DOLAR 36,6565 0.02%
EURO 40,0369 -0.07%
ALTIN 3.601,641,51
BITCOIN 2980173-1.74609%
Kırklareli

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Neden “Erdoğan’la devam” diyorum?

Neden “Erdoğan’la devam” diyorum?

ABONE OL
10 Haziran 2018 19:57
Neden “Erdoğan’la devam” diyorum?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, siyasi görüşüm CHP, İYİ Parti ve MHP gibi partilerin çizgisine daha yakın olsa da, bu partilere veya Türkiye’de başka hiçbir partiye üye olmadım, hiçbir partiye de militanlık yapmadım.

Hayatımda futbol takımı tutar gibi hiç bir partiyi tutmadım,  çıkar için bir siyasi partiyi desteklemedim, yani siyasetten de hiç nemalanmadım.  İddia edildiği gibi Ak Partinin “dağıttığı” makarnaya veya mercimeğe tenezzül edecek değilim; 9 sene Bulgaristan’da ve 20 sene Türkiye’de olmak üzere, toplam 29 sene çalışmışlığım karşılığında, 46 yaşında emekli oldum.

1989 yılının Haziran ayının başında,- yani tam 29 sene once – 27 yaşında birkaç bavulla, kucağımda 4 yaşında bir çocukla,  Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçmen olarak ayak bastığımda, Türkiye’deki siyasette sol rüzgarlar esiyordu.

Bu tarihten üç ay önce, yani 1989  Mart ayında yapılan yerel seçimlerde SHP(Sosyaldemokrat Halkçı Parti) İstanbul, Ankara gibi Büyükşehir Beldiyelerini kazanmış, benim gibi sosyal demokrasiye gönül vermiş birçok insan, bu partinin  ilk genel seçimlerde iktidar olmasını umut ediyordu. Fakat daha sonra, Deniz Baykal’ın başını çektiği bir grup, bu partinin içinde hizipçilik yapmaya başladı. Kazandığı belediyelerdeki başarısızlık da eklenince, 1991 yılında yapılan genel seçimlerde SHP, %18 oyla ancak ikinci parti olabildi. 1994 yılında yapılan yerel seçimlerinde SHP, İstanbul Büyükşehir Belediyesini Erdoğan’a, Ankara Büyükşehir Belediyesini ise Melih Gökçek’e kaptırdı. Yani devletin içinde devlet sayılan belediyeleri…

Gerek Erdoğan, gerek Gökçek, çalışkanlıklarıyla mensup oldukları Refah Partisini, sadece bir buçuk sene sonraki genel seçimlerde birinci parti yaparak iktidara taşıdılar. Oysa SHP belediye başkanlarına, iki buçuk sene dahi yetmemişti…

Hepimizin şunu kabul etmesi lazım:

90’lı yıllarda “Atatürkçüyüz” diye geçinen siyasetçilerin beceriksizliği, Türkiye’deki sol hareketin oylarını % 20’lere düşürdü,  bu oylar da sol siyasete sadece  duygusal bakanlardan oluşuyor.

“Her işte bir hayır var” derler ya… İşte bu olay, solun sosyal politikalarını benimseyen Erdoğan gibi lideri doğurdu.

Türkiye’de 1991 genel seçimlerinden beri oy kullanıyorum. 2002 senesine kadarki genel ve yerel seçimlerde hep Ecevit’ in DSP’ sine oy kullandım. 2007 seçimlerinde gönlüm Ak Parti’den yana olsa da, seçim barajının altında kalmasın diye MHP’ye,  2011 genel seçimlerinde  Ak Parti’ye, 2015 genel seçimlerinin birisinde CHP’ye, diğerinde ise Ak Parti’ye, her iki referandumda “Evet”,  bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Erdoğan için oy kullandım. Çünkü CHP ve MHP’nin Cumhurbaşkanlığı için çıkardığı Ekmeleddin İhsanoğlu, vasatın altında bir adaydı…

CHP’nin şimdiki Cumhurbaşkanlığı adayı Muharrem İnce’ye gelince…

 Muharrem İnce’de, Recep Tayyip Erdoğan seviyesinin çok altındadır, vasatın altında olmasa da, vasat birisidir.

2016 yılının Aralık ayında, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri Hıristiyan- Slav kültürüyle bütünleştirmeyi görev edinmiş olan HÖH/D(p)S mitingine katıldığı için, “CHP milletvekili Muharrem İnce’nin aymazlığı”  (https://www.arda-tuna.com/2016/12/28/chp-milletvekili-muharrem-incenin-aymazligi/) başlıklı yazımda, kendisini eleştirmiştim, fakat kendisi bu aymazlığını 2017 yılında da sürdürdü.  Buna dayanarak “Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce’nin hiç şansı yoktur” (https://www.arda-tuna.com/2018/05/05/turkiye-cumhurbaskanligi-seciminde-muharrem-incenin-hic-sansi-yoktur/) başlıklı yazımı yazdım. Mayıs ayının sonunda, Ak Partinin her “ak” dediğine “kara” denmesi düşüncesinde olan İnce, rotasını yeniden şaşırarak, aynı HÖH/D(p)S’nin Kırcaali’deki ”iftar” yemeğinde boy gösterdi.

CHP’nin belediye başkanları da bir gariptir…

Örneğin CHP Çorlu Belediye başkanı Unal Baysan, 1. Balkan Savaşında Kırcaali’nin işgal edildiği gün olan 21 Ekim “kutlamalarına” katılmıştır, yani binlerce sivil Müslüman ve Türk’ün katledildiği günün kutlamalarına. Bende 1. Balkan Savaşında Çorlu’nun işgal edildiği gün olan 7 Kasım’da,  “Çorlu Belediye başkanı Ünal Baysan, bugün 7 Kasım’da, Balkan Savaşında Çorlu’nun işgal edildiği günü de kutlayacak mı?” ( https://www.arda-tuna.com/2017/11/07/corlu-belediye-baskani-unal-baysan-bugun-7-kasimda-balkan-savasinda-corlunun-isgal-edildigi-gunu-de-kutlayacak-mi/) sorusunu sormuştum.

Görüldüğü gibi CHP, Türkiye’nin iç veya dış sorunlarına çözüm üretecek bir parti değildir. Muharrem İnce ise, hiç değil!

CHP bu haldeyken, Atatürk’ün “Nutuk”unu dahi okumayanlar veya İstiklal marşının iki kıtasını dahi bilmeyen birileri çıkmış, Atatürk veya Atatürkçülük üzerinden Türkiye’de oturan göçmenlere baskı yapıyor…

Allah aşkına, bunların her tarafı “Atatürkçü” olsa ne yazar!

Bu bana,  Bulgartistan’daki Jivkov rejimi dönemini ve 90’ların Türkiye’sini hatırlattı. O dönemde  Bulgaristan’da Marx veya Lenin’in hiçbir eserini okumamış, fakat bir yerlere gelmek için, “Ben Marksist- Leninistim” diyenler, bir yerlere gelirdi.

90’ların Türkiye’sinde ise, belirli kişiler, bir yerlere gelmek için, “Ben Atatürkçüyüm” derdi. Bir makama yerleştikten sonra, koltuğunun arkasına Atatürk portresi ve Atatürk’ün gençliğe hitabesini veya başka bir sözünü koyar, sonra  Atatürk sayesinde yat babam yat.

Şimdi aynı çevreler, Erdoğan’ı, Ak Partiyi ve onları açıkça destekleyenleri, Atatürk düşmanı ilan ederek kara propaganda yapıyorlar. Ben Erdoğan’ın veya herhangi bir Ak Parti mensubunun Atatürk düşmanlığı yaptığını görmedim. Tam aksine, her 19 Mayıs, 29 Ekim veya 10 Kasım günlerinde  Anıtkabir’i ziyaret ederek, Atatürk’e saygısını özel deftere yazarak ifade eden Erdoğan’ın ta kendisidir.

Örneğin en son 10 Kasım günü, Erdoğan, Anıtkabir’i ziyaret ederek, özel deftere şunu yazmıştır:

“Vefatının 79. yıl dönümünde Kurtuluş Savaşımızın büyük komutanı, Cumhuriyetimizin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha rahmetle hürmetle saygıyla yad ediyoruz.

Atatürk’ün bize bıraktığı en önemli miraslardan biri olarak gördüğümüz Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda gece gündüz çalışmayı sürdürüyoruz. Ruhu şad olsun!”

Erdoğan'ın 10 Kasım günü, Anıtkabir özel defterine yazdığı yazı

Erdoğan’ın 10 Kasım günü, Anıtkabir özel defterine yazdığı yazı

Görüldüğü gibi, Erdoğan, Atatürk’e saygıda kusur etmiyor. Cumhurbaşkanlığı köşkünün baş köşesinde de tam ihtişamıyla Atatürk portresi vardır, fakat Erdoğan, başkaları gibi Atatürk’ün adını kullanarak siyaset yapmaya çalışmıyor.

Bilindiği gibi, Türkiye’de 1951 yılında çıkarılan 5816 sayılı yasayla, Atatürk, koruma altına alınmıştır. Ancak Atatürk’ü sömürerek bir yerlere gelmeye çalışanlara karşı bir yasa da çıkartılması gerektiği kanaatindeyim.

1989 göçüyle, Türkiye’ye 45 binden fazla eski DS ajanının göç ettiği bilinmektedir. Bunların 10 bininin de  faal olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar Türkiye’den emekli maaşlarını alır, Türkiye’nin sağlık hizmetlerinden ve nimetlerinden faydalanır, fakat kahve köşelerinde otururken, Türkiye’de münferit olan bir kadın cinayeti, çocuk istismarı veya başka bir kötü olay olduğunda “Bunlar kadınları öldürüyor, çocukları istismar ediyor, Bulgaristan’da böyle bir şey olmuyor”  diye başlarlar Türkiye’yi, Erdoğan’ı ve Ak Partiyi kötülemeye… Sanki bu kötü olayların failleri Erdoğan ve Ak Parti mensuplarıymış  gibi… Oysa 4 sene önce birkaç bin nüfuslu Cebel’de 24 yaşındaki anne, 7 yaşındaki kız  çocuğu ile birlikte öldürülmüştü. Birkaç ay önce yine birkaç bin nüfuslu Mestanlı’da ise, yine 7 yaşında bir kız çocuğu katledilmişti.

Umarım zamanla Türkiye’deki bu eski DS ajanlarının faaliyetlerine de son verilecek.

Peki, neden “Erdoğan’la devam” diyorum?

Çünkü Erdoğan…

– Cumhurbaşkanlığı adaylarının en iyisidir!

– Sağlıkta, ekonomide, sosyal politikalarda, devlet mekanizmasının çalışmasında yaptıkları yenilikler; yaptığı duble yollar, köprüler, tüneller vs yapacaklarının teminatıdır!

– Bitmez tükenmez enerjisiyle günde 18-20 saat arı gibi çalıştığı için milletine, devletine hayırlı işler yaptığına ve yapacağına inancım tamdır!

– Gerek 15 Temmuz olaylarında, gerek Fırat Kalkanı, gerek Afrin operasyonlarında, şehitlik mertebesini yücelterek, zor şartlarda vatanı koruma duygusuyla kitleleri arkasından sürükleme yeteneğiyle, -şu an- Cumhurun başı olma yeteneğine de sahip en iyi liderdir!

Erdoğan, sadece Türkiye’de yaşayanların değil, yurtdışında yaşayan tüm Müslümanların ve Türklerin de sesidir…

Erdoğan, iktidara geldikten sonra, senelerdir sadece “Alemancı” ve döviz kaynağı olarak görülen gurbetçileri, adam yerine koymaya başladı; dertlerini, sorunlarını dinledi.

Daha önce gurbetçilere veya yurtdışına seyahat edenlere kapalı olan Büyükelçiliklerin ve Konsoloslukların kapıları açıldı, dertleri dinlendi,

Gurbetçiler, kendilerinden istenilen 6 bin Euro askerlik bedelinin çok yüksek olduğunu, yurtdışında emekli olduktan sonra, Türkiye’ye kendi araçlarıyla geldiklerinde gümrük, vs gibi sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirttiler.

Erdoğan, gurbetçilerin bu gibi sorunlarının hepsini not almakla kalmadı, çözüm yolları da aradı.

Gurbetçilerden istenilen 6 bin Euro askerlik bedeli, bin Euro’ya düşürüldü. Yurtdışından emekli olanlara, ülkeye gümrüksüz motorlu araç getirilmesi için yılda 185 gün yurtdışında kalma şartının kaldırılması suretiyle, yurtdışından getirdikleri motorlu araçların Türkiye’de 2 yıl gümrüksüz kalma izni verildi. Ülkeye senelerdir döviz getirenler, sadece döviz kaynağı olarak görülmemenin mutluluğunu yaşadılar.

 Anavatan Türkiye’nin kendilerini nihayet hatırladığını gören Avrupa’daki gurbetçiler, özgüven sorununu üstlerinden atarak gerek siyasi, gerek sivil toplum alanında örgütlenmeye başladılar.

Avrupa’daki Türklerin bu siyasi ve sivil toplum örgütlenmesi, yani Türklerin örgütlenip siyasi güç olma ihtimali, Avrupa’daki bazı odakları rahatsız etti.

Bu rahatsızlığın ilk sinyallerini, 2014 yılında, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) kuruluşunun 10. Yıldönümü dolayısıyla, Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenen etkinlikten sonra, Almanya şansölyesi Angela Merkel verdi.

Dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı bu etkinlik, 18 bin kişilik bir spor salonunda yapılmıştı ve kalabalıklar bu salona sığmamıştı.

İşte bu Erdoğan sevgisi,  Avrupa’daki bazı odakları ve Merkel’i korkuttu, çünkü aynı spor salonu, kendilerinin düzenlediği bir toplantı için hiçbir zaman bu kadar kalabalık toplayamamıştı…

Bu da Türkiye’deki iktidar mensuplarına, Almanya’da toplantı yapma kısıtlamasını getirdi; FETÖ, PKK gibi terör örgütlerine ise özel koruma, kollama…

Görüldüğü gibi, dünyadaki bazı güç odakalrı, Türkiye’nin bölgede ve dünyada güçlü bir devlet olmasını istemiyorlar.

2001 yılında, Irak’a saldırı planları yapan dünya güçleri, Ecevit hükümetinin buna engel olacağı düşüncesiyle,  Türkiye’den sıcak parayı çekmek suretiyle kriz yarattılar ve Ecevit hükümetini düşürdüler. 2003 yılında da Irak’a saldırarak, – Türkiye dahil-  bölge ülkelerinin istikrarını bozan bir Ortadoğu krizi yarattılar.

Görünürdeki aynı dünya güçleri, şimdi İran’a saldırı planları yapıyorlar. Buna iktidardaki bir Erdoğan’ın zorluk çıkaracağını düşünüyor olacaklar ki, onun yeniden seçilmemesi için,  Türkiye’de döviz spekülasyonu başta olmak üzere, her türlü spekülasyonu yapmaya hazırlar.

İran’a düzenlenen bir saldırı, Ortadoğu’da en az 15-20 sene sürecek bir iktidarsızlık demektir.

Türkiye devletine içeriden ve dışarıdan gelecek olan tehlikeleri bertaraf edebilecek tecrübeye sahip olan tek liderin Erdoğan olduğunu düşünüyorum.

 “Erdoğan’la devam”  için kitaplara dahi sığmayacak bir sürü nedenler yazılabilir.

Şimdilik yukarıda saydığım nedenlerin yeterli olacağını düşünerek…

“Erdoğan’la devam” diyorum!

Durmuş Arda

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.