DOLAR 35,6399 -0.03%
EURO 37,2443 0.22%
ALTIN 3.156,83-0,07
BITCOIN 37551501.14016%
Kırklareli

KAPALI

06:47

SABAHA KALAN SÜRE

Aklın yolu cemaat değil, Cemiyettir!

Aklın yolu cemaat değil, Cemiyettir!

ABONE OL
24 Haziran 2017 19:13
Aklın yolu cemaat değil, Cemiyettir!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Birkaç gün önce eski dosyalarımı karıştırırken, 2007 yılının başlarında Frekans gazetesinde  yazdığım, “Cemaat mı, cemiyet mi?” başlıklı bir yazım gözüme ilişti. Yazıyı okuduktan sonra,  güncelliğini koruduğunu düşünerek, bu konuyu yeniden gündeme getirme kararı aldım. İşte “Cemaat mı, cemiyet mi?” yazısının özeti:

20170621_142745-1

2007 yılı Frekans gazetesindeki yazı

“Cemaat ve cemiyet, Arap kökenli kelimelerdir. Cemaat, aynı çevreden oluşan bir topluluk veya imama uyan bir topluluktur. Cemiyet(Dernek) ise, belirli ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir topluluk tarafından kurulan tüzüğü, kuralları ve tüzel kişiliği olan bir kuruluştur.

Yaşadığımız bölgede cemaat kültürünün, cemiyet kültüründen daha yaygın olması bir gerçektir… Bunu Lüleburgaz’daki beş yıllık cemiyetçilik tecrübeme dayanarak yazıyorum.

2002 yılından önce, -yani Lüleburgaz’da ilk göçmen derneğinin kuruluşundan önce- 1989 göçmenleri arasında ufak ufak cemaatler oluşmuştu…

… Oysa biz göçmenler, cemiyetleşememenin faturasını,  her on senede bir doğup büyüdüğümüz topraklardan kovularak ödemiştik…

Cemaat kültürü, Osmanlı geleneğinden geliyor olsa gerek. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu, Fransız devriminin önemini kavrayamamış ve aynı devrimden sonra da koskocaman bir İmparatorluğu cemaat kültürü ile yönetmeye çalışmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu bunun faturasını, 1789 yılından başlayarak 1913 yılına kadar, – yani örgütlü bir cemiyet iktidara gelinceye kadar- giriştiği bütün savaşları kaybederek ödemiştir. Osmanlı topraklarında 1913 yılında iktidara gelen bir cemiyet, Balkan Savaşında cemaat kültürünün kaybettiği toprakların bir kısmını geri almış ve asıl gücünü de 1915 yılında 1. Dünya Harbi’ndeki Çanakkale Cephe Savaşı’nda göstermiştir.

Türkiye’de herkesin gurur duyduğu 1. Dünya Harbi Çanakkale cephe savaşındaki zafer, öyle kendiliğinden gelmiş bir zafer değildir. Bu zafer, toplumu örgütleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti sayesinde kazanılmıştır. Bu zafer ki, dünya dengelerini sarsmıştır. Çünkü bu cephe savaşında yenilen İtilaf devletleri, Rusya’ya gerekli yardımı yapamadıkları için, aynı ülkede Bolşevik devrimi olmuş, bunun olumsuz etkileri de dünyada ve özellikle Doğu Avrupa’da 70 yıldan fazla sürmüştür.

Kurtuluş Savaşını örgütleyen de bir cemiyettir. Bu ilk önce Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, daha sonra da isim değişikliği ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk  Cemiyetidir.

Yukarıdaki Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı örneklerini, cemiyetleşmenin önemini vurgulamak için verdim.

Şu an Türkiye’de 20 milyondan fazla göçmen kökenli yaşamaktadır. Fakat göçmen cemiyetleşmesinin çok cılız olduğu için, siyasette ve bürokraside göçmenin adı yoktur. Göçmenlerle ilgili Devlet Bakanlığı’ndaki göçmen sorunlarıyla ile ilgilenen sıradan memurlar dahi göçmen kökenli değildir.

Lüleburgaz’daki ilk göçmen derneği kurucu başkanı, Trakya’da ilk göçmen Federasyonu kurucusu ve Türkiye’de ilk göçmen Konfederasyonu kurulması çalışmalarında bulunmuş birisi olarak, Türkiye’deki göçmen cemiyetleşmesini gözlemleme imkanım oldu…

….Federasyon ve Konfederasyon düzeyinde yönetici durumundaki bazı kişilerin, zaten birkaç kişiden ibaret olan kendisini yetiştirmiş insanımızın, her bakımdan önlerini kesme gayretleri ise çok üzücüdür.

Şimdi bu yazdıklarımdan hoşlanmayanlar muhakkak olacaktır. Çünkü, cemaat kültüründe eleştirmek yoktur.

Siz ne dersiniz… Hala cemaat kültüründen, cemiyet kültürüne geçme zamanı gelmedi mi?”

Yukarıdaki yazıda Türkiye’deki göçmen derneklerinin bazı yöneticileri,  dernek değil, cemaat  önderleri gibi davrandığı eleştirisi olsa da,  o zamanki Türkiye’nin geneline de bir atıf vardı. Yazının yazıldığı zamanda, Türkiye’de cemaatler revaçtaydı. Yazı, Frekans gazetesinde yayınlandıktan bir- iki hafta sonra, birkaç devlet görevlisi, “sohbet eme” bahanesiyle benimle görüşmek istediler. Kendileriyle görüştüğümde, havadan sudan başlayan “sohbet”, daha sonra çapraz sorguya dönüştü. Onların sorularına gayri ciddi cevaplar verdiğimi anladıklarında ise, sıkılmaya başladılar ve çekip gittiler. Günahlarını almak istemem, fakat o zaman bu memurların Fethullah  Gülen cemaati mensupları olabileceğini düşündüm.

 Bu olaydan birkaç ay sonra, Fethullah  Gülen cemaatine yakın polislerin  ve savcıların uydurduğu “Ergenekon ”  soruşturması ve davaları başladı.  Bu açılan soruşturmalar ve davalar sonucunda, ulusal değerlere önem veren birçok üst rütbeli asker ve aydın tutuklanarak cezaevine konuldu. O dönemde cemaat, o kadar güçlüydü ki, hazineden geçinenlerin hemen hemen hepsi, – yani devlet memurları- onlara itaat etmek zorundaydı.

O dönemde, tarihteki ve şimdiki cemaatlerin şeyhleri, şıhları göklere çıkartılıyor. Şimdi FETÖ soruşturmasından tutuklu olan Ahmet Altan gibi eli kalem tutanlar ise, “İsyan günlerinde aşk” romanında olduğu gibi, içine aşk meşk hikayesi koyarak, bir cemaat ayaklanması sayılan 31 Mart vakası gibi olayları yüceltiyorlardı. Bilindiği gibi, cemaatlere yakın Osmanlı ordusundaki bazı “alaycı” (mektepli olmayan, sultan tarafından rütbe verilen) tabir edilen subaylar, tarihe “31 Mart vakası” olarak geçen ayaklanma ile, 31 Mart(yeni takvim 9 Nisan)  1909 tarihinde isyan çıkartıp, bir hafta süreyle İstanbul’u ele geçirmişlerdir.  Bu isyanı, Selanik ve Edirne’de konuşlu ilerici subaylar yönetimindeki Hareket Orduları tarafından bastırılmıştır.  Her ne kadar “31 Mart vakası” bastırılmış olsa da, cemaatlere yakın subaylar Osmanlı ordusundan temizlenememiştir, ancak cemaatçilerin ihanetti sonucu Balkan Savaşı hezimeti yaşandıktan sonra, bu temizleme işi gerçekleşmiştir.

 Şu bir gerçektir:

Balkan Savaşı, bir cemaat kültürünün hezimetidir! Çanakkale cephe savaşı ise, bir cemiyet kültürünün zaferidir!

Fazla uzatmadan…

Türkiye’de birçok insan, cemaat kültürüne biat etmenin ne olduğunu, ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra anlayabildi. Bir cemaat yapılanması olan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ), birçokları tarafından ancak  bu tarihten sonra fark edildi.

15 Temmuz darbe girişimi, bir dönem cemaat kültürüne tapmanın sonucudur!

15 Temmuz darbe girişimini,  senelerdir “İttihat ve Terakki zihniyeti taşıyor” diye suçlanan komutanlar önlemiştir!

  Yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi,  tarihte  buna benzer bir çok olayın yaşanmasına rağmen,  bunlardan ders çıkartamıyoruz.

Maalesef biz Türkler, cemaat kültüründen cemiyet kültürüne bir türlü tam olarak geçemiyoruz. Cemiyetleri veya partileri de cemaatleştirme gibi zaaflarımız var:

Özal’ın ANAP’ı, Demirel’in DYP’yi, Erdoğan’ın Ak Parti’yi dışarıdan yönetme gayretleri, cemaat kültüründen cemiyet kültürüne geçememenin birer örneğidir. Ancak CHP ve MHP örneklerinde olduğu gibi, senelerdir seçim kaybedilmesine rağmen, bu parti başkanlarının görevlerini bırakmamaları da cemaat kültürünün birer örneğidir. Derneklerde de durum pek farklı değildir; Başarılı veya başarısız, başa geçen koltuğu bir türlü bırakamıyor.

Bulgaristan’da yaşayan Türklerden de bu gibi örnekler verilebilir:

Ahmet Dogan’ın HÖH/D(p)S Partisini hiçbir değere önem vermeden dışarıdan yönetmesi… Yeni kurulan DOST Partisi içinde oluşan küçük küçük gruplaşmalar, yani birbirini takmayan parti içindeki küçük küçük cemaatçikler,  cemaat gibi yönetilmek istenen dernekler, cemiyetleşememenin birer örnekleridir.

Cemaatlerde bir kişinin aldığı kararlar uygulanır.  Cemiyetlerde ise, en az 2-3 kişinin ortaklaşa aldığı kararlar uygulanır.  Cemaatler, sözle yönetilir ve hiçbir denetime tabi değildir. Cemiyetlerde ise, her karar yazılır ve kanunen denetim altındadır.

“Cemaat mı, cemiyet mi?” sorusuna gelince…

Yukarıda verilen örneklerde de görüldüğü gibi…

Aklın yolu cemaat değil, Cemiyettir!

Durmuş Arda

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.