15 Temmuz 2016, başka herhangi bir yerdeki pek çokları için sıradan bir Yaz gününden ibaretti. Ancak, o gün Türkiye için durum çok farklıydı. Gün batımından, sabaha dek geçecek kader gecesi boyunca Türkiye, tarihinin en ağır terör saldırısıyla karşı karşıya kaldı. O karanlık gecede saatler ilerlerken, harekete geçen sinsi komplo görülmemiş boyutlar kazandı; çoğunluğu sivil yüzlerce cana kıyarken, ardında binlerce yaralı bıraktı.
Bu dehşet, bir macera filminin kurgulanmış heyecanlı sahnelerinde yaşanmadı. 15 Temmuz gecesi tezgahlanan hıyanet dolu darbe teşebbüsü, dişine kadar silahlanmış bir cuntanın zincirlerinden boşaldığı, vahşi ve acımasız boyutlar kazandığı, gerçek ve ağır bir tecavüzdü.
Bu cüretkar girişimi planlayan, örgütleyen ve silah zoruyla uygulayan Fetullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ)’ydü. Şiddete susamış bu uğursuz tasavvur, muazzam can kaybıyla, tahayyülü zor sayıda yaralı verilerek, ağır bir bedel pahasına önlenebildi. Sabah olup, gün ağardığında, vatanına, anayasal demokratik düzene sahip çıkan sayısız kahraman arasından 250 vatandaşımız şehadet mertebesine erişmiş, 2.200 gazimiz yaralanmış ve sakat kalmıştı. Ağır bilançoya rağmen, emsali görülmemiş bu ihanet, canlarını ortaya koyan sivil halk ve güvenlik güçlerinin Türk demokrasisini ve anayasal düzenini korumaya kararlı direnişiyle durduruldu.
FETÖ’nün gözü dönmüş fedaileri sokakları ve gökyüzünü işgale başladıklarında, savaş uçakları Türkiye Büyük Mi!Iet Meclisi’ne ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, askeri tesislere ve emniyet güçlerinin binalarına saldırdı. Saldırı helikopterleri ve ağır silahlı tanklar hedef gözetmeden halka ateş açtı. Ancak beklemedikleri direniş, kıyıma dönüşen şiddet sarmalını göğsünde eritti. Darbecilerin hedefi, gerçekte, demokratik yollardan seçilmiş bir hükümeti devirmenin ötesine geçiyordu. Adeta çılgınlık halini alan bu ağır hıyanet, demokrasimizi ve anayasal düzenimizi ortadan kaldırmayı amaçlıyordu.
Kendini “Kainat İmamı” ilan eden, tarikat müridlerinin “Kurtarıcı/Mesih” çılgınlığıyla biat ettikleri Fetullah Gülen, bu zorbalığın mimarıydı. Hedef gözetmeyen ölümcül saldırının gölgesi masumların üzerine çökerken, geride korkunç izler bıraktı. Şuursuz gaddarlığa rağmen, Türk Halkı, hangi siyasi görüşten olursa olsun her kesimiyle zorbalığa boyun eğmeyi reddederek, üzerine doğrultulan silahlara cesaretle karşı koydu.
Bu saldırı, ülkemizin barış ve istikrarını, anayasal demokratik düzenini hedef alan bir tehdidi bütün açıklığıyla ortaya çıkardı. Bu, varoluşsal bir tehlikeydi. Yakın, gerçek, ani ve aleniydi; devlete sızan FETÖ’nün maskesi düşmüş yüzüydü.
Bugünden geriye baktığımızda, ortaya dökülen, belgelenen ve kanıtlanan bu saldırıyı tüm boyutlarıyla açıkça görebiliyoruz. Türkiye, elindeki tüm olanaklarla hukukun üstünlüğünü ve demokrasisini korumaya çalışarak, henüz tükenmemiş bu tehditle mücadeleye devam ediyor. Üstelik, bu tarihi mücadele, PKK ve DEAŞ terörizminin eşzamanlı saldırıları göğüslenirken yapılıyor. Bu mücadeleyle geçen süre içinde, siyasi, ekonomik ve pek çok başka bedel ödememize rağmen, anayasal demokratik düzenimizi korumayı başardık. Başarımız, Türkiye’nin devleti ve milletiyle bütünleşmiş gücünün, çelikleşmiş iradesinin işaretidir.
Olağanüstü koşulların, olağandışı tedbirleri zorunlu kıldığı açıktır. Bu çetin sınamayla başederken, hukukun üstünlüğüne ve uluslararası yükümlülüklerimize halel getirmemeye çalışıyoruz. Bu ölçüde zorlu bir sınama, sebat ve kararlılık, cesaret ve liderlik gerektirir. Tüm zorluklarına karşın, anayasal meşruiyetin korunabilmiş olması, önemli bir başarıdır. Geçen bir yıllık süre, Türk demokrasisinin en zorlu imtihanı olmuştur. Gelecek kuşaklara borcumuz, hep birlikte başarıyla uygulayacağımız bir demokratik mirasın devredilmesi olacaktır.
Şimdi, gerçek demokrasilerin evrensel hak ve özgürlükler ile hukukun üstünlüğünü desteklemek ve yüceltmek için Türkiye’yle dayanışma zamanıdır. Bu nedenle, tüm dostlarımızı ve ortaklarımızı, kayıtsız ve şartsız şekilde Türk demokrasisiyle dayanışmaya çağırıyoruz. Evrensel olma iddiasıyla kendi kerametini üreten sapkın FETÖ ideolojisi, aldatıcı kisvelerle yaşamaya devam ediyor. Görünen odur ki, birçok ülke bu sızıntıdan bağışık yaşama imkanına sahip değildir.
Bu önemli yıldönümünde, demokrasi şehidi kahramanlarımızı rahmetle, gazilerimizi minnetle yad ediyoruz. Kahraman memleket evlatlarının fedakarlıkları asla beyhude değildir. Zira demokrasinin, anayasal hakların ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesi Onlar’ın devrettiği bu kutsal emanet üzerinde güçlenerek devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve arkadaşlarının bizlere bıraktıkları mukaddes miras, bu emanetle güçlenecek; Türkiye Cumhuriyeti, Devleti ve Milleti’yle ebediyen yaşayacaktır.
Süleyman Gökçe
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.