DOST Partisi, 2016 yılının başlarında kurulduğunda, Bulgaristan’da yaşayan birçok insanın,- özellikle Türk asıllıların- umut kaynağı olmuştu…
Ancak daha sonraki dönemde, DOST Partisi üst yöneticilerinin amacı Bulgaristan’daki geniş kitlelerin sorunlarını çözmek için siyaset yapmak istemedikleri veya yapma becerisi gösteremedikleri anlaşıldı, fakat kimlere hizmet ettikleri de net olarak anlaşılamadı…
İlk önce Avrupa ve Kuzey Atlantik değerlerini savunacaklarını iddia ederek, Rusya düşmanlığını geçim kaynağı yapan bazı unsurları ön plana çıkarmaktan, hatta bunları milletvekili adayı göstermekten çekinmediler. Örneğin, Kudüs’ün İsrail başkenti olmasını desteklemediği için Bulgaristan Dışişleri Bakanının istifasını isteyerek, siyonizmi destekler bir görüş sergileyen Georgi Bozduganov, parti yönetimindeki beş vakit namaz kılanları “dini fanatik, aşırı milliyetçi” olduklarını iddia eden Petır Boyaciev gibilerini… Oysa Bulgaristan’daki geniş kitleler,- özellikle Türkler- Kudüs’ün İsrail başkenti olmasını istemediği gibi, siyonizme de hiçbir zaman sempati duymadı. Biz Türklerin geleneklerinde “dini fanatizm” veya “etnik milliyetçilik” olmadığı gibi, hiçbir millete veya devlete karşı ebedi bir düşmanlığımızın olmadığını, Kurtuluş savaşında, Bolşevik Rusya ile işbirliği yapan bir Atatürk örneği olduğunu, gerek Hak ve Özgürlükler Hareketi(HÖH), gerek DOST Partisi yöneticileri, bunu hiçbir zaman idrak edemediler.
Parti yönetiminde dava adamları olmadığı için, DOST Partisi, gerçek manada bir parti olamadı, geniş kitlelere ulaşamadı… Parti üst veya alt yöneticilerinin çoğu, parti başkanı Lütfi Mestan gibi ya HÖH’den kovulmuştu, yada aynı partide bir yerlere gelememişti… Kimisinin eski eşi, kimisinin eski sevgilisi HÖH’de siyaset yaptığı, kimisinin kendisi, eşi, çocuğu veya başka bir yakınına belediyelerde iş verilmediği, kimisinin yolu veya başka bir isteği yerine getirilmediği için, kimisi “Türkiye’den çok para gelecek” düşüncesiyle DOST Partisine katılmışlardı… Bunların arasında, asosyal tipler de az değildi…
Parti üst ve alt yönetimine seçilenler veya atananlar, parti yönetimindeki diğerlerini veya partiye iyi niyetle üye olmak isteyen herkesi, potansiyel rakip olarak gördüler…
Özellikle Parti Başkanı Lütfi Mestan buna önayak oldu… Örneğin parti alt yönetimlerde, kendisine yakın olmayan teşkilatlara alternatif teşkilatlar kurdurdu. Buna karşı çıkan partililere ise, “ Ahmet Doğan’da böyle yapıyor” diyerek, kimi hala örnek aldığını belli etmiş oldu… Yine örneğin Teşkilattan Sorumlu Başkan Yardımcısı seçilen Şaban Ali Ahmet, Basınla İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı seçilen Hüseyin Hafızov gibi üst yöneticilere, görevleriyle ilgili bir çalışma yapmasına izin vermedi. Daha sonra bu görevleri neden kendisinin üstlendiğini anlamış olduk… Teşkilattan sorumlu olmayan Lütfi Mestan’ın, teşkilatlar için yüz binlerce Euro harcadığını iddia etmesi… Yine basınla ilişkilerden sorumlu olmayan Lütfi Mestan’ın, ayda basın için on binlerce Euro harcadığını iddia etmesi… Lütfi Mestan’ın, sadece puro ve viski masrafının aylık binlerce Euro tutması, parti yönetimi içindeki kavgaların başlangıcı olmuş; Hüseyin Hafızıov, Şaban Ali Ahmet ve Aydoğan Ali gibi Başkan Yardımcılarının da dışlanmalarına vesile oldu…
Peki, bu üçlü nasıl siyasete girdi?
Bilindiği gibi, 2011- 2014 yılları arasında, Türkiye’deki hükümet, dolayısıyla Ak Parti, HÖH ile ilişkilerine mesafe koymuştu. Türkiye’de yaşayan 1989 göçmenlerinin, Bulgaristan seçimlerinde oy kullanma hakları olduğu ve kendi yönetimindeki belediyelere Türkiye’deki kardeş belediyelerden hayli yardım geldiği için, HÖH, Türkiye ile ilişkilerini hep iyi tutmak istemiştir. 2013 yılının Mayıs ayında yapılmış olan Bulgaristan erken genel seçimlerinden bir ay önce, o zamanki HÖH başkanı Lütfi Mestan yönetimindeki bir heyet Ankara’yı ziyaret etti, fakat dönemin Türkiye Başbakanı Erdoğan tarafından “HÖH/DPS, Bulgaristan’daki Türk ve Müslümanların haklarını korumuyor” gerekçesiyle kabul edilmedi, hatta tesadüfen karşılaştıklarında dahi, kendilerini görmemezlikten geldi. Ancak, 2014 yılının Ekim ayında yapılmış olan Bulgaristan yine erken seçimlerinden bir ay önce, aralarında HÖH milletvekili adayı gösterilen Bulgaristan eski Yüksek İslam Şura Başkanı Şaban Ali Ahmet ve Bulgaristan Başmüftülük eski Genel Sekreteri Hüseyin Hafızıv’un da bulunduğu, yine Lütfi Mestan yönetimindeki bir heyet Ankara’yı ziyaret ederek, “Bakın biz dindarları da HÖH milletvekili adayı gösterdik” gerekçesiyle, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talep ettiler. Erdoğan, bu talebi kabul ediyor ve daha sonraki 15 aylık sürede HÖH ile Türkiye arasındaki buzlar erimiş oldu…
Aradan geçen 4-5 sene sonra, Hüseyin Hafızıv, Şaban Ali Ahmet ve Aydoğan Ali üçlüsünü, gerek HÖH’den milletvekili, gerek 2016 yılının başında kurulan DOST Partisi yönetimine, sadece göstermelik olarak seçildiklerini görüyoruz. Yani Türkiye’nin ve Türkiye’deki göçmenlerin gözünü boyamak için… Ancak geçen ay DOST Partisi yönetiminden istifa eden bu üçlüden sadece Hüseyin Hafızov’un siyaset yapmak için istekli olduğunu, diğer ikisi hakkında “parti para kaynakları onların elinden geçiyor” söylentileri dışında, siyasete kerhen girdikleri, başka alanlarda daha yetenekli olduklarını yaşayarak öğrenmiş bulunmaktayız.
Bu süreçte de DOST Partisinin nasıl bir çizgide siyaset yapmak istediği anlaşılamadı…
Lütfi Mestan bir ara, “Bulgaristan’da yaşayan Türklere ulusal azınlık statüsü verilsin” tezini attı ortaya…
Bilindiği gibi, yürürlükteki Anayasaya göre, Bulgaristan, bir vatandaş topluluğudur. Yani Bulgaristan ulusu, etnik bir Bulgar grubundan değil, tüm etnik gruplardan oluşuyor.
Bulgaristan’da yaşayan en büyük azınlık etnik grubu olan Türkler, kendilerine de birinci sınıf vatandaşlık hakları tanıyan, çoğunluk etnik grup olan Bulgarlarla aynı kökenden, aynı ırktan geldiklerini de var sayarsak, kendi dinlerini, geleneklerini, kültürlerini koruyan, Bulgaristan ulusunun bir parçası sayan bu Anayasa’ya neden karşı çıksınlar ki?
İşte Lütfi Mestan, bunun cevabın veremedi, sadece Arnavutluk’ta 50 bin Bulgar’a verilen ulusal azınlık statüsünü örnek gösterdi…
Oysa ulusal azınlık statüsü isteğini, şu gibi nedenlerden dolayı istediklerini açıklayabilirdi:
1. Devlet kurumlarına kümelenmiş etnik Bulgar milliyetçileri, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri, Bulgaristan ulusunun dışına itmek için yürürlükteki Anayasayı ve yasaları çiğnemekten çekinmemeleri…
2. Yasal olarak seçmeli ders olan Türkçe öğrenimi için çeşitli zorluklar çıkartılması, 1993 yılından beri Türkçe ana ders kitapları basılmaması…
3. Kırcaali valiliği sınırları içindeki nüfusun %70’inin Türk asıllı olmasına rağmen, Kırcaali valiliğinde ve diğer tüm devlet kurumlarında çalışan Türklerin oranının %5-10’u geçmemesi…
4. Kırcaali valiliğinde, Balkan Savaşından sonra Doğu Trakya’dan göç etmiş olanların torunlarına özel imtiyazlar sağlanmasından dolayı, onlar da bu bölgede yaşayan Türkleri, bir sömürge halkı olarak gördükleri için, Türklerin vakıf mallarını ve diğer malvarlıklarını bir savaş ganimeti olarak görüp, bunları gasp etmekte hala bir sakınca görülmemesi…
5. 1877-1878 Osmanlı- Rusya savaşından sonra, Osmanlı devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşmasının yapıldığı gün olan 3 Mart gününü, Bulgaristan’ın ulusal günü” olarak kutlanmasında bir sakınca görülmemesi, yani ulusun bir parçası olan Türklerin ve Müslümanların sivil atalarının katledildiği, göçe zorlandığının kutlanması… Bilindiği gibi,sadece 4 ay, 10 gün yürürlükte kalan Ayastefanos Antlaşmasında, Türklerin ve Müslümanların akrabaları bulunduğu Makedonya’nın tamamı, Türkiye’nin Lalapaşa, Kırklareli, Lüleburgaz, Vize, Saray gibi merkezleri, Yunanistan’ın İskeçe, Kavala, Selanik gibi merkezleri Bulgaristan sınırları içinde gösterildiği için, komşu ülkelere yönelik yayılmacı anlayışın, “ulusal gün” olarak ilan edilmesi…
6. Balkan Savaşında Kırcaali’nin Bulgar askerlerince işgal edildiği gün olan 21 Ekim gününü, “Kırcaali günü” olarak ilan edilmesi, yani ulusun bir parçası olan bölgede yaşayan Türklerin sivil atalarının katledilmesini, göçe zorlanmalarının kutlanması…
7. Türklere karşı gizli asimilasyon politikalarına devam edilmesi…
8. Türklerin kasıtlı olarak işsiz bırakılarak, Avrupa ülkelerine gurbete zorlanması, yani gizli etnik temizlik yapılması…
9. Her 18 yaşını dolduran Türk asıllı erkek çocuğunu gurbete zorlandığı gibi, 18 yaşını dolduran Türk asıllı kız çocuklarının da gurbete zorlanması…
10. Türkçe gazete, televizyon, radyo yayınlarına çeşitli zorluklar çıkartıldığı gibi, Türklere hakaret, küfür edilmesi, aşağılanması için alfa, skat gibi özel televizyon kanallarına izin verilmesi…
11. Bulgaristan’a dönme hakkı, bir Anayasa hakkı olmasına rağmen, seçim döneminde bu hakkın Türklere verilmemesi…
12. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin seçme ve seçilme haklarına çeşitli zorluklar çıkartılması…
Bu 12 nedene, daha yüzlerce neden eklenebilirdi. Bu yapılmadı, hatta bir süre sonra bu “ulusal azınlık statüsü” isteği de DOST Partisi gündeminden düştü.
Gelelim DOST Partisi kuruluşundan beri, alınan kararlarda etkili olan Lütfi Mestan, Mehmet Hoca ve Zürfettin Hacıoğlu üçlüsüne…
Lütfi Mestan:
Her ne kadar parti mensupları huzurunda sık sık alenen telefonla Türkiye’den birilerini arayıp, bunu da basına servis ederek, DOST Partisinin Türkiye güdümlü bir parti olduğunu lanse etmeye çalışsa da, daha önce kendisinin yakın çevresinde bulunanlar ise, şimdiki Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un güdümünde bir siyaset yürüttüğünü iddia ediyorlar. Hatta karanlık işlere adı karışmış olan HÖH milletvekili Delyan Peevski ile münasebetlerini hala sürdürdüğünü de iddia edenler var. Lütfi Mestan’ın DOST Partisi Kırcaali eski il başkanı Raşit Raşit’i, parti içinde kendisini eleştirenlere karşı kışkırttığı gibi, Bursa’daki misyon(erlerin) Mart 2017 yılında yapılan Bulgaristan genel seçimlerinden hemen önce yayın hayatına geçirdikleri Misyon “gazetesine” parti içi meselelerini servis ettiği bilinen bir gerçektir. Misyon “gazetesindeki” misyonerler,- Mestan’ın da lanse ettiği gibi- DOST Partisi hakkındaki karar vericilerinin Ankara’da olduğunu belirtseler de, aynı partinin iplerinin başka merkezden çekildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek… Ancak Lütfi Mestan’ın, parti kaynaklarından “basına binlerce Euro harcadım” dedikleri arasında, eskiden “…günahlı ruhumu temizlemek için dikildim kilisenin aydınlatıcı mihrabına, /Baş eğerek sofrasına diz çöktüm, bir ekmek kırıntısı ve bir damla şarap için…” diye yazanlarla işbirliği yaptığı emareleri bulunsa da, aynı misyonerlere parti kaynaklarından para aktarıp aktarmadığı bilinmemektedir.
Mehmet Hoca:
Eskiden kendisini “Ateist” olarak tanıtıyordu. DOST Partisi yönetimine geçtikten sonra, “Ben belki ateist olabilirim” gibi cümleler kurmaya başladı. Mehmet Hoca, kendisine ateist olma özgürlüğünü tanırken, başkalarının dindar olma özgürlüğüne hep alaycı yaklaştı, bu da parti içinde bazı ayrışmalara neden oldu. O, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin etnik ve kültürel kimliklerini, İslam dini kimlikleriyle birlikte ancak koruyabileceklerini bir türlü kabullenemedi.
Zürfettin Hacıoğlu:
Gerek göçmen derneklerinde, gerek siyasete girdikten sonra, hep bir şeyler yapmadan, bir şeyler olma gayretinde bulundu. Önceleri HÖH’ün Trakya, daha sonra Türkiye temsilcisi olmak en büyük hayaliydi. Daha sonra hak etmediği halde, adlarında “Türk” olan Edirne Balkan Türkleri Federasyonu, daha sonra Bursa merkezli Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu(BRTK) başkanı oldu.
BRTK, Zürfettin Hacığolu başkanlığı döneminde, siyasete bulaşarak kurulma amacından tamamen sapmış oldu. Bu da göçmen camiasına, yarardan çok zarar getirdi. Seçildiği ilk dönemden sonra, yani 2015 yılının sonundaki DOST Partisi kurulma çalışmalarına kadar, hep HÖH’ün Türkiye uzantısı gibi çalıştı. 2016 yılının başlarında Bulgaristan’da DOST Partisi kurulduktan sonra, Zürfettin Hacıoğlu, kendisini bu partinin Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyeliğine seçtirdi. Buda Bulgaristan’daki aşırı etnik milliyetçileri tarafından yapılan, ”Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşları Bulgaristan’ın içişlerine karışıyor” propagandasına neden oldu…
Zürfettin Hacığlu en büyük gafı, DOST Partisinin kurulma aşamasında “Yurtdışında 380 bin oy potansiyeli var, Türkiye’den şu kadar oy getiririz” böbürlenmesiyle yaptı… Buda, Bulgaristan Parlamentosundaki aşırı etnik milliyetçileri harekete geçirdi ve Türkiye’de Bulgaristan genel seçimleri için kurulan 136 seçim sandığı, 35’e düşürüldü…
Kimlerin adına konuşuyorsa, “Biz Ankara’daki sarayda oturanı sevmiyoruz” sözleri de ona aittir…
Zürfettin Hacığlu’nun yukarıdaki örneklerdeki gibi yersiz böbürlenmeleri ve Türkiye’deki seçmen potansiyelini iyi yönetememesi, DOST Partisinin % 4 barajın altında kalmasının en büyük sebeplerinden birisidir.
Zürfettin Hacıoğlu, bir buçuk sene önceki BRTK Genel Kurulunda, birçok delegenin huzurunda “Üç ay sonra DOST Partisi Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyeliğinden istifa edeceğim” dediği, ancak çeşitli delege oyunlarıyla bu Konfederasyonun başına yeniden seçildikten sonra, bunu her nedense “unuttuğu” da bilinen gerçekler arasındadır.
Zürfettin Hacıoğlu’nu, Edirne merkezli Balkan Türkleri Federasyonu(BTF)’nu kurduğumuz 2003 senesinden beri tanırım.
2006 yılının başında, o, BTF Başkanı seçildi, ben ise, ikinci dönem 2. Başkanı.
Bulgaristan 2005 genel seçimlerinde aktif olarak çalıştığımız için, o zamanki HÖH/DPS Türkiye temsilcisi Enver Hatipoğlu, 2006 yılının Nisan ayında yapılacak olan HÖH/DPS kongresi için bizleri delege olarak yazmak istiyor. Fakat Bulgaristan pasaportlarında Hıristiyan-Slav ismi taşıyanları delege değil de, misafir olarak yazabileceğini söylüyor. Bizim BTF başkanı Zürfettin Hacıoğlu, “ne fark eder” gibi sözlerle Enver Hatipoğlu’na karşı çıkıyor. İsminde “Türk” kelimesi geçen bir BTF başkanının, buna neden itiraz ettiğini daha sonra anladım…
Nihayet 2006 yılının Nisan ayında, Türkiye’deki göçmen yöneticileri, otobüslere doluştuk, Sofya’daki HÖH/DPS kongresine gidiyoruz. Kapıkule sınır kapısında pasaportlar toplandı. Bulgaristan sınırına geçtikten sonra, birileri pasaportlarda yazan isimleri, “Ahmet, Mehmet” diye okuyarak, pasaportları sahiplerine dağıtıyor… Bir ara “Zorko” diye bir isim yankılanıyor ortalıkta, herkes irkilerek merak ediyor pasaportun sahibinin kim olduğunu ve orta koltuklardan birisinden, “Burada” sesinden sonra bir el kalkıyor… Bir bakıyoruz, Zürfettin Hacıoğlu… Yani birkaç ay önce Balkan Türkleri Federasyonu başkanı seçtiğimiz kişinin ismi Zorko… Benim kanım beynime sıçrıyor, “Sen hala bu ismi taşımaya utanmıyor musun? Üstelik seni adında Türk kelimesi geçen federasyonun başkanı yaptık” diyorum. Daha sonra bu konuyu, BTF Yönetim Kurulu toplantısına da taşıdım ve Zorko, “Benim çocuklarımın hepsi Türk adı taşıyor, bende en kısa sürede değiştireceğim” dedi. Gerçekten bir-iki zaman sonra ismini değiştirmiş, yani 1989 yılından 17 yıl sonra… Daha sonraki yıllarda, bunu göstermek için, sınır kapılarında kendisiyle seyahat edenlerin yanında pasaporttaki ismini görsünler diye kasıtlı olarak isim yazan bölümünü açık bıraktığını birçok kişiden duymuş oldum.
Kimse yanlış anlamasın, göçmen olarak hepimiz Türkiye’de zor günler geçirdik. Birçoğumuz iş, güç yüzünden zorla verilen isimleri değiştirme fırsatı bulamadık. Balkan Türkleri Federasyonu başkanı yaptığımız bizim Zorko ise, neredeyse her hafta Bulgaristan’da, üstelik Türk kültürümüzü koruma konusunda sözde çalışmalar yapıyor, fakat ismini…
Zorko isminin Zürfettin olarak değiştirilmesine vesile oldum, fakat Zürfettin Hacıoğlu isminde bir düşman kazandım…
İşte, o zamanın Zorko’su, şimdiki tabela Konfederasyonun başkanı, DOST Partisinin de yöneticisi olmuş…
Ağzınla kuş tutsa nafile…
Peki, DOST Partisi, bu haliyle ve bu yönetimle bir siyasi başarı gösterebilir mi?
Lütfi Mestan’ın bir partideki pozisyonunu güçlendirmesi veya Mehmet Hoca ve Zürfettin Hacıoğlu gibilerinin herhangi bir partide siyaset yapması, Bulgaristan’da yaşayan Türklere hiçbir yarar sağlayamayacağı gibi, siyasete başkalarının telkiniyle kerhen girmiş olan Şaban Ali Ahmet ve Aydoğan Ali gibilerin de siyasetten ayrılması, Bulgaristan’da yaşayan Türklere hiçbir zarar getirmez.
Ancak Hüseyin Hafızoğlu gibi birisinin siyaset dışı bırakılması, Bulgaristan’da yaşayan Türklere ve Müslümanlara çok şey kaybettirir.
Hüseyin Hafızoğlu, tabandan kopmamış ve arkasından geniş kitleleri sürükleyebilecek tek DOST Partisi üst düzey yöneticisiydi…
Oysa Hüseyin Hafızov ile birlikte, DOST Partisinden 30’dan fazla yöneticiyi, FETÖ yapılandırılmasıyla ilişkilendirenler oldu… Normalde bir partiden kopmalar olursa üzüntü duyulur. Bu olayda ise tam tersi oluyor… Allah aşkına, bu nasıl bir siyaset anlayışıdır?
Bünyesinde bir Hüseyin Hafızov barındıran DOST Partisi, Ekim ayında Bulgaristan’da yapılacak olan yerel seçimlerde Burgaz ilindeki Ulanlı(Ruen) Belediye Başkanlığını kazanabilirdi… Şimdiki haliyle ise, birkaç Belediye Meclisi üyeliği, birkaç da köy muhtarlığı ancak kazanabilir.
Bir önceki genel seçimlerde oyların bölünmesi sonucu, totaliter rejim döneminde Türklere karşı zulmün bir parçası olmuş Bulgaristan Komünist Partisinin devamı olan BSP’nin, Kırcaali’den milletvekili çıkarması, örneğini de düşünürsek…
Ekim ayında Bulgaristan’da yapılacak olan yerel seçimlerde, bu haliyle DOST Partisi, Bulgaristan’da yaşayan Türklere yarardan çok zarar getirebilir. Örneğin DOST Partisinin Kırcaali ilçesindeki %15-20 civarındaki oylarıyla, kötülerin iyisi olan HÖH Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz’in yerine, çocukluğundan beri Türk düşmanlığı ile büyümüş, Doğu Trakya kökenli bir azılı Türk düşmanının Kırcaali Belediye Başkanı seçilme ihtimali çok yüksektir. Bu da Kırcaali bölgesinde yaşayan herkese zarar verir, etnik gerilimlere neden olur.
Açıkça görülmektedir ki, Bulgaristan’da siyaset yapanlar, kendi toplumuna zarar vermemek için, her türlü olasılığı düşünmek zorundadır…
DOST Parti yöneticilerinin neredeyse tamamının, şu veya bu şekilde HÖH/DPS’den dışlandıkları için, çoğunun amacı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Yani her ne pahasına olursa olsun, HÖH’e zarar vermek…
Bulgaristan’da HÖH’e alternatif bir oluşuma, tabi ki ihtiyaç vardır. Ancak DOST Partisinin bu yönetimiyle, herhangi bir alternatif olamayacağını yaşayarak gördük.
Yöneticilerinin bu acemiliği, kibirliliği, bencilliği, ihanet boyutundaki tavırlarıyla, DOST Partisinin Bulgaristan’da yaşayan Türklere ve Müslümanlara bir yarar sağlayacağını düşünmek hayalcilik olur.
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.