105 yıl önceki 1. Balkan Savaşında, tam bugün, Kırklareli’nin (o zamanki adı Kırkkilise) Bulgar ordusunca işgal edildiği gündür. Daha sonra Çatalca’ya kadar tüm Trakya bölgesinde olduğu gibi, Edirne’de 26 Mart 1913 tarihinde işgal edilmiştir. Bu işgalden sonra, tüm bölgede Türklere yönelik katliamlar başlamıştır. Örneğin Havsa yakınlarındaki bir köy tamamen yerle bir edilmiş olup, sakinlerinin hepsi çoluk- çocuk demeden katledilmiştir(Amerikan tarihçi Justin McCarthy’nin ” Ölüm ve Sürgün” adlı eserinden).
Kırcaali’ nin Bulgar askerlerince işgali ise, 21 Ekim 1912 tarihinde gerçekleşmiştir. Kırcaali bölgesinde yaşayan Türkler bu tarihten sonraki dönemi, “Bozgunluk zamanı” olarak hatırlarlar.
Türk asıllı bölge halkı, Bozgunluk zamanını kuşaktan kuşağa şöyle aktarıyor:
“Bulgar askerleri, Kırcaali’ye girdiklerinde, dağa ormana kaçıp saklanamayanların yakaladıkları tüm sivil Müslüman Türkleri- küçük yaştaki erkek çocuklarını dahil- potansiyel tehlike görüp, kılıçtan geçirmişler ve cesetlerini de Arda nehrine atmışlardır. Arda nehri günlerce kanlı akmıştır”
“Bulgar askerleri, Mastanlı’ya bağlı, Dambalı tepesi yakınlarında bulunan Suludağ köyünde, çevre köylerden de topladıkları yaşları 14’ü geçmeyen 18 çocuğu, bir samanlıkta diri diri yakmışlardır.”
“Salmanlı köyü yakınlarında, şimdiki “Emona” gemi restoranın olduğu yakın bir yerde, onlarca sivil Türk katledilmiştir. Hatta 10-12 yaşlarındaki bir Türk çocuğunun yüzüne bakarak ateş edemeyen “vicdanlı” bir Bulgar askeri, çocuğa “kaç” diyor ve arkasından ateş ederek öldürüyor…”
“Çamdere(o zamanki adı Çamlıca) köyünde, Bulgar askerlerinin geleceğini öğrenen Türkler, tüm yetişkin kızları ve erkek çocuklarını dağa ormana kaçırıyorlar. Bir anne ise, 8-10 yaşlarındaki erkek çocuğunu yanından ayırmaya kıyamıyor ve kız çocuğu zannedilsin diye ona fistan giydiriyor, yani etek giydiriyor. Fakat Bulgar askerleri, çocuğun kız olmadığını bir şekilde anlıyorlar ve çocuğu annesinin koynundan alıp, bir samanlığa kapatıyorlar, samanlığı da ateşe veriyorlar. Çocuk, bir yolunu bulup yanan samanlıktan kaçıyor çıkıp kaçmayı başarıyor, fakat caniler onu yeniden yakalanıp ateşe atılıyorlar…”
“Bulgar askerleri Solaklar köyünde üç ayrı yerde 10 sivil kişiyi şehit ediyorlar; iki yerde üçer, bir yerde de dört kişi…”
“Bulgar askerleri, Tosçalı köyünde de 8 sivili acımasızca şehit ediyorlar…”
” Bulgar askerleri, Ramköy’ de 7 sivili katlediyorlar…”
“Bulgar askerleri, Çandır köyünde bir Türk’ün derisini canlı canlı yüzüyorlar. Ormana saklanmış olan eşi ve çocuklarının ise, diri diri derisi yüzülen adamın bağrışlarını ve çağırışlarını duyarken içleri gidiyor…”
Her köyde şehit edilenleri, burada yazmak imkansız, bu ancak bir kitaba sığar…
Ancak Kırcaali bölgesindeki köylerin çıkışında, Balkan savaşında öldürülen sivillerden oluşan şehit mezarları olmayan Türk köyü neredeyse yok gibi…
Bulgar askerlerinin Mastanlı’dan geçtikten sonraki aynı dönemde, A. Kostov isimli okul müfettişi, o zamanki Bulgaristan Eğitim Bakanlığına şöyle bir rapor göndermiştir:
“Koşukavak’tan Dardere’ye giderken, Koşukavak’a bağlı tamamen Türklerden oluşan, geniş bir alana dağınık 400 evden oluşan Mastanlı köyünden geçiliyor. Burada 52 ev yakılmıştır…”
10 Haziran 1942 tarihinde, Nazilerin bugün Çek Cumhuriyeti toprakları içinde bulunan Prag yakınlarındaki Lidice köyündeki canilikleri, 1 Balkan Savaşında Kırcaali bölgesinde Bulgar askerlerin ve Bulgar çetecilerin caniliği karşısında hafif kalır…
10 Haziran Lidice katliamını şenliklerle kutlamayı kimse cesaret edemezken, Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan, 21 Ekim ve daha sonraki katliamları, “kurtuluş” maskesi altında kutlama cesareti gösterebiliyor, o da çeşitli Avrupa Birliği fonlarından nemalandığı kaynaklarla…
Her sene olduğu gibi, bu seneki 21 Ekim’de Kırcaali’de farklı kutlandı. Etnik Bulgarlar, şenlik içinde atalarının caniliğini kutlarken, Türkler ise camilerde sivil şehitleri için mevlitler okutarak, ağıtlar yakarak andılar.
Bulgar basınında, Kırcaali’nin resmi “kurtuluş” törenlerine Çorlu ve Mecidiyeköy’den de heyetlerin katıldığı haberleri vardı. Kırcaali camisinde okutulan mevlitten sonra, HÖH/D(p)S davetlerini hiç kaçırmayan Gümülcine merkezli Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği eski başkanı Sami Toraman’ı Kırcaali’de gördüğümde, “seni mevlitte göremedim” dedim, o da mahcup bir şekilde “mevlitte değildim” dedi.
Türkiye’den bu “21 Ekim Kırcaali’nin kurtuluşu gününe” katılanlar, bugünkü 23 Ekim tarihinde Kırklareli’nin “kurtuluşunu” kutlayacaklar mı acaba, veya 26 Mart tarihinde Edirne’nin “kurtuluşunu” vs…?
Ancak Kırcaali’nin 21 Ekim Kırcaali’nin“kurtuluşuyla” ilgili herkes şunu iyi bilmeli:
1912 yılındaki 1.Balkan Savaşında, Yaver Paşa komutasındaki Kırcaali garnizonundaki Osmanlı taburu, Kırcaali’nin kuzeyinde Bulgar ordusuyla birkaç günlük kısa bir çarpışmanın ardından, Trakya cephesine çekildikten sonra, 21 Ekim günü, Delov komutasındaki Bulgar askerlerinin Kırcaali’ ye girdiği gündür. Bulgar askerlerinin Kırcaali’de nizam, düzen sağladıkları falan yok, onlar da hemen yolundaki tüm köyleri yakarak, yıkarak, yakaladıkları Türkleri katlederek, Trakya cephesine gidiyorlar. Arkadan doğan boşluktan yaralanan Bulgar çeteciler, Türk yerleşim yerlerindeki soygunla birlikte, sivil katliamlarına girişiyorlar. Bu çetelerin birisi, binden fazla çetecisi olan Domuzciev isimli caninin yönetimindeki çetedir.
Rusya’nın aracılığı ile, Osmanlı devleti ve Bulgaristan arasında 29.09.1913 tarihli İstanbul Antlaşması imzalanıyor. Bu antlaşmayla Batı Trakya Türk Cumhuriyeti toprakları Bulgaristan’a teslim edilme kararı alınırken, bu topraklarda kalan Müslümanların eğitim hakları, vakıf ve özel mülkleri garanti altına alınıyor. Bu topraklar, fiilen de Bulgaristan’a 25.10.1913 tarihinde teslim ediliyor.
Görüldüğü gibi, Kırcaali, Bulgaristan sınırları içine İstanbul Antlaşması ile alınıyor. Yani Kırcaali’nin Bulgaristan idaresine geçmesi, patriotarların(vatansevicilerin) hava atarak kutladıkları 21 Ekim tarihiyle hiç alakası yoktur. O zamanki Osmanlı idarecileri, yani 1. Balkan Savaşından sonra idareyi ele geçiren Jön Türkler, isteselerdi bu toprakları Yunanistan’a da verebilirlerdi. Nitekim 1. Dünya Savaşından sonra bu bölgenin yarısı Yunanistan’a geçmiştir.
Kırcaali, Bulgaristan sınırları içine uluslararası antlaşmalarla alınmıştır. Bu antlaşmalardır Bulgaristan sınırlarını koruyan. Onun için, Kırcaali bölgesinde yaşayan tüm etnik gruplar, birbirinin değerlerine saygı duymalı, kimsenin ucuz kahramanlık taslamasına gerek yok!
Bulgaristan’da idareyi ele geçiren etnik milliyetçiler, Türk asıllı çocuklara atalarının katledilişinin gününü mecburi olarak kutlatarak, ne kadar “vatansever” ne kadar “kahraman” olduklarını yutturmaya çalışıyorlar. Oysa vatanseverlik, dünya sıralamasındaki gelişmişlik sıralamasıyla, teknoloji ve mal üretimiyle olur. Bulgaristan’da bunların herhangi birisinin olduğunu gören var mı acaba?
Onun için geç veya tez, Kırcaali’deki bu 21 Ekim “kutlamasının” son bulacağını hepimiz biliyoruz. Çünkü bu, Avrupa değerlerine aykırıdır! Hem Avrupa fonlarından nemalanacaksın, hem de böyle çağ dışı kutlamalar yapacaksın… Yemezler!
Not:
20 Ekim, günü, saat 20:00 civarında, Kırcaali yakınlarında bulunan evimin bahçesine aracımı park ettikten sonra, bahçe kapısını kapatırken K 43….. plakalı, beyaz bir steyşın araç, sert bir dönüş yaparak bana 2 metre mesafede durdu ve yine sert bir dönüşle geri çekildi, aracın içinde en az üş kişi vardı, sürücü mahallinin yanında oturan birisinin telefonu ise sürekli kulağında, birilerinden talimat alıyor olsa gerek… Bu olayı ilk önce pek önemsemedim. Fakat daha sonra, bunun bir taciz veya yazılarımdan dolayı bir gözdağı verme girişimi olabileceğini düşündüm. Çünkü evimin önündeki yolun asfalt ve çakıl döşenmiş kısmıyla birlikte genişliği en az 10 metredir, yani bana 2 metre yaklaşılmasına gerek kalmadan yolun her tarafından dönüş yapılabilirdi. Benim yazılarımı üstlerine rapor eden DANS elemanları, umarım bu olayı da rapor ederler.
Beni böyle taciz ederek gözdağı vermeye çalışanlara da şu çift sözüm var:
Bu gibi girişimlerle beni korkutamazsınız, ben beyaz gömleği çoktan giymişim… Beni öldürmeye ise cesaretinizin olmadığını sizde biliyorsunuz, bende biliyorum. Çünkü beni öldürmeniz, benim ölümsüzlüğüm demektir, bunun sizin için daha tehlikeli olacağını, sizde biliyorsunuz, bende…
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.