Ben, kendi payıma bir yılın, ya da dönem dediğimiz, beş-on yılın ne getirdiğini, ne götürdüğünü hesaplarken, hep bu zaman dilimi içinde basılan kitapları düşünürüm.
Örneğin, geçen yüzyılın 50’li, 60’lı yıllarını alalım. Riza Mollov, folklor ürünlerini içeren kitabını yayınlamış, hala adlarını aklımızda tuttuğumuz birçok yazar ve şairlerimiz kendi kitaplarına kavuşmuşlardır. Ayrıca hemen yılaşırı, yılların öykücüleri, yılların şairleri başlıklarıyla derlemeler yapılmıştır. Sabri Tata, Bulgaristan Türklerinin ilk romanını bu dönemde sunmuş, bundan başka okuyucularını “Köyün Haymanası”,ile tanıştırmış, Halit Dağlı ”Saçılan Kıvılcımları” toplatmış, Ömer Osman “Yaralı Güvercin”ini uçurtmuştur…
Gene bu yıllarda öykü ustalarımız dram eserlere soyunarak kaliteli yapıtlara imza atmışlardır.
70’li, 80’li yılları, suskunluk yıllarıdır bir nevi; Türklük, Türkçe üzerine siyah şeritler çekilmiş, kitap basımı bir yana, dilimiz bir anlaşma aracı olarak dahi yasaklanmıştır!
Doksanlı, iki binli yıllara geldiğimizde, yasaklıklar kaldırılmış, Türklük de oldukça rahat nefes almaya başlamıştır… Bu dönem, daha doğrusu kitapçıklar dönemidir. Kitapçıklar dediysek, boyutları minnacık olmalarına rağmen hemen hemen hepsi zengin içerikli ve kalıcı eserlerdir…
Bulgaristan Türk’ünün bir on, on beş yıl sonraki geleceğini düşünürsek, bu gidişatla bir “cıklar” dönemine gireceği muhtemeldir! Bildiğimiz gibi, hele çocuk dilinde “çık”, “cık”, “tsık” “YOK” anlamına gelir.
Daha açık bir ifade ile “Türkçesiz Kitaplar Dönemi” olacaktır!
Mehmet ALEV
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.