Demokrasimiz için, kayıp sayılan 25 yıldan sonra, yeniden başkentteki NDK( Halk Kültür Evi) salonuna toplandık.
Çeyrek kayıp asır hiç de az bir zaman dilimi değil.
Ne yazık ki, bizler bizzat, kendimiz bu yılların kayıp olarak adlandırılmasını istedik.
Bazı zavallı vurdumduymazlar ise hala bu kayıp zamanı uzatmak peşindeler.
Umarım, bu kayıp yıllar zarfında, biraz da akıllanıp, olgunlaşmışızdır.
Bugün, 1990 yılında doğanlar, artık 25 yaşını doldurdular…
Fakat, onlar bizim teslimiyetçi ruhumuzdan dolayı, hala birer çocukluğu, gençliği ve geleceği çalınmış köle.
Üzgün ve hayal kırıklığı içindeyim, çünkü Bulgaristan toplumu hala eski stereotip düşünce ve görüşlere itaat etmekte. Birçok insanımızdaki entelektüel birikim ve yapıcı düşünce, bugün bile hala cahilliğin, vurdumduymazlığın ve banditizmin(suç şebekesi) elinde esir.
Bir türlü kıramadık gitti, şu totalitarizmin zincir kalıntılarını ve günümüze kadar yok olmayan soytarılarını.
Bütün olumsuzluklara ve haksızlıklara karşın, ben hala optimistim ve geleceğimize umutla bakıyorum.
Sizlerinde optimist ve idealist kalmanızı isterim, fakat hayallerimizin gerçekleşmesi için çok çalışmamız gerekiyor.
NDK’nın dopdolu salonunda birçok beklenti, heyecan ve coşku gördüm. Herkes ülkemizde demokrasinin yerleşmesinden yana can atıyordu.
Onlarca dava arkadaşım ve ben, vaktinde korkusuzca ve büyük bir cesaret ile totaliter rejimle savaştık.
Cezaevlerine ve sürgün kamplarına düştük ama en sonunda bizim haklı davamız ve mücadelemiz galip geldi.
Bu acımasız savaşta, bizler azılı komünistleri yenilgiye uğrattık ve bütün dünya önünde rezil ettik.
Ve 1990 yılların başlarında, büyük bir inanç ve coşkuyla, bizler Kırcaali ilinde ilk SDS(Demokratik Güçler Birliği) ve DPS( Hak ve Özgürlükler Hareketi) örgütlerini kurduk.
O tarihte biz DPS’nin SDS koalisyonu içinde bulunmasını dilemiştik, çünkü doğru olan buydu, fakat zamanın karanlık güçleri buna izin vermedi ve yaklaşan seçimler arifesinde, yerel bazda iç darbe yaparak bizim önümüz kesildi.
İşte daha o günlerde, demokratik düşünceye sahip olanlar, anladık ki, yurdumuz Bulgaristan, daha uzun yıllar tanıdığımız ve bildiğimiz karanlık güçlerin elinde kalacak. Aynı güçlerin beslemeleri ise hala aramızda, hala bizim özgürlüklerimize ve insanca yaşamamıza engeller çıkarmaya devam etmektedir.
O dönemin pis ve provokativ atmosferinde, bizler temiz ve lekelenmeden kalmalıydık. Bizlere dayatılan bir çok kırmızı şeytandan uzak durmamız gerekiyordu. Bir şekilde, kendimizi koruyabildik. Ülkü ve hayallerimiz de tertemiz kaldı…
Sanırım, bütün bu süreç içinde birer sade Türk olarak kalabildik.
Bizim banka hesap numaralarımız da milyonlar yok, altımızda lüks arabalar da yok, ne de şık ve pahalı elbiselerimiz ama biz birer idealist olmaya devam ediyoruz, aynı zamanda Bulgaristan’ın geleceği için direnmekteyiz.
Vaktinde, faşist ve komünist ruhlu general Kotsaliev, bizim işkencecimiz, gürleyerek ve yüksek sesle bizleri Türk milliyetçiliği ve birer devlet düşmanı olarak suçluyordu. Halbuki zaman içinde, kimlerin Bulgaristan düşmanı olduğu görüldü ve belli oldu.
Doğrudur, bizler Türk milliyetine ait olduğumuzdan dolayı her zaman gurur ve onur duyduk, duymaya da devem ediyoruz ama hiç bir zaman bu ülkeye zarar vermedik, onu ne sattık, ne de düşmana teslim ettik…
Pazar günü, Sofya’da yeni partimizi kurduk. Adı da pek güzel: DOST!
İnanıyorum ki, hiç bir şekilde eski yanlışlıklarımızı tekrarlamayacağız ve ileride bu partinin düşmanlarımızın yararına çalışmasına izin vermeyeceğiz.
Tek temennim, bu yeni partinin liderleri ve üyeleri, hiç bir zaman insanımızı ve ülkemizi satmasınlar…
Artık genç nesillerin ve demokrasi zamanı!
Şükrü TOPÇU
News
