(Mizah)
Şu duvarı o denli kafama taktım ki, her yerde duvar görüyorum; sokakta, park ve meydanlarda hep örülü duvarlar…
Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi, evimin tam ortasına da sanki bir duvar diktiler!
Nicedir, bizim ve Avrupa medyasının başköşesine de duvar meselesi oturdu. Sanki başkaca ne bir dert var, ne bir sorun Benim de içimde bir duvar olgusu… Büyüdü de büyüdü…
Bir zamanlar hükümet yetkililerimiz, hariçten gelen böyük misafirleri Şipka anıtına, Veliko Tırnova’daki saraylara götürürlerdi…
Şimdi, duvarlar, anıtları da, sarayları da solladı. Bir yabancı bakan, başbakan Sofya havaalanına iner inmez, ülkede başkaca değerli hiçbir heykel, anıt yokmuşçasına, hemen soluğu Malko Tırnovo ve civarında hudut çizgisine çekilmiş tel örgülerin önünde alıyor.
Amma, ne var ki, ta Afganistan gibi uzak bir ülkeden, sırtında tencere ve kapçanak, kucağında üç yaşındaki yavrusuyla yola çıkan kaçkın göçmen, artık bildiğiniz gibi tanımlayın onu, senin demir duvarına vurmuyor başını. Dere tepe, yokuş, iniş gözetmeyerek, bir bakmışsın Avrupa’nın ortasında, Viyana, Hamburg, Kopenhag’da buluyor kendini.
Sakın, Avrupalar da aklı başında adam kalmadı, diye düşünmeyin. Geçenlerde bir gazetede şöyle bir başlık altında bir yazı yayınlandı: “ Bizim Marifetlerimiz…”
Yazıda aklıselim gazeteci, bir vakitler, İngiliz orduları Hindistan, Pakistan, Afganistan gibi ülkeleri sömürü zincirirne katarken, hiçbir yerde dikili ne bir taş, ne de bir çalı karşılamadıklarını vurgulamaktadır. Neymiş bu, dünya yıkıldı yıkılacakmış gibi yaygaralar!?
Dostlar, eni sonu, ben başkalarını hiç iplemem. Elin duvarı çelikten mi olacak, taştan, betondan mı, hiç aklımın işi değildir.
Ne olur, beni, şu odamın ortasındaki duvardan kurtarın! Onu hiç bir türlü aşamıyorum…
Mehmet ALEV
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.