Tosçalı, 24 Aralık 1984 tarihinde Bulgaristan’daki totaliter rejimin asimilasyon politikalarına karşı ilk başkaldıran köydür.
1989 yılından önce Tosçalı, tamamen Türk asıllılardan oluşan 500 haneli, İlköğretim çağındaki 500 öğrencisiyle, camisi cemaatle dolup taşan, Kırcaali bölgesinin en büyük köylerinden birisiydi.
Maalesef son yıllarda Tosçalı, eski köy imamının yaşlılıktan dolayı görevi bırakmasından sonra, alkollü içki içen, kumar oynayan imamı olduğu gerekçesiyle de gündemdeydi. Bu münferit bir olay olsa da, “Bulgaristan’da imamlar rakı içiyor, kumar oynuyor, sonra da namaz kıldırıyor” dedikodularına neden oluyordu.
Dini bütün insanların göçe zorlanmasından sonra, kalanları ise yozlaştırma politikaları, özellikle bu ilk başkaldırı köyünde başarılı olması hayli manidardır.
Geçen Cuma günü, Tosçalı köyündeki bu yozlaşmanın bir nebze de olsa azaltmak için, Kırcaali Müftüsünden, sadece Mübarek Ramazan ayında da olsa, Tosçalı köyüne bir imam göndermesini rica ettim, hatta bir aylık maaşını da cebimden karşılamaya hazır olduğumu söyledim. Kendisi, zamanın dar olduğunu, imam kıtlığı çektiklerini söylese de, Ramazan ayının ilk teravih namazından önce, Tosçalı köyüne de bir imam gönderildiği haberi, beni çok sevindirdi.
Tosçalı, benim doğduğum ve 15 yaşıma kadar yaşadığım köy olduğu için, yeni gelen imamı merak ettim. Ramazan ayının birinci gününde çok yoğun olmama ve sağanak yağmura rağmen, Kırcaali’den 35 kilometre mesafedeki köyüme iftar vaktinden hemen sonra ulaştım. Köy merkezine aracımı park ederken, içkili lokantada sadece tek bir kişinin içki içtiğini gördüm.
Camiye gidip, Türkiye’den yeni gelen imamla tanıştıktan sonra, iki cami odasının ne karar perişan olduğunu, banyo olmadığını, tuvaletin ise hayli uzakta olduğunu görünce çok şaşırdım.
İnegöl’den gelen, aslen Trabzonlu olan cana yakın imam, cemaatin azlığından, sabah namazına hiç kimsenin gelmemesinden, şartların kötü olduğundan, banyosu olmayan bir yerde imamlık yapılamayacağından şikayet ederek, ertesi gün gitmeyi düşündüğünü söylediğinde çok üzüldüm, “Hocam, şartların ağır olduğunu biliyorum, bizim dedelerden kalma bir evimiz var, sende uygun görürsen orada kalıversen ne olur, bu köyden tek bir kişiyi camiye çekebilsen ne ala, tek bir kişiyi alkolün pençesinden koparabilirsen ne ala, Hocam, bir ay sabrediversen!” diyerek, evi görmesini davet ediyorum.
Misafir imam, Ramazan ayı davulcusu ve ben, evin önüne geldiğimizde, bahçesine aylarca ayak basılmadığı için diz boyu ot… “Hocam, yarın bu otların temizlenmesi için insan tutacağım” diyorum. O da, sağ olsun çok mütevazı “Otlar önemli değil, banyo yapacak yer olsun yeter” diyor.
Eve girdiğimizde, “ Burası caminin odalarından çok çok iyi, seni bu akşam buraya Allah mı gönderdi, ben yarın gidecektim” diyor ve “Allah senden razı olsun!” diye de ekliyor. “Hocam, anahtar kapıda, bizim buralarda kuldan korkmayacaksın, hangi odada, hangi yatakta rahatın olursa onda yat” diyorum.
Daha sonra, adı Mustafa Çakır olan İnegöllü imamla, hep birlikte teravih namazına gidiyoruz…
Camide bizi, içki içip namaz kıldırdığı iddia edilen “imam” karşılıyor, “Durmuş abi, hoş geldin” diyor ve elimi sıkıyor. Elimi omzuna koyarak, “Umarım artık tövbe edersin” diyorum. O da, “ İşallah” diyor…
Teravih namazını Mustafa hoca kıldırdı, müezzinliğini ise söz konusu dedikodulara vesile olan “imam”…
Ne diyelim… Allah büyüktür!
Tosçalı gibi bir köyün ağır şartlarında, imamlık yapmayı kabul eden Mustafa Çakır hocadan ve onu gönderenlerden Allah razı olsun!
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.