, 13.09.1913 tarihindeki İstanbul antlaşmasıyla, çarlık Bulgaristan’a bırakılmış ve Genç Türkler tarafından fiilen 25 Ekim 1913 yılında teslim edilmiştir. Etnik Bulgarlar, bu tarihten sonra Kırcaali’ye yerleşmeye başlamışlardır.
Geçmiş tarihlerde, “Kırcaali günü” kutlamalarında, HÖH/D(p)S’den seçilmiş Kırcaali eski Belediye Başkanı Hasan Aziz şöyle diyor:
“…Kırcaali ve Doğu Rodoplar bölgesine özgürlüğümüzü getiren kahramanların mertliğine ve fedakarlıklarına derin saygı duyuyorum. Nice seneler için, bu Bayram kutlu olsun!…”
Eski Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz’e “özgürlük” getiren “ mert” ve “fedakarlara…” Yani Balkan Savaşındaki Bulgar ordusuna veya Bulgar çetecilerine, Türk asıllı bölge halkı nasıl bakıyor ve kuşaktan kuşağa neler aktarıyor:
“Bulgar askerleri veya çetecileri(Bunların arasında Ermeni, Makedon’da var), Kırcaali’ye girdiklerinde, dağa ormana kaçıp saklanamayanların dışında, yakaladıkları tüm sivil Müslüman Türkleri- küçük yaştaki erkek çocuklarını dahil- potansiyel tehlike görüp, kılıçtan geçirmişler ve Arda nehrine dökmüşlerdir.”
“Bulgar askerleri, Mastanlı’ya bağlı, Dambalı tepesi yakınlarında bulunan Suludağ köyünde, çevre köylerden de topladıkları yaşları 14’ü geçmeyen 18 çocuğu,
bir samanlıkta diri diri yakmışlardır.”
Bulgar askerlerinin Mastanlı’dan geçtikten sonraki dönemde, A. Kostov isimli okul müfettişi, o zamanki Bulgaristan Eğitim Bakanlığına şöyle bir rapor göndermiştir:
“Koşukavak’tan Dardere’ye giderken, Koşukavak’a bağlı tamamen Türklerden oluşan, geniş bir alana dağınık 400 evden oluşan Mastanlı köyünden geçiliyor. Burada 52 ev yakılmıştır…”
Yine kuşaktan kuşağa aktarılanlara göre, “Salmanlı köyü yakınlarında, şimdiki “Emona” gemi restoranın olduğu yakın bir yerde, onlarca sivil Türk katledilmiştir. Hatta 10-12 yaşlarındaki bir Türk çocuğunun yüzüne bakarak ateş edemeyen “vicdanlı” bir Bulgar askeri, çocuğa “kaç” diyor ve arkasından ateş ederek öldürüyor…”
“Çamdere köyünde, Bulgar askerlerinin geleceğini öğrenen Türkler, tüm yetişkin kızları ve erkek çocuklarını dağa ormana kaçırıyorlar. Bir anne ise, 8-10 yaşlarındaki erkek çocuğunu yanından ayırmaya kıyamıyor ve kız çocuğu zannedilsin diye ona fıstan giydiriyor, yani etek giydiriyor. Fakat Bulgar askerleri, çocuğun kız olmadığını nasılsa anlıyorlar ve çocuğu annesinin koynundan alıp, bir samanlığa kapatıyorlar, samanlığı da ateşe veriyorlar. Çocuk samanlıktan çıkıp kaçmaya çalışıyor, fakat yeniden yakalanıp ateşe atılıyor…”
“Bulgar askerleri Solaklar köyünde üç ayrı yerde 10 sivil kişiyi şehit ediyorlar; iki yerde üçer, bir yerde de dört kişi…”
“Bulgar askerlerince, Tosçalı köyünde de 8 sivili şehit ediliyor…”
” Bulgar askerleri, Ramköy’ de 7 sivili katlediyor…”
“Bulgar askerleri, Çandır köyünde bir Türk’ün derisini canlı canlı yüzüyorlar. Ormana saklanmış olan eşi ve çocuklarının ise, diri diri derisi yüzülen adamın bağrışlarını ve çağırışlarını duyarken içleri gidiyor…”
Her köyde şehit edilenleri, burada yazmak imkansız, bu ancak bir kitaba sığar…
Ancak Kırcaali bölgesindeki köylerin çıkışında, Balkan savaşında öldürülen sivillerden oluşan şehit mezarları olmayan Türk köyü neredeyse yok gibi…
İşin garibi, her sene bu şehitler için okutulan mevlitlerde, HÖH/D(p)S milletvekilleri olsun, belediye başkanları olsun, veya parti önderleri olsun, ön saflarda yer alıyor, hatta bazı yerlerde mevlit masraflarını da karşılıyorlar…
Amerikalı ünlü tarihçi Justin McCarthy ” Ölüm ve Sürgün” adlı eserinde, Balkan Savaşında Bulgaristan’ın işgal ettiği topraklardan 148 bin Türk’ün veya Müslüman’ın göçe zorlanıp kovulduğunu, binlercesinin açlıktan, soğuktan öldüğünü veya öldürüldüğünü yazmaktadır…
Hatta 1984-1989 asimilasyonu, 1989 zorunlu göçü de, 21 Ekim işgal zihniyetinin sonucudur…
21 Ekim günü, Kırcaali’nin yas günü olması gerekirken… Her nedense Kırcaali’nin Bayramı yapılıyor…
Dünyada bunun bir örneği yoktur! İşgalin, insan katliamının, zorunlu göçün, sömürünün bayramı…
Totaliter rejim dahi, 95 senedir etnik- patriotar Bulgar milliyetçilerinin cüret edemediğini, sözde “Türk asıllılar” olarak bilinen HÖH/D(p)S cüret edebiliyor…
Hangi akılla, hangi mantıkla, hangi vicdanla?…
Yukarıda belirttiğim gerekçelerden dolayı, Kırcaali Belediye Meclisinin 26.09.1998 tarihli ve 7 numaralı protokol ve 115 sayılı, “21 Ekim Kırcaali günü” ve Kırcaali Bayramı” günü kararının iptalini ve “Kırcaali günü” için başka bir tarih belirlenmesini talep ediyorum.”
Rodopi24 sitesindeki benim hakkımdaki yazı, İlhan Anday tarafından değil, bir etnik- fanatik Bulgar milliyetçisi tarafından yazıldığını düşünüyorum, Çünkü İlhan Anday’da Balkan savaşı sivil şehitleri adına okunan mevlitlere muhakkak katılmıştır.
Rodopi24 sitesindeki yazının altındaki yorumlarda Türklerin yorumları sansürleniyor, İlhan Anday, buna bir göz atsa iyi olur.
Fanatik- etnik Bulgar milliyetçisi, bugün yazısının altındaki yorumları kapatmış ve aşağıdaki yorumlara izin verir miydi acaba?
Aynı sitede yazıyı yazan etnik- fanatik, “helal gıda” isteme hakkımız olmadığını düşünüyor. DOST Partisi, 2.sıra Kırcaali milletvekili adayı olduğumu da belirtiyor.
Ancak patronu İlhan Anday, ona, şunu araştırma görevini vermesini öneriyorum:
Kırcaali sömürge valiliğinde kaç Türk asıllı çalışıyor. Kırcaali bölgesinde yaşayanların %80’i Türk asıllı olduğuna göre; polislerin, yargıçların, savcıların, avukatların, devlet kurumlarında çalışanların beşte dördünün Türk asıllı olması gerekmiyor mu?
Yazının sonuna ismini yazmaya cesareti olmasa da, fanatik- etnik milliyetçi Bulgar kimliğini açıkça ortaya çıkarmış:
Ben katledilen sivillerden bahsediyorum, aynı etnik fanatik, işgal etmeye çıkmış ölen
çarın askerlerini yüceltiyor.
Ben dilekçemde, savaşta ölen Osmanlı askerlerinden söz etmedim. Asker, askerle
savaşır, sivilleri katletmez, hatta korur.
Rodopi24, askerleri yüceltiyor...
Bir etnik fanatikle aramızdaki fark budur.
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.