Azınlıkların, Avrupa tarihine önemli katkıları vardır. Onların bulundukları ülkeye ekonomik olduğu gibi, kültür ve medeniyet bakımından da daima katkıları olmuştur.
Toplumun çok kültürlüğünün korunması, Avrupa Birliği’nin azınlık kimliklerinin korunmasıyla ilgili düzenlemelere uygun olduğu için önemini ve güncelliğini korumaktadır.
Son yıllarda Bulgaristan, azınlıklara karşı yürüttüğü kısıtlama politikalarıyla, azınlıklara özgürce kendi kimliklerini seçme hakkı vermediği için, Bulgaristan muhtemelen, bu konuda Avrupa ülkelerinin en tutucu ülkesidir.
Altay Derneğinin araştırmalarına göre, diğer Balkan ülkeleriyle kıyasla kendi dili, dini ve kültürü açısından, Türk azınlığının hakları, sözde bir Avrupa Birliği ülkesi olmasına ramen Bulgaristan’da en çok kısıtlıdır.
Güneydoğu Avrupa ve diğer Balkan ülkelerinden farklı olarak, Çağdaş Avrupa Bulgaristan’ında azınlıkların kamu alanlarında kendi dillerini kanunen konuşma hakları olmadığı gibi, Türk okulları, üniversiteleri veya Türk siyasi partileri olmaması hayli şaşırtıcıdır.
Bu güne kadar Türkiye’nin yurt dışındaki Türkler hakkındaki politikası şu olmuştur:
“Başka ülkelerde yaşayan soydaşlarımız, bulundukları ülke vatandaşı olarak kalsınlar ve bu suretle o ülkede Türkiye’nin temsilcileri olarak varlıklarını devam ettirsinler.”
Bu politika büyük ölçüde doğrudur. Fakat uygulamada birçok yanlışlar yapıldığını düşünüyoruz.
Uygulamalar öyle bir şekil almıştır ki, belirli durumlarda Türkiye, yurtdışındaki soydaşlarını sanki cezalandırmaktadır.
Koca bir imparatorluğun mirasçısı olan Türkiye’nin, kaybedilmiş topraklarda kalan soydaşlarına karşı sorumlulukları olduğunu düşünüyoruz.
Bizler, Bulgaristan’da yaşayan Türkler için bu sorumluluklar Uluslararası 1878 Berlin Antlaşması’nda, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 1913 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması’nda, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan arasında 1925 yılında imzalanan Ankara Antlaşması’nda detaylı olarak belirtilmiştir. Yunanistan’da, Makedonya’da, Romanya’da ve diğer eski Osmanlı topraklarında yaşayan Türkler için de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tür Antlaşmalarda da yazılı sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi büyük devlet olmanın şartlarındandır.
Sekiz yıl önce Macaristan soydaşlarının problemlerini hafifletmek ve komşu ülkelerde yaşayan Macarların kültürel kimlikleri korunması için bir kanun kabul etmiştir. Bu, Komşu Ülkelerde Yaşayan Macarlar Kanunu’dur. Bu kanuna göre başka ülkelerde yaşayan Macar asıllılar, – Macaristan’daki seçimlerde oy kullanmak hariç – Macarlar vatandaşlarına tanınan her türlü haktan istifade etmektedirler; Romanya, Slovakya, Sırbistan, Ukrayna, Hırvatistan ve Slovenya’da yaşayan Macar toplumunun temsilcilerine Macar Uyruklu statüsünü belgelendiren özel kart veriliyor ve Macaristan’da yılda üç ay sosyal güvenceden yararlanarak yasal olarak çalışma hakkıyla birlikte ücretsiz üniversite eğitimi alma, ücretsiz veya indirimli kültürel etkinlikler ve Macaristan’da bulundukları sürede sağlık haklarından da yararlanabiliyorlar.
Bulgaristan, Dış Ülkelerde Yaşayan Bulgarlar Kanunu’nu, Yunanistan 4000/3/10 No’lu Kararname’yi, Slovakya 1997 yılında 70 No’lu Dış Slovaklar Kanunu’nu kabul etmiştir. Romanya, Slovenya, Avusturya, İtalya ve Rusya buna benzer kanunlar kabul etmiştir. Bu kanunlar, “jus sanguinis” (kan bağı) hukuku ilkesine göre tasarlanmıştır.
Bu da demektir ki, bir zamanlar Osmanlı Devletinin devamı olan Türkiye hariç birçok ülke, yabancı ülkelerde yaşayan soydaşlarına çeşitli haklar tanımış ve özellikle kültürel kimliğinin korunması için özel kanunlar kabul etmiştir. Günümüzde de uygulamaktadırlar.
Globalleşen dünyada maalesef Türkiye Cumhuriyeti bu olayların gerisinde kalmaktadır.
Türkiye de eski Osmanlı toprakları olan yabancı ülkelerde yaşayan soydaşları için özel bir kanun çıkartabilir.
Örneğin yurtdışı Türk topluluklarına verilen üç aylık vizelerin altı aya çıkarılması, yılda altı aya kadar çalışma hakkı tanınması, soydaşların sigorta kapsamına alınması gibi kolaylıklar sağlanabilir.
Türkçe eğitim gören öğrencilere veya Türkçe eğitim almış soydaşlara Türk derneklerinin yöneticilerine veya Özel Türk Kimlik Kartı üzerinde yazıldığı üzere ücretsiz veya dini kuruluşlarda çalışanlara, Türkiyede ücretsiz veya indirimli yolculuk hakkı verilebilir, bu kapsama giren kişilere kamunun kültür kurumlarını kullanma ve sunulan hizmetlerden yararlanma hakkı sağlanabilir, kamu kültür eserleri ve bilimsel araştırmalara, tarihi anıtlara ve ilgili belgelere ulaşım ulaşım hakkı sağlanabilir. Ayrıca soydaşlara çalışma izniyle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde çalışabilir. Çalışma izni, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İş Yerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanun’a uygun olarak verilebilir.
Bulgaristan’ da gizli asimilasyon ve ayrımcılık hâlâ devam ediyor!
Bulgaristan’da yaşayan Türklere karşı hâlâ gizli bir asimilasyon politikası yürütülmektedir. Günümüzdeki bu asimilasyon politikası, sinsi bir şekilde yürütülmektedir.
Hafta içi beş gün, Bulgaristan devlet televizyonundan sunulan onar dakikalık Türkçe haberler ve seçmeli Türkçe öğrenimi göstermeliktir ve sadece Avrupa fonlarına ulaşmak içindir.
Türkçe haberler, saat 16:00’da kimsenin televizyon seyretmediği bir saatte verilmektedir
Bulgaristan’da, okullarda seçmeli olan ana dili sınıflarının oluşumunda çeşitli zorluklar çıkartılmaktadır. 1993 yılından beri Türkçe ders kitapları basılmamaktadır.
Bugün Kırcaali, Şumnu, Razgrad, Eskicuma, Rusçuk, Silistre, Koşukavak, Mestanlı, Eğridere gibi Türklerin yoğun olduğu bölgelerde tek bir Türk çocuğu, Türkçe öğrenimi görmemektedir.Güncel öğretim araç gereçlerinin olmaması ve diğer faktörler, ana dili Türkçe öğrenimi alan çocukların sayısını ciddi bir şekilde azaltmaktadır. Örneğin 90’lı yılların başında 100 bin civarında çocuk Türkçe öğrenim görürken şimdilerde bu sayı 6 binlere düşmüştür. Bu çocukların bir kısmı ise,Türkçe derslerine düzenli girmemektedir.
Bu gün Kırcaali’de gençlerimiz, okullarda Türk dilini öğrenmekten uzaklaştırıldıkları gibi, ayni zamanda bir tür özenerek veya özendirilerek, okul bandolarında Bulgar çetnik/haydut/ kıyafetleri giydirilip, kasaba içinde, Hıristiyan tarikatlarla (Kudüs Tapınak Şövalyeleri) birlikte resmi yürüyüşlere çıkartılıyor. Oysa bu gençler, kendi etnik kimliklerini, tarihini ve dinini iyi bilseler, böyle bir etkinliklere katılmazlar.
1984-1985 yılında Türk Müslümanlara zorla verilen Hıristiyan- Slav isimlerini değiştirme imkanı bulamadan ölen kimsesizler, Hıristiyan usulü defnedilerek mezarlarına da haç dikilmektedir.
1984-89 yıllarında Türklere karşı yürütülen asimilasyon politikaları sırasında 17 aylık bir bebek dahil onlarca Türkün öldürülmesinden ve binlercesinin işkence kamplarına sürülmesinden dolayı Bulgaristan’da tek bir kişi yargılanıp cezalandırılmamıştır.
Bulgaristan’da Türklere karşı ayrımcılık politikaları hâlâ uygulanmaktadır.
Türklerin çoğunluk olduğu bölgelerdeki resmi dairelerde çalışan Türklerin oranı yüzde 5‘i geçmemektedir.
Bu nedenlerden dolayı, Bulgaristan’da yaşayan Türkler, ekonomik olarak çökertilip, Batı Avrupa’ya veya Türkiye’ye göçe zorlanmaktadır.
Bulgaristan’daki Müslüman çocuklarına ebeveynlerinin rızası olmadan domuz eti yedirilmesine devam ediliyor.
Geçen Nisan 2015’te ayında Kırcaali’de Mehmet Tevfik, Nuray Tevfik ve Cevdet Mustafa isimli vatandaşlar, Müslüman çocuklara kreşlerde ebeveynlerinin rızası olmadan domuz eti yedirilmesi nedeniyle Bulgaristan hükümetine, Bulgaristan Başsavcılığına ve Bulgaristan Ombudsmanına şikâyet mektupları göndermiştir.
Bulgaristan hükümetinden, Başsavcılığından ve diğer resmi kuruluşlardan gelen resmi cevap mektuplarında bu konunun önemsenmediğini ve görmezden gelindiği görülmüştür. Ancak Bulgaristan Ombudsmanının bu konudaki resmi görüşü ise, “Müslüman çocuklarına domuz eti yedirilmesi Anayasa suçudur“ şeklinde olmuştur.
Haziran 2015’te Kırcaali Merkez Camii’nde Bulgaristan’da kreşlerde, anaokullarında, okullarda ve diğer kamu alanlarında Müslüman çocuklarına domuz eti yedirilmemesi isteğiyle bir imza kampanyası başlatıldı. Cuma namazı öncesi yüzlerce Müslüman, çocuklarının domuz eti yedirilmesine karşı olduklarını belirterek ve bu konuda başlatılan imza kampanyasını yüzlercesi imzalarıyla gönülden desteklediler.
Çocuklara yedirilen domuz eti konusunda Müslümanların büyük tepkisini gören bazı Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) milletvekilleri, 14 Temmuz 2015 tarihinde, Bulgaristan Parlamentosuna bu konuda bir yasa tasarısı sundular. Bu yasa tasarısı, Bulgaristan Parlamentosunda hâlâ gündeme alınmamıştır.
Ancak HÖH/DPS yönetimindeki Kırcaali bölgesindeki tüm belediye yetkilileri, – her ne kadar resmi olmasa da – bu konuyu çözüme kavuşturacaklarını ve yeni 2015-2016 öğrenim yılında Kırcaali’deki kreşlerde ve okullarda Müslüman çocuklarına domuz eti ve domuz eti ürünleri verilmeyeceğini söylemek zorunda kalmışlardır.
Buna rağmen 1 Eylül’de başlayan yeni öğretim yılında da, çocukların yüzde 60’ı Türk olan Kırcaali Belediyesi kreşlerinde ve okullarında Müslüman çocuklarına ebeveynlerinin rızası olmadan domuz eti ve domuz eti ürünleri verilmeye devam edildiği görülmektedir.
Günümüzde de, Bulgaristan’daki Müslüman ailelere karşı bu suç, kasıtlı olarak işlenmeye devam edilmektedir.
Diğer eski demir perde ülkelerinin aksine Bulgaristan’da azınlık sorunlarıyla ilgili resmi bir kuruluş yoktur.
Yine eski demir perde ülkesi olan Bulgaristan, azınlıkların kendi medyasını kurmasını desteklemiyor. Milli radyodan kısa süreli Türkçe yayın istisnadır.
Bulgaristan, Avrupa Azınlık Hakları ile ilgili Çerçeve Sözleşmesini onaylamasına rağmen Bulgaristan Anayasasında, “cumhuriyetin resmi dili Bulgarca” yazmaktadır ve ilaveten azınlıkların kamu alanlarında ana dillerini konuşma yasağı konulmuştur. Şu anda “ana dilleri” resmi olarak, “yabancı diller” olarak algılanmaktadır. Bu dilleri konuşanlar, neredeyse “yabancı vatandaş” olarak algılanacaklardır.
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Bulgaristan devletine, Bulgaristan hükümetine ve Bulgaristan’da faaliyet gösteren tüm siyasi partilere seslenerek Bulgaristan’da Türklere uygulanan gizli asimilasyon ve ayrımcılık politikalarına son verilmesini talep ediyoruz.
Yinede edindiğimiz tecrübe gösteriyor ki, bu asimilasyon ve ayrımcılık politikası, Bulgaristan devletinin, devlet politikasının önemli bir parçası ve Bulgar devleti bu politikadan kolay taviz vermez. Anlaşılan başka bir esas da sözde Türklerin temsilcisi olan HÖH partisinin Türklük ve Müslümanlık adına yürüttüğü “faaliyetler” de göstermeliktir.
Sayın Türkiye Cumhurıyeti Temsilcileri,
Bu nedenlerle bizler de Kırcaali Altay Derneği olarak Bulgaristan’ın – Dış Ülkelerde Yaşayan Bulgarlar Kanunu ve Macaristan’ın Komşu Ülkelerde Yaşayan Macarlar Kanunu’ndan esinlenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunmak üzere Komşu Ülkelerde ve Balkan Ülkelerinde Yaşayan Türkler Kanunu adıyla bir kanun tasarısı hazırladık ve TBMM’ne resmi olarak sunulmasında yardımınız için huzurlarınıza sunuyoruz.
Bu tür bir kanunun ve sızlere sunduğumuz diğer Projelerimizin, özellikle Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sürekli tehdit ve baskı altında olan dini, etnik ve kültürel kimliklerinin ve dilinin korunması için çok yararlı olacağına yürekten inanıyoruz.
Allah yardımcımız olsun!
Saygılarımızla,
Kırcaali merkezli Altay Derneği Başkanı Cevdet Mustafa
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.