DOLAR 38,0062 0.42%
EURO 41,2841 0.65%
ALTIN 3.696,560,48
BITCOIN 32707973.13274%
Kırklareli
15°

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Dine saygısızlık yapmalarına şaşırmadığım gibi, al yıldızlı bayrağa saygısızlık yapmalarına da şaşırmadım
  • BALKANLAR 24 SAAT
  • BALKANLAR
  • Dine saygısızlık yapmalarına şaşırmadığım gibi, al yıldızlı bayrağa saygısızlık yapmalarına da şaşırmadım

Dine saygısızlık yapmalarına şaşırmadığım gibi, al yıldızlı bayrağa saygısızlık yapmalarına da şaşırmadım

ABONE OL
22 Temmuz 2017 17:07
Dine saygısızlık yapmalarına şaşırmadığım gibi, al yıldızlı bayrağa saygısızlık yapmalarına da şaşırmadım
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yazıyı daha iki hafta önce yazacaktım. Fakat o zaman olayın tazeliğinden dolayı, kendi kendime “şu an duygularına hakim olamazsın, yazı yazma adabının  seviyesini düşürürsün, daha sonra yazsan daha iyi olur” dedim.

Peki, iki hafta önce ne oldu?

Bir ay önce, birisinin, doğduğum köy olan Tosçalı’daki bir mekanda asılı olan ay yıldızlı bayrağı indirdiğini duydum.Bunun ayrıntılarını araştırmak, hemde konu komşuyu görürüm düşüncesiyle doğduğum köye gitmiştim. Haliyle köy kahvesine oturdum ve konu komşuyla sohbet ediyorduk. Bir ara, kendisiyle daha önce oğlunun kendisini Hıristiyan ilan ettiği gerekçesiyle tartışmamız olduğu, fakat bu olaydan 10-15 gün önce Facebook’tan bana arkadaşlık isteği gönderen eski köy muallimlerinden birisi, yanımızdan selam vermeden geçti. Bende bunun üzerine, “Adam bana Facebook’tan arkadaşlık isteği gönderiyor, fakat selam vermeden geçiyor” dedim. Uzak bir masada tek başına oturan birisi, benim köye ne için geldiğimi hissetmiş olacak ki, ”arkadan konuşanı bilmem ne yaparım” diye çıkıştı. Bu çıkışın daha sonra “ o.. çocuğu” gibi küfürlere çevirdiği için, haliyle olay büyüdü, yan masada oturanlar, “sen ona aldırma, onun psikolojik sorunları var” diyerek, apar topar onu mekandan uzaklaştırdılar. Aslında hayatımda hiç görmediğim birisiydi, köyden  ayrıldığım 1977 yılından sonra doğmuş olsa gerek…

Olayın aydınlanması açısından daha öncesine dönmemiz gerekiyor…

4-5 sene önce köyümüzün adını taşıyan bir Facebook grubuna, profilindeki din hanesinde İngilizce “Hıristiyan” yazan birisinin üye olduğunu gördüm ve “Bizim köyde Hıristiyan olduğunu bilmiyordum, sen kimlerdensin?” diye sordum. O da “ben falanca malimin(kendi deyimi, “muallim” yerine) oğluyum” diye yazdı.  Bunun üzerine “Baban ibadet edilmesin diye cami önlerinde nöbet tutanlardandı. 06.05.1989 tarihinde üç genç,  çamurlu tarlalardan, avlulardan atlayarak Ramazan Bayramı namazını kılmak için camiye gittiğimiz için, köyün muhtarı bize ceza yazmıştı ve senin baban daha sonra mutlu mutlu köy meydanında bizim önümüze çıkıp Bulgarca, “akşam içip sabah camiye gidiyorsunuz` diyenlerdendir. Senin babanın amcasının oğlu, ‘Benim nenem çörek pişirdiğinde üstüne haç işareti yapıyordu, buda bizim Hıristiyan olduğumuz gösteriyor’ gibilerinden yazılar yazmıştı, onun için ben senin Hıristiyan olmana hiç şaşırmadım” gibi bir yorum yapmıştım. (Totaliter rejiminin en sıkı döneminde, benimle Bayram namazına gitme cesareti gösteren arkadaşlardan birisi olan Aydın, daha sonra vefat etmiştir, bu vesileyle kendisini saygıyla anıyorum. Diğer arkadaşım Raif,  Bursa’da yaşıyor, ona da bu vesileyle selamlarımı gönderiyorum. Her ne kadar birileri hala anlamasa da, biz o zaman, ibadetle birlikte, siyasi eylem de yapıyorduk. Bu olaydan 10 gün sonra da DS ajanları beni aradılar ve ” hemen pasaport işlemlerini başlat ve ailenle birlikte istediğin ülkeye git” dediler. )

Fakat babası o zamanlarda Bursa’da öğretmenlik yapıyordu, telefondan beni arayarak, cami önlerinde mecburen nöbet tuttuklarını, bizim üç gencin önümüze çıktığını hatırlamadığını,  benim köyde oturmadığım için kendisini tanımadığımı, oğlunun sorunlu birisi olduğunu, profilindeki yazılı olan “Hıristiyan”  kelimesini sileceğini, benim de bu konuda yorum yapmamam ricasında bulunmuştu.  Bende bu ricasını kırmadım ve bu konudaki yorumlarımı sildim. Fakat oğlu, her türlü etik kurala saygısızlık yaparak, sosyal medyadan bulduğu eşimin ve çocuklarımın fotoğraflarının altına çeşitli yorumlar yazmaya devam etti.

Ancak malim baba, birkaç sene önce Türkiye’den emekli oldu ve geçen seneki Cebel’in gününde beni gördüğünde konuyu sitem ederek yeniden açtı. Bende, “bana şükretmen lazım, oğlun hakkında herkes hoşgörülü olmayabilir, malum Türkiye’de aşırı unsurlar da var, hadislerde ‘mürtetlerin(din değiştirenleri) katledilmesi vaciptir’ yazıyor” dedim.

Geçenlerde aynı malimin oğlunun, köydeki bir mekanda bulunan ay yıldızlı bayrağı ve Erdoğan posterli bayrağı indirdiğinden, fakat aynı yerde asılı olan Bulgaristan bayrağına dokunmadığını duyduğumda da hiç şaşırmadım.  Aslında malim babaya, bundan mutluluk duyup duymadığını soracaktım…

20170706_225403-1

İndirilen ay yıldızlı bayrak ve Erdoğan posteri

 Bir baba, zamanında kendisine çocuklarıyla birlikte kucak açan o bayrağa saygısızlık yapan ve o bayrağı en üst düzeyde temsil eden bir Cumhurbaşkanı için, “indirin şu ş…. suratını buradan” diyen bir oğulla gurur duyuyor mu acaba?Erdoğan’ın siyasi kişiliğini seversin veya sevmezsin,  fakat  o, bir deveti en üst düzeyde temsil eden birisidir.

Şimdi bu babanın nasıl duygular içinde olduğunu bilemem… Samimi olarak yazıyorum, onun adına üzüldüm. Her ne olursa olsun, Allah’ın ona da hayırlı evlat vermesini isterdim.

Ancak gelecek nesillerin totaliter rejiminin yaptığı tahribatı bilmeleri açısından, ayakların baş olduğu 70’li senelerin başını ve daha sonraki dönemi  irdelememiz gerekiyor…

Baba malimin, hiç hakketmediği halde parti kontenjanından “muallim” olduğu yıllar. O dönemde liyakat değil,  rejime sadakat önemliydi. Parti sekreteri veya okul müdürü yakının varsa liseyi bitir öğretmen tayin ol, daha sonra iki senelik Pedagoji Yüksek Okulu diploması nasıl olsa gelirdi… Şansa bak ki, o senelerde baba malimin amcasının oğlu, köy İlköğretim okulunun müdürü ve köyün parti(yani Türklere zulmeden BKP) sekreteriydi. Aynı amcaoğlu, o dönemde Türklüğü ve Müslümanlığı çağrıştırıyor diye kadınların başındaki ak yaşmakları(beyaz tülbentleri) ve şalvarları yasaklayandı. Türkçe mecburi ders de onun döneminde(1974) kaldırılmıştı.

 Rahmetli annem, o dönemde 50-55 yaşlarındaydı, aynı parti sekreteri amcaoğlu tarafından ak yaşmak konusunda uyarı almıştı. Rahmetli annem başına ak yaşmak yerine, bir türlü eşarp takmayı kabullenemiyordu. Malum, tarlalarımıza giden yol da tam köy merkezinden geçiyor.  Ben 10 yaşlarındayken rahmetli annem, “gızanım önden git de, çitaliştenin(köy merkezinde bulunan okumaevi) önünde gumanistlerden(komünist) veya k…..’dan(bir sülale) birisini görürsen çabucanak dön bana haber ver” derdi.

 Ah annem… Birkaç keçinin ipi ellerinde, önünde birkaç inek, sırtında tütün sepeti, işiyle gücüyle uğraşan, hiç kimseye zararı olmayan birisiydi… Totaliter rejimi döneminde bir ak gün görmediği gibi, ona ak yaşmağı dahi çok görmüşlerdi.

 Annem ve diğer kadınlar, ilk önce direniş gösterilse de, daha sonraki senelerde ak yaşmağın yerini eşarp, şalvarların yerini ise pijamalar aldı.

80’li senelere geldiğinde ise, köyde Türklüğü çağrıştıracak bir şey kalmadığını düşünüyor olmuş olacakkar ki, topyekun asimilasyon girişimine başladılar…

Buna rağmen Tosçalı insanı, 24.12.1984 tarihinde totaliter rejime karşı ilk başkaldırandır.(https://www.arda-tuna.com/2016/12/22/bulgaristandaki-turklerin-ilk-baskaldirisi-toscali-ilk-killi-mastanli/)

Daha sonraki dönemde birisi köydeki okul müdürü olan, diğeri ise Kırcaali merkezde parti sekreteri olan iki amcaoğlu kardeşler, -Hıristiyan atalarına dönüş yapmış olacaklar ki-  ölen babalarının cenaze namazını dahi kıldırmadıklarını duyduğumda da hiç şaşırmadım.

Totaliter rejimi sonrası ise,  Bulgaristan’da kurulan Dosyalar Komisyonu,  aynı okul müdürünün oğullarından birisinin totaliter rejiminin gestaposu sayılan DS ajanı olduğunu açıkladığında da hiç şaşırmadım.(http://desebg.com/images/stories/Komdos/2014-pdf/2-419-ob-Ardino.pdf)

Senelerdir bunları bildiğim halde yazmıyordum. Çünkü bunların kendilerinin bir kısmı veya çocuklarının bir kısmı da Türkiye’ye göç etti; dedeler torunlarını gördüğünde utanmasın, torunların da dedelerinin yaptıklarından dolayı utanç duymalarını istemedim.

Fakat şimdi görüyorum ki, bunlar için Türkiye, sadece bir ekmek kapısıymış…

10 yaşlarında Türkiye’ye göç eden bir çocuğun, – Hıristiyan olmasını bir yana bırakırsak- ay yıldızlı bayrağı indirecek kadar Türk kültürüne yabancı kalması, sadece onu yetiştiren anne ve babanın suçudur! Şaşırtıcı olan ise, babanın Türkiye’de de 20 seneden fazla “öğretmenlik” yapmış olması…

“Düşmez, kalkmaz bir Allah!” diye bir atasözümüz vardır… Dönem dönem hepimizin psikolojik veya başka sorunlarımız olmuştur.  Fakat gidip tedavi görüyoruz; din, gelenek- görenek, bayrak gibi değerlere saygısızlık yapmıyoruz.

Nasıl psikolojik sorun ki bu, belirli dinlere ve bayraklara antipati, diğerlerine ise sempati duyabiliyor?

 Onun için din değiştirmelerine şaşırmadığım gibi, 1989 yılında bize kucak açan, rengini şehitlerin dökülen kanından alan ay yıldızlı bayrağa saygısızlık yapmalarına da hiç  şaşırmadım.

Bana yapılan saldırının da planlı, programlı bir saldırı olduğunu düşünüyorum.  Ben zaten çoktan beri o çevrelerden bir sözlü veya fiziki saldırı bekliyordum.

Yani, buna da hiç şaşırmadım!

Çünkü ben, onların senelerdir tahrip etmek istedikleri din, dil, gelenek- görenek vs gibi değerlerin korunması için mücadele veriyorum.

 Hiç kimsenin şüphesi olmasın!

Ömrümün yettiği kadar da bu mücadeleye devam edeceğim!

Durmuş Arda

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.