DOLAR 34,9004 0.07%
EURO 36,8062 0.44%
ALTIN 3.043,82-0,06
BITCOIN 35100223.01046%
Kırklareli

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Kandırılmış bir halkın geleceği hakkında

Kandırılmış bir halkın geleceği hakkında

ABONE OL
24 Mart 2017 10:36
Kandırılmış bir halkın geleceği hakkında
0

BEĞENDİM

ABONE OL

26 Mart’ta erken parlamento seçimleri gerçekleştirilecektir. Bu seçimlerin, ülkenin 27 yıllık demokrasiye geçiş döneminde çözümlenmemiş olan en önemli sorularından biri, insanlara kaliteli bir yönetim ve yaşam vaat edecek olan uygun bir yapının kurulup kurulamayacağıdır.

HÖH, neredeyse 26 yıldır, ülkenin geçiş döneminde etnik barışın garantörü sayılmış olan bir parti olarak tanınmış ve kendini kabul ettirmiştir. Fakat gerçekten bu böyle mi? Bu sorunun cevabı, demokrasiye geçiş döneminin tarihinde ve partinin, o dönemdeki kuruluş koşullarında saklıdır.

90’lı yılların başında Ahmet Doğan, hapisten çıktıktan sonra hareketin başına geçmiştir. İsimlerin geri verilmesi ile ilgili olarak Bulgar Müslümanlarının başkentte barışçıl protestolar ve açlık grevleri gerçekleştirdikleri sırada Doğan, milletin “kurtarıcısı” olarak ortaya çıkmıştır. Parlamentoda isimlerin geri verilmesine ilişkin bir karar alınmış ve bu olay, Ahmet Doğan’ın çabalarına mal edilmiştir. İşte o zaman Doğan, insanların desteğini ve onayını almış ve önce kahraman, sonrasında da onları kurtaran bir “lider” olarak kabul edilmiştir. İsimlerin geri verilmesine ilişkin yasa kabul edilmiş, fakat insanlar kandırılmıştır. Çünkü bu yasa, insanların istediği şekilde oluşturulmamıştır.

Geçiş döneminde barış ve demokrasinin gerçek savunucularının, “HÖH” projesi hayata geçirildikten sonra serbest bırakılmış olması, hala göz ardı edilmektedir. Partide, demokrasinin ve insan hak ve özgürlüklerinin gerçek savunucuları olarak yer alacak insanlara ihtiyaç duyulduğu bir dönemde siyasi mahkumların, neden HÖH Partisi kurulmadan önce değil de, kurulduktan sonra serbest bırakıldığına dair bir sorunun, aklınıza gelip gelmediğini bilmiyorum. Zaten sonrasında hepsi, Devlet Güvenlik (DS) Servisi’nde dosyası olanlar?! hariç, teker teker partiden ihraç edilmiştir.

Gençler, Ahmet Doğan’ın, neden Todor Jivkov’a hesap sorması yerine, onunla kapalı kapılar ardında uzun uzun görüştüğünü sormalıydı. Bugün bu görüşme hala bir sır olmaya devam etmektedir. 90’lı yılların başında HÖH’ün, karanlık iş dünyası ve eski totaliter elit kesim ile ilişkileri oldukça çelişkilidir ve bu konu hakkında hesap soran herkes partiden atılmıştır.

Doğrudan veya dolaylı olmasına bakılmaksızın, Hareket, GERB iktidarı dönemi hariç, her zaman devletin güdümünde olmuştur. HÖH seçmenleri olarak, bu partinin, seçmenlerinin hayat standardını ve refahını yükseltmek için ne yaptığını kendimize soralım. Kendi seçmen bölgelerinde işsizlik, altyapı, sağlık ve eğitim konularında bunca yıldır ne yapmıştır? Baba ocağını terk eden genç ve eğitimli insanları durdurmayı denemiş midir?! Bugün köyler ve kasabalar, yaşamlarını gurbette sürdürmek için vatanlarını terk etmiş olan çocuklarını ve torunlarını beklemekle geçiren gözü yaşlı hasta ve ihtiyarlarla doludur. Bazıları bunun, devletin problemi olduğunu söyleyebilir. Evet öyle, fakat bu bölgelerdeki problem iki kat daha büyüktür. Bu bölgelerdeki büyük yatırım imkanları, yolsuzluk ve rüşvet dolayısıyla tamamen yok edilmiştir.

Yıllar boyunca müftülük ve imamlar, HÖH’ün adamlarının esiri olmuşlardır. Müftülük, faaliyetlerini parti üst yönetimi ile koordine etmediği için Başmüftünün, birçok kez parti genel sekreterinin çalışma odasının önünde azar işitmek için saatlerce beklediğini hala hatırlarız. Öte yandan parti, müftülüğün aleyhine olan yasaları desteklemiştir. Bu yasalardan dolayı müftülük, hala vakıf mülklerini geri alamamakta veya delegelerin, dini liderlerini seçtiği milli kongrelerde alınan kararları yasallaştıramamaktadır. HÖH üst yönetiminin, ülkede Türklerin ve Müslümanların haklarını savunan tek parti olduğuna dair söylemleri popülist ve manipülisttir.

Uzun yıllar gençleri, başta Türkiye olmak üzere, yurtdışına eğitim görmeye göndermek, HÖH’ün tekelindeydi. Oysa herkes, parti üyesi olmadan kendi çabalarıyla yurtdışına gidebilirdi. Bu politika, döndüklerinde iş bulma vaadiyle gençlerin güvenini kazanmak için izlenen bir parti politikasıydı. Birçok genç yurtdışına gidemiyordu, çünkü partinin torpil süzgecinden geçmekteydi. Yurtdışına gidenlerden birçoğu, döndükten sonra hayal kırıklığı yaşamıştır. Çünkü yurtdışında eğitim görmüş olanlardan çok az bir kısmı, parti bünyesinde kendine iş ayarlayabilmiştir.

2005 yılındaki seçimlerde HÖH’ün de dahil olduğu üçlü koalisyonun kurulması esnasında siyasi partilerin imzaladığı gizli anlaşma, Türklerin ve Müslümanların çözümlenmemiş problemlerinin örtbas edilmesine ilişkin bariz bir örnektir. O dönemde partiler, Bulgaristan’ın AB’ye dahil edilmesi adına, sadece azınlıkların problemlerini değil, diğer problemleri de örtbas etme konusunda anlaşmışlardır. O günlerde Doğan, kendi yandaşlarını, müftüye ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarına göndererek, mevcut problemleri dile getirmemeleri konusunda onları ikna etmelerini istemiş ve Bulgaristan’ın AB üyesi olduktan sonra tüm siyasi partiler ile devlet kurumlarının, bu problemleri hemen çözme yoluna gideceklerine söz vermiştir. Gerçekten de hepsi susmuştur. 1 Ocak 2007 sabahında sorunsuz bir güne uyanmak ümidiyle hiç kimse, Avrupa’ya şikayette bulunmaya cesaret edememiştir. Ancak bu tarihten sonra insanların sorunları tamamen unutulmuştur; çünkü bizim parti gibi diğer partiler de devleti yönetmek ve sömürmek gibi daha büyük sorunları çözmeye başlamıştır. İnsanlar da artık AB’nin en fakir ve yolsuzluk dolu ülkesinde yaşamaya alışmıştır. Hatta bir seçim döneminde ATAKA gibi partilerle ortak faaliyetler gerçekleştirme ve sponsorluk içeren kirli anlaşmalar imzalanmıştır.

“Yeniden doğuş sürecinin” suçluları, en azından yaşanılan acıların hesabını vermek adına bugüne kadar bulunamamıştır. Tüm bu yıllar boyunca HÖH, seçmenlerine, diğer siyasi güçlerle mutabık olmadığını göstermek ve manipüle etmek için parlamento salonlarını terk etmiştir. Aslında bu şekilde HÖH, “yeniden doğuş sürecinin” suçluları başta olmak üzere, diğer birçok konu hakkında sessizce onayını vermiştir.

Bunlar tabii ki geçmişte yaşanmış şeyler; fakat hepsi, sonraki yıllarda sizin şüphe dahi duymadığınız parti politikalarının temelini oluşturmuştur.

Ortalama bir zekaya sahip olan ve o yıllar hakkında bir şeyler okumuş olan her insan, HÖH’ün son 26 yıldaki gelişimine ilişkin analiz yapabilir ve HÖH’ün, eski totaliter kesimin bir projesi olduğunu ve amacının, Bulgaristan’daki Türkleri ve Müslümanları, kendi istekleri doğrultusunda ülkeden kovmak, yavaş ve emin bir şekilde asimile etmek olduğunu anlayabilir. Bazıları buna itiraz edecek ve tüm bunların aptallık olduğunu söyleyecektir. HÖH’ün son yıllardaki tutumunu izlemek ve bugün elde edilen sonuçları görmek, anlamak için yeterlidir.

HÖH’ün, ülkede etnik barışın sağlanmasına yönelik doğal olarak herhangi bir katkısı yoktur. Bu, aslında geçmişten günümüze barış içinde yaşayan Türkler ile Bulgarların çabalarının ve iyi niyetlerinin, partiye mâl edilmesidir. Geçiş döneminin başlarında etnik gerginliğin yaşanması bir hayaldi; çünkü Türk-Müslüman halk, ülkeyi terk etmeye ve göç etmeye odaklanmıştı. Halkın büyük çoğunluğu ise, eski rejimin kurumları tarafından zorunlu göçe tabi tutulmuştu. Zorla göç ettirilenlerin çoğu, bu halkın aydın tabakasıydı; diğerleri ise – eski rejime başkaldıran kişilerdi. Bu insanların, yıllarca zorluk çekmelerine rağmen, doğdukları yerler hakkında iyi görüşlere sahip olduklarını ve hiçbir şekilde intikam duyguları beslemediklerini söylemek gereksiz olur. Fakat HÖH yönetimi, ülkede arabulucu ve barış “garantörü” rolünü üstlenmişti. Böyle olmasını, parti kurucuları ile özellikle “yeniden doğuş sürecinde” ve Bulgar vatandaşlarının ülkeden kovulmasında yer alanlar sağlamıştı.

İsimler ve nüfus kayıtları ile ilgili sorun hala çözüme kavuşturulmuş değildir. Hatta son on yıldır tersine bir süreç işlemektedir. Birçok genç, iş bulabilmek için Türk isimlerini Türk olmayan isimlerle değiştirmektedir.  Devletin yasağı ve baskısı dolayısıyla değil, toplumda damga yemekten korktukları için anadillerini özgürce konuşamamaktadırlar. Anadil eğitimine ilişkin sorun da çözümlenmemiştir. HÖH, bundan başarıyla faydalanmaktadır.

Türk-Müslüman halk, kendi çıkarlarına yönelik mücadelesinde HÖH’ü, hala kendi savunucuları olarak görmeye devam etmektedir. HÖH, halkın geçmişten gelen korkularından yararlanmakta ve bu konuyu her fırsatta kullanmaktadır. Tabii bundan, şu anda yükselişte olan diğer milliyetçi partiler de faydalanmaktadır. HÖH aleyhine konuşulan her şey, Hareket’in oylarını artırmaktadır. Bu yöntem denenmiş olup, partilerin, özellikle milliyetçilerin ve HÖH’ün, oy artırmak için kullandığı temel araçlardan biridir. Bu partiler, kendi seçmen tabanını güçlendirmek için uydurulmuş düşmanlar yaratmaktadır.

Bunlar, HÖH’ün, vatandaşlarını ve seçmenlerini ne kadar iyi temsil ettiğine dair misyonu hakkında ipucu veren örneklerden sadece birkaçıdır. Partide siyasi kariyer yapmış olan DS ajanlarının sayısından hiç bahsetmeyeceğim. Kendi köylerinin ismini dahi unutmuş olan HÖH’ün üst katmanlarındaki yeni milyonerlerin sayısı ise, her yönetim sonrası artmaktadır. Bu kişiler sadece seçmenlerini değil, kendilerini dahi unutmuşlardır.

Medya patronu Peevski’nin, 2013 yılında DANS Başkanı olarak teklif edilmesi, tüm halk ile dalga geçmek anlamı taşıyordu. Bu göreve layık daha uygun bir  aday yok muydu ki, ülkede oligarşinin sembolü sayılan Peevski’yi teklif ettiler?! Aslında bu olay, partinin sonunu getirecek kilit bir olaydı. Bu seçimlerde Peevski, Blagoevgrad’da pek istenmemesine rağmen, milletvekili aday listesinde yeniden ilk sırada yer almaktadır. ATAKA’nın eski milletvekili Slavi Binev ise, HÖH’ün Sofya’dan açıkladığı listenin başında yer almaktadır. Bugün HÖH’ün milletvekili aday listeleri, düne kadar Hareket’ten nefret etmiş olan sözde vatanseverlerle doludur. Bu, HÖH’ün ve vatanseverlerin iyi polis-kötü polis rolünü oynadıkları bir oyundur.

Tüm bu yıllar boyunca HÖH, muhalif ve alternatif bir oluşum korkusuyla, güçlü ve etkili sivil örgütlere ve Müslüman öğretilerine izin vermemiştir. Hareket, yıllarca Türklerin ve Müslümanların sorunlarını çözebilecek “tek olası partiye” dönüşmüştür. Fakat her şeye rağmen bir çözüm bulunamamıştır. Bu tekel, Hareket’i, güçlü bir partiye ve problemlerinizi unutan ve oylarınız üzerinde kontrol uygulayan bir holdinge dönüştürmüştür.

Bugüne kadar HÖH’e alternatif yaratmaya ilişkin tüm çabalar, Bulgar Türkleri ile Pomakların büyük bir kısmının korkularından dolayı başarısız olmuştur. Seçmenler, HÖH olmazsa, kendilerini savunacak kimsenin olmayacağından korkuyor. Bir devlet kurumunda veya belediyede görev yapan parti kadroları ise, HÖH sayesinde elde edilen bu konforu kaybetmekten korkuyor. Seçimlerde başka partiye oy vermeleri halinde, işsiz kalmakla tehdit edilen insanların sayısı da az değildir. Hareket’in yapısındaki kadrolar, partiye tabidir. Parti, bölgelerde totaliter yöntemlerle faaliyet yürütmekte; oylar ise, son derece baskıcı bir şekilde elde edilmektedir. HÖH, seçmenlerine otoriter bir kontrol uygulamaktadır. Hatta seçmenler, kendi etnik gruplarına ait, fakat HÖH yönetiminin hoşuna gitmeyen alternatif bir adaya dahi oy verememektedir.

Aslında hareketin bünyesinde sözü geçen kişiler, partinin, zenginler ve otoriter rejim tarafından yönetildiğini gayet iyi bilmektedir. Bu kişiler,  ne yapmaları ve neyi nasıl değiştirmeleri gerektiğini bilmediklerini birçok kez dile getirmişlerdir. Bu kişiler, Lütfi Mestan’ın yeni oluşumunu bir alternatif olarak görmekte; fakat aynı zamanda seçmenlerin, otomatik olarak HÖH’e oy vermeye devam edeceklerinden; bu şekilde bugüne kadar elde ettikleri her şeyi kaybedeceklerinden ve parlamento dışında kalacaklarından endişe duymaktadır. Onlar, oligarşiden, mafyadan ve kendi akıbetleri için korkmaktadır. İşlerini ve toplumdaki konumlarını kaybedeceklerinden endişelidirler.

Geçiş dönemi başlarında Bulgar politikasının zirvesine sizlerin desteği ile ulaşan HÖH, artık sizi temsil etmiyor. Aslında amacı, hiçbir zaman vatandaşları temsil etmek ve onların çıkarlarını savunmak olmadı. Amacı, insanların desteği ile, kişisel çıkarları için yarar sağlamak olmuştur. HÖH, zavallı insanların gözyaşlarından büyük zenginlikler elde etmiş olan yeni milyonerlerin partisidir. Peevski ve Binev gibi kişilerin aday gösterilmesi ise, seçmenin duygularıyla dalga geçmektir. Bu, ayrıca parti içinde HÖH’ün görüşlerine ve misyonuna inanmış olanlarla da dalga geçmektir. Bu kişiler, seçmenle temas içinde olan ve seçmenin bazı sorularını sık sık yalan söyleyerek yanıtlamak zorunda kalan kişilerdir. Çünkü liderlerini; ayrıca para ve iktidar hırsına dayalı politikasını savunmaları gerekir.

Doğan’ın başında olduğu üst yönetim, HÖH’ü ve partinin temel fikirlerini yok etmiştir. Bu yönetim, partideki insanların ideallerini yıkmış; genç ve eğitimli parti kadroları da dahil olmak üzere, iyi niyetli ve dürüst insanların güvenini kötüye kullanmıştır. Birçoğu partinin, Avrupa’nın liberal değerlerine verdiği önemden dolayı, kendini HÖH’ün bir parçası olarak hissetmekteydi. Ancak ne yazık ki, hiçbir zaman öyle olamamışlardır. Liberal değerlerin ve demokrasinin ne olduğunu ve gerçekte hareketin ne yaptığını analiz etmeniz, HÖH’ün bu değerlerden uzak olduğunu ve diğerlerine daha yakın durduğunu anlamanız için yeterlidir.

HÖH’te insanlar, Hareket’in vadesinin dolduğunu; anlamını yitirdiğini ve repertuarını tükettiğini çok iyi bilmektedir. Bu saf ve iyi niyetli HÖH seçmeni, artık anlamaya ve sorgulamaya başlamaktadır. Ahmet Doğan’a yakın kişiler ve yakın dönemin milletvekilleri (kesinlikle isim vermemem rica edildi) de son aylarda parti yönetiminin, yeni DOST Partisi’nin kurulmasına ve tescil edilmesine ve özellikle Kasım Dal’ın partisi ile koalisyon oluşturmasına oldukça sinirlendiğini ifade etmişlerdir. Yeni koalisyonun, parti saflarını korkuttuğu bir gerçektir.  Bu kişiler, yerel teşkilatlara, bölgedeki insanlarla daha çok ilgilenmeleri ve halka hizmet etmeye hazır oldukları izlenimi yaratmaları emredildiğini paylaşmışlardır. Vatandaşlar, o kadar da aptal değildir ve HÖH’ten vazgeçmeye ve kendi demokratik seçimlerini yapmaya hazır birçok özgür vatandaş vardır. Seçmen, 200 leva emekli maaşı alanlar ile yollardaki çukurlara girmemek için lüks arabalara binenlerin hayat standardını kıyaslayabilmektedir.

Parti içindeki oligarşi çevrelerinin açgözlülüğü ve siyasi hayatın yeni gerçekliklerine karşı duydukları aşırı korku yüzünden HÖH’te sarsıntılar başlamıştır. Bu partinin, liderini değiştirene kadar değişmeyeceği anlaşılmıştır. Ahmet Doğan’ın misyonu ile HÖH’ün misyonu tamamen farklıdır. Buna son örnek, geçen yıl Noel’de yaşanan olay gösterilebilir. Parti başkanı, ihanetle suçlanmış ve partiden ihraç edilmiştir. Ahmet Doğan, bu şekilde, partinin kimin çıkarları için çalıştığını göstermiştir. Doğan’ın meşhur konuşmasından sonra ve Mestan’ın partiden ihraç edilmesinden sonra birçok milliyetçi ve eski DS ajanı, buna Bojidar Dimitrov da dahil, Ahmet Doğan’ın tarafını tutmuştur. Bu kişiler, Ahmet Doğan’ın ne kadar büyük bir yurtsever olduğunu anlatmak için her gün televizyona çıkmıştır. Aslında onlar, Doğan’ın, DS’nin ve Rusya’nın bir projesi olduğuna dair herkes tarafından bilinen sırrı açığa çıkarmıştır. Bu, özellikle bana kongre esnasında Doğan’ı öldürme teşebbüsünü hatırlatmıştır. Bu olaydan sonra DS’nin tüm eski ajanları, medya organlarına çıkıp, Türk gizli servisinin suçlu olabileceğini söylemişlerdir. Aslında bu, HÖH lideri ile eski DS ajanlarının amatörce oynadığı bir oyundu. Enimehmedov, cömertçe ödüllendirilmiş ve serbest bırakılmıştı.

Mestan’ı uzaklaştırma biçimi, partinin çalışma şeklini açıkça göstermiştir. Açıkça Rusya’nın tarafını tutmak ise, Doğan’ın bu ülkeyle kurduğu organik bağını gözler önüne sermiştir. Doğan, çok basit bir nedenden dolayı Rusya’ya olan aşkından vazgeçememektedir. Bu da, Doğan’ın Rus iş dünyası ve sermayesi ile bağlantılı olması ve bu bağ olmadan,  yaşamını sürdürmesinin imkansız olmasıdır. HÖH üst yönetimi, tüm büyük enerji projelerini desteklemektedir. Bu destek, Bulgaristan’ın çıkarı için değil de, kendi cebini bu projelerden kazandıklarıyla doldurduğu için verilmektedir.

Bundan sonra her şey halkın elindedir. Özellikle bu halk, statükoyu değiştirebilecek ve değiştirme iradesine sahip olan partilere görev verecektir. Bu partilerin sayısı çok değildir ve üstelik hala çok güçsüzdürler. Güçlü olup olmayacakları halka bağlıdır. HÖH’te sözü geçen ve etkili olan insanların büyük bir kısmının, partiye daha layık bir lider bularak veya partiden ayrılarak, kendi seçimlerini yapmaları – partiyi içeriden değiştirmeleri ve yeniden yapılandırmaları – zaman gerektirir. Fakat iftira kampanyası ve aktif çalışmalar sayesinde alternatiflerini daha doğmadan öldürmek HÖH’ün patentidir. Bunun için medyada ve mitinglerde birçok yalan ve sahtekarlıklara başvurulacaktır.

Lütfi Mestan da bu yıllarda yapılanlar konusunda pek suçsuz sayılmaz. Çünkü o da bu sistemin ve bu partinin bir parçasıydı. Tam da bu nedenle, yeni DOST partisine birçok eleştiri yöneltilmekte ve kuşkuyla yaklaşılmaktadır. Fakat Mestan’ın, yapacağı çalışmalarla hatalarını düzeltmesi zamana bağlıdır. Birçok kişi DOST’a, başkanı dolayısıyla ve Türkiye projesi olduğu için güvenmemektedir. İnsan ister istemez kendine, o halde neden bu kişiler, Rusya’nın projesi olan HÖH’e güvendiklerini sormaktadır. Siyasetçilerden hayal kırıklığına uğramış kişilerse, hepsinin “aynı tas aynı hamam” olduğunu ve herkesin kendi çıkarlarını gözettiğini düşünmektedir.

Geçen gün DOST üyesi biri medyaya şunları söyledi: “Kelepiri savunsaydık, HÖH’te kalırdık”. Ve çok da haklı. Artık kaybedecek bir şeyimiz olmadığı için yenilere bu şansı vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Eskiler başarısız oldu; onlar ülkeyi ve insanların hayatını değiştirme şansını kaybetti. DOST ve diğer yeni sağ oluşumlar, sadece HÖH’ün değil, merkez sağda yer alan tüm partilerin yeni alternatifi olma potansiyeline sahiptir. Önemli olan şey, bu yeni projelerin, etnik ve dini grubuna bakılmaksızın, sizler tarafından tüm halkın yararına olacak uzun vadeli projeler olarak kabul edilmesidir.

Bu seçimlerde HÖH seçmeni kesin olarak ikiye bölünecektir. Birçok kişi, bunu, toplumun parçalanması ve bölünmesi olarak yorumlayacaktır. Ancak bir dostun (eski HÖH üyesi) dediği gibi “Tek bir partiyi desteklemek ve tek bir partiye oy vermek, bizim birlik içinde ve güçlü olmamızı sağlamamaktadır. Önemli olan, fikirlerimizde ve çalışmalarımızda birlik içinde ve güçlü olmamızdır. Bu fikirler ise, hiçbir zaman yöneticilerimizle aynı olmamıştır. Hayallerimiz ve ideallerimiz örtüşmemektedir, aramızda dağlar kadar fark vardır. Güya yıllarca birlik olduk, peki ne elde ettik?! Çocuklarımız artık anadillerini ne öğreniyorlar ne de konuşuyorlar; kendilerini Türk, Çingene, Bulgar olarak adlandırmaktan utanıyorlar… Birlik bu mudur? Ve haklı! İnsanlar, geleceğe dair ortak ideal ve hayallere sahip olduktan sonra zaten birlik ve bütünlük içindedir. İnsanlar, farklı dünyalarda yaşayıp, aynı partiye oy vererek, birlik ve bütünlük içinde olamaz. Bu bölünme, geleceğin birleşmesi olarak da yorumlanabilir.

Partilerin, kendi muhaliflerini suçlamaya ve insanların duygularıyla oynamaya devam etmesi beklenmektedir. Partiler, mekanik ve bilinçsiz olarak yapılan oylamaya güvenmektedir. Sadece yeni olan şey, kitleleri hareketlendirecek yeni şeytanların ortaya çıkacak olmasıdır. Vatanseverler HÖH’ü suçlayacak ve azınlıkları, yeniden bu partiye oy vermeye veya tersi – etnik Bulgarların, vatanseverler için oy vermeye zorlayacaklardır. Öte yandan HÖH için bu kez asıl tehdidi, DOST Birliği oluşturacaktır. Bu kez Erdoğan daha fazla, Türkiye ise daha az suçlu ilan edilecektir. Çünkü Türkiye’deki partilerin (CHP)  bir kısmının, HÖH’ü desteklemesi ümit edilmekte ve Türkiye’deki Bulgar vatandaşlarının çoğunun HÖH yanlısı olduğu düşünülmektedir.

DOST Birliği, özellikle “Saray’sız demokrasi” sloganıyla “KİM” modeli konusunda katı bir tutum takınmıştır. Bu parti, programında vatandaşların çıkarlarını gözeten az sayıdaki merkez sağ oluşumdan biridir. Bu sloganın sadece bir klişe ve popülizm olup olmadığını, parti sisteminin ve ülkenin karma bölgelerinde “sarayların” geçmişten bugüne kadar sahip olduğu tekelin gelişimini ve faaliyetlerini analiz ederek anlayacağız. Ayrıca DOST parti tüzüğü, genel başkanın iki dönemden fazla seçilmesine izin vermemektedir. Bu durum, yeni tarihimizde bir ilktir. Kısa süre önce BSP de bu maddeyi tüzüğüne ilave etmiştir.

HÖH gibi partilere ihtiyaç duyulmayacağı, normal siyasi partilere sahip normal bir devlette yaşamaya başlamanın zamanı gelmiştir. Bu tür partiler, Bulgaristan’a zarar vermektedir. Bu partiler, insanları baskı altında tutmakta ve kullanmaktadırlar.

Halk, yıllarca kanını emen; ekonomik ve siyasi sistemi aşındıran  “Kim” modeli ve oligarşi ile mücadelede başarılı olmak için ağırlığını koymalıdır. Ülkenin Avrupa ve NATO yanlısı tutumunu savunmalı ve korumalıdır.

HÖH’ü yakından tanıyan birisi

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.