Bugünlerde, 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan en büyük zorunlu göçün 28. yıldönümünü yaşamaktayız. Dönemin komünist iktidarının kararı ile, Bulgaristan’dan yaklaşık 400 000 Bulgaristan vatandaşı sınır dışı edilmiştir. Komünist diktatör Todor Jivkov, yapmış olduğu konuşmasında bu kararı alaycı bir şekilde sınırların açılması ve diğer ülkelere seyahat serbestliği olarak açıklamıştır.
Peki, gerçek nedir?
1989 yılının Mayıs ayı sonunda ve Haziran ayı başında Paris’te yapılması öngörülen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ilk İnsani Boyut konferansı Bulgaristan’dan insan hakları gruplarının faaliyete geçmesini tetiklemiştir. İnsan Hakları Koruma Demokratik Birliği, Bulgaristan’da İnsan Haklarını Koruma Bağımsız Derneği ve „Viyana’89” Destekleme Derneği zorunlu asimilasyona karşı etnik Türklerin ve Müslümanların protestolarını hazırlayan temel kurumlardır.
Tarafsız gözlemci verilerine göre Bulgaristan’ın Kuzeydoğusunda ve Güneydoğusunda yapılan protestolara yaklaşık 70 000 vatandaş katılmıştır, hatta bu veriler, totaliter rejimin baskıcı devlet daireleri tarafından da doğrulanmıştır; Kus, Кliment, Todor İkonomovo, Ezerçe ve Medovets köylerinde yaşayan insanlar rejimin kalaşnikov silahları ile delik deşik edilerek öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmıştır. Dünya haber ajansları, trajik olayları dünyaya duyurmuş ve komünist yönetim dış güçlerin baskı altında kalmıştır. Todor Jivkov’un başka bir çıkış yolu kalmamış ve sınırları açmak zorunda kalmıştır. Lakin burada konu, Bulgaristan dışına gönüllü çıkmak kesinlikle söz konusu bile değildir. Bu kararın sadece Türk ve Müslümanları kapsaması, bu insanların da büyük bir kısmının yetkililer tarafından düzenlenen ve verilen pasaportlar ile Bulgaristan sınırlarını 24 saat içerisinde terk etmek zorunda bırakılması, bu sürecin şüphesiz bir şekilde çok kapsamlı bir etnik temizlik olarak tanımlanması, tartışılmaz bir gerçektir.
Sınırdışı edilenlerin küçük bir kısmı Batı Avrupa’ya göç etmiştir. Büyük bir kısmını da,- yaklaşık 400 000 kişiyi- Türkiye Cumhuriyeti, himayesi altına almıştır.
Bulgaristan devleti ve Demokratik toplum, 28 yıldır 1989 yılının Mayıs ayında komünist rejime karşı yapılan Bulgaristan direncinin karakteri, rolü ve yeri hakkında bir görüş birliği içerisinde, gerçekleri içeren bir değerlendirme yapmayı hala başaramamaktadırlar. Böylece onlar, HÖH’ün gerçekleri değiştirme senaryosunu parti mitolojisine çevirmesine işbirlikçi olmaktadırlar. Diğer partilerin sessizce kabullenmesiyle HÖH, gerçek olmayan teoriler üreterek Ahmed Dogan’a barışçıl Mayıs protestolarını hapisten organize eden ve yöneten kişi rolünü kurgulamıştır. Bu küstahça kurgulanan yalan, 27 Mayıs 2017 tarihinde Medovets köyünde dile getirilen alaycı söylem olan “HÖH komünist rejimi düşürmüştür” ile tamamlanmıştır.
Fakat gerçekler farklıdır!
1971-73 ve 1984-89 yılları arasında uygulanan sözde “soya dönüş” uygulamasına karşı Türklerin ve Müslümanların direnişleri, 1989 yılının Mayıs ayında doruk nokaya ulaşmıştır. Bu Direniş, 1956 yılında Macar ayaklanmasının, 1968 yılında Prag Baharı’nın ve geçmiş yüzyılın başında Polonyalıların „Solidarnost“ /Dayanışma/ ulusal hareketin Bulgaristan’daki siyasi analoğudur. Bu Direnişin gerçek kahramanları, rejimin Bulgar asıllı muhalifleri, bir çok Hıristiyan tarafından da desteklenen Türk ve Müslüman topluluğudur. Ayrıca burada başka bir fenomenin de altı önemle çizilmelidir: Bağımsız basının rolü; “Özgür Avrupa”, “Doyçe Vele”, “BBC”, “Amerika’nın Sesi”, “Türkiye’nin Sesi”, “Franc Press” Ajansı ve protestocuların kalplerinin attığı daha onlarca radyo yayını, Mayıs olaylarının ilham kaynağı olmuştur. Hiçbir parti, bu kahramanca direnişi benimseme hakkına sahip değildir, çünkü formalite icabı var olan BZNS ‘yi saymazsak, o dönemde sadece BKP /Bulgar Komünist Partisi/ vardı.
Mayıs olaylarına veya direnişine, hak edilen tarihi önemin verilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Bu olaylar Bulgaristan’ın Demokratik takvimine dahil edilmelidir ve sırasıyla parti protokolü ile değil, yakışır bir şekilde resmi devlet protokolü ile onurlandırılmalıdır. Bunun haricindeki girişimler, tarihin gerçekleri ve direniş şehitlerinin anısı ile alay niteliği taşımaktadır.
1989 yılının Mayıs ayı olayları gerçeğini Ahmed Dogan efsanesiyle değiştirilmesi, Bulgaristan’ın bütün Demokrasiye Geçiş sürecine leke sürmektedir. Bu mitoloji postkomünizmin iç ve dış stratejik merkezleri tarafından HÖH ‘ün oluşturulması senaryosunun temelindedir. Bu güçler sözde “soya dönüş” sürecinin bırakmış olduğu miras nedeniyle, sayıları 1 Milyonu aşan Türk ve Müslümanların doğal olarak demokrat olacağını ve BKP (Bulgar Komünist Partisi) mirasçılarına oy vermeyeceklerinin gayet farkındalar. “Bizden olana oy vermeyecekler ise eğer, demokrasi yanlısı güçlere de oy vermelerini engelleyelim” prensibiyle, kendi denetimleri altında olan sözde bağımsız siyasi kuruluş oluştururlar. HÖH, hak ve özgürlükler için değil, bütün Bulgaristan’ ın demokratik sürecini ve Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslümanların hak ve özgürlüklerinin kontrol altında tutulması amacıyla kurulmuştur.
Yüz binlerce Türk ve Müslüman sınırdışı edilmesi ile ilgili 25 Mayıs 1989 yılında alınan kararın uygulanması esasında, dönemin İçişleri Bakan Yardımcısı Grigor Şopov, hiç bir şekilde bu karşıt görüşlü kişilerin, siyasi mahkumların ve sözde “soya dönüş” sürecine aktif olarak karşı çıkan kişilerin vatanına geri dönmemelerinin sağlanması yönünde kesin emirler vermiştir.
Böylece BKP gayet tedbirli davranarak, 22 Aralık 1989 yılında serbest bırakılan ilk mahkumlar grubunda bulunan Ahmed Dogan’ın yolunu temizlmiş bulunmaktadır. Diğer mahkumlar Şubat ayına kadar hapiste bekletilmiş olup, bazıları ise 1990 yılının Temmuz ayında serbest bırakılmıştır. Aşamalı olarak serbest bırakmalar ve Dogan’ın ilk gruba dahil edilmesi ile, isimleri için eylem yapan Türk ve Müslümanlara üst düzey ve tek temsilci olarak sadece Dogan’ın lanse edilmesini hedeflenmiştir.
Suç niteliğinde olan sözde “soya dönüş” sürecini uygulayanları yargıya taşımayı talep edeceğine, Ahmed Dogan, işbirlikçisi komünist diktatör Todor Jivkov ile Boyana’ da kahve sohbetine oturarak minnettarlığını gösterecektir. Daha sonra, kendisi de zenginleşince, o da kendi saraylarını özellikle Boyana’da inşa edecektir.
HÖH’ün İkinci Milli Kongresinde “soya dönüş” süreci adındaki suçun, tüm Bulgar halkının toplu suçu olduğu tezini savunan Dogan, BKP’yi aklamaktadır. BSP’nin(BKP’nin devamı) sırf HÖH’ün desteği ile 1997 yılında iktidara gelmesi tesadüf değildir. Bu, aynı siyasi genlerin göstergesidir.
Bugün cellatlar ve kurbanlar birliktedir. Demokrasi yerine ikiyüzlülük hakimdir. Acı gerçekler, fakat iyi kamufle edilmiş gerçekler, gerçekleri değiştirme sürecinin devam etmesi nedeniyle, bu acı gerçeklere çok zor ulaşılıyor.
Oysa 1989 Mayıs olaylarının gerçek kahramanları ve onların nesilleri, hala devletten takdir ve adalet beklemektedir.
Lütfi Mestan
DOST Partisi Genel Başkanı
Mayıs 2017
Sofya, Bulgaristan
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.