DOLAR 35,6878 0.13%
EURO 37,4911 0.7%
ALTIN 3.178,670,76
BITCOIN 3728588-0.47552%
Kırklareli

PARÇALI BULUTLU

SABAHA KALAN SÜRE

İşte bende iz bırakan öğretmenim: Zlatka Nikolova

İşte bende iz bırakan öğretmenim: Zlatka Nikolova

ABONE OL
21 Aralık 2018 01:49
İşte bende iz bırakan öğretmenim: Zlatka Nikolova
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün, 24 Kasım, Türkiye’de öğretmenler günüdür.

Öğretmenler, çocukluğumuzda aile dışında ilk iletişim kurduğumuz kişilerdir; bizde iz bırakan, bize model olan, hatta birçoğumuzun ilk platonik aşkları da onlardır.

Atatürk, “Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.” demiştir.

Geçenlerde, Lise 11. sınıf öğrencisi olan en küçük oğlumun okuduğu Lüleburgaz Anadolu Bir Lisesindeki Aile Birliği toplantısına katıldım. Okul Müdürü yaptığı konuşmada, özetle, “…Bir önceki Üniversite sınavlarında, İl birincisi ve ikincisi lisemizden mezun olmuştur. Lisemizden mezun olan çocuklarımızın yüzde yüzü Üniversite sınavlarını kazanmışlardır; yüzde 85’i tercih ettikleri Üniversiteyi ve bölümü, yüzde 15’i ise tercih ettikleri Üniversitenin puanlarını tutturamadıkları için, bir sene erteleme yapmışlardır…” dedi.

Okul müdürünün bu sözlerinden sonra, çevresinde oturan kadınlı, erkekli öğretmenlerin hepsini gözle süzüyorum. Hepsi pırıl pırıl, yaptıkları işten ve başarıdan haz aldıkları gözlerindeki ışıktan belli oluyor. Hepsi, çocuklar için rol modeli olabilecek kişilikler… Yani Atatürk’ün dediği gibi, hepsi “…kendilerini tüketerek başkalarına ışık veren” türünden.

Bundan dolayı, diğer oğullarım gibi, en küçük oğlumun da ne kadar şanslı olduğunu düşünüyorum.

Kendi çocukluğumdaki öğrencilik yıllarımı hatırladığımda ise…

İlkokula, 60’lı senelerin sonunda, doğduğum Bulgaristan İridere’ye(Eğridere) bağlı Tosçalı köyünde başladım. O zamanki öğretmenler, bırakın çocuklara sevecen davranmayı, hatta totaliter rejimin birer baskı unsuru gibi çalışıyorlardı, akşamları belirli saatlerden sonra çocuklara sokağa çıkma yasağı konulduğu için,  öğretmenler de rejimin jandarması gibi sokaklarda çocuk yakalayıp, onlara dayak atmanın peşindeydiler . Bu konuya, 2006 yılında yazdığım, “Muallim yoldaşlar” başlıklı yazımda da değinmiştim(https://www.arda-tuna.com/2016/02/15/muallim-yoldaslar/). Oysa, köydeki çocukların çoğunun hayvan gütmekten, tarlada çalışmaktan, sokağa çıkmaya pek zamanları olmuyordu.  Salmalık(Eylül ayının ortalarına denk gelen tarladaki ürünlerin tamamı toplandıktan sonra, hayvanların başıboş salındığı dönem) döneminde, hayvan toplamaya giderken veya tarladan dönerken dahi çocuklara dayak atmanın mutluluğunu yaşayan, sözüm ona Türk asıllı öğretmenler vardı…

İlkokul yıllarımda, evde ödev yapan ders çalışan öğrencilerden sayılmazdım, çünkü tarla sürmek için  sabahın erken saatlerinden öğle saatlerine kadar öküzlerin önünde önce yürüyüp, daha sonra okula gittiğim günler çok olmuştur.  Dersleri, bir önceki derslerden hafızamızda ne kaldıysa öyle geçiyordum, yine de başarısız öğrenci sayılmazdım, yaz aylarında ikmale hiç kalmadım.

Okuduğum kitaplar sayesinde ise, doğduğum köyde bana rol modeli olacak nitelikte birisini görmüyordum.

Lise yıllarımda da sevdiğim veya “gıcık” olduğum öğretmenlerim olsa da, hiçbirisi bana rol modeli olacak nitelikte değildi. 

Ancak bende iz bırakan ve kişiliğimin oluşmasında hayli etkili olan bir öğretmenim vardı: Zlatka Nikolova.

Drugarkata (Yoldaş) Zlatka Nikolova, çocuklara sabırlı davranan, sevecen, dersi tatlı bir üslupla anlatan gerçek bir öğretmendi, kendisi hiçbir çocuğa bir tokat dahi atmadığı gibi, öyle bağırma, çağırma alışkanlığı da yoktu.

Zlatka Nikolova, benim tarih ve sınıf öğretmenimdi. İlkokul 4. veya 5. sınıfta, bana, evde okumam için bir kitap vermişti. Kitabın başlığı “İvaylo”, hani şu hayvan çobanıyken, 1277 yılında çar olan İvaylo’nun hikayesi…

“İvaylo”, kitapların gizemli dünyasına girişimin ilk adımıydı. İkinci okuduğum kitap ise, kütüphaneci Ali agadan aldığım, Rusça’dan Türkçe’ye çevrilmiş “Basit insanların kahramanlığı” (Bence “Sıradan insanların kahramanlığı” olarak tercüme edilseydi daha iyi olurdu) kitabıydı. Bu kitapta, sıradan Sovyetler Birliği insanının, nazilere karşı yürüttükleri savaşta gösterdikleri kahramanlıklar anlatılıyordu. Daha sonraki hayatımda okuduğum kitap sayısı onları, yüzleri, binleri geçti… Bu okuduğum kitaplar sayesinde, bazen ezilenleri koruyan bir savaşçı, bazen nazilere karşı savaşan bir kahraman, bazen kötü insanları veya suçluları yakalayan bir polis, bazen romantik bir aşık, bazen bir insan hakları savunucusu oldum…

Benim rol modelim, okuduğum kitaplardaki kahramanlardı…

Geçen yazın, bir toplantıdan dönerken, Filbe yakınlarındaki Baranipole köyünde oturan öğretmenim 80 yaşındaki Zlatka Nikolova’yı ziyarete gittim. Bana kitap okuma alışkanlığını edindiren,  Tarih dersini sevdiren, kişiliğimin oluşmasında katkısı olan öğretmenim, beni görünce hayli mutlu oldu, bahçede kurulu masaya davet etti ve bir dakika müsaade isteyerek ayrıldı. Döndüğünde ise, elinde bir kutu çikolata bonbonu, bir paket çubuk kraker ve iki litrelik bir gazoz şişesi vardı ve bunları bana ikram ettiğinde, “Bizim Rodoplar’ daki Türk asıllı kadınlara ne kadar benziyor”, kendisinin ve evinin de mütevazılığını gördükten sonra ise, içimden, “Atatürk, ‘Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.’ sözlerini, sanki bu öğretmen için söylemiş” diye düşündüm.

İşte gerçek öğretmen ve oturduğu ev.

İşte gerçek öğretmen ve oturduğu ev.

Öğretmenim Zlatka Nikolova, benim dahi unuttuğum sınıf arkadaşlarımın tek tek isimlerini sayıyor; Ahmet, Aydın, Bahriye, Bahregül, Halime, Fatma, Gülşen, Emrullah, Mahmut, Mümün, Mürüş, Nürten, Sevginar, Sabriye, Saniye, Şefiye, vs. Hepsini tek tek nerede olduklarını, ne iş yaptıklarını soruyor. Bildiklerimi anlatıyorum, mutlu oluyor. Bilgi alamadığı öğrencileri için ise üzülüyor. Köydeki bazı komşuları da soruyor.

Daha sonra, yine bizim köyde öğretmenlik yapmış olan eşi Nikolov’dan söz açılıyor, “Artık 90 yaşında, çok hasta, yatağından kalkamıyor, görmek ister misin?” diye soruyor. “Hafızası açıksa görmek isterim, kendinde değilse, gençliğindeki gibi hatırlamak istediğim için görmek istemem” diyorum. “Hafızası yerinde” diyor ve evin zemin katına giriyoruz.

Bulgaristan’ın çeşitli yerleşim yerlerinde, 40 seneden fazla öğretmenlik yapan Nikolov, çocukluğumuzda kalan bir Rusçuk karyolasında yatıyor, beni ilk baştan gördüğünde normal bir şekilde “Hoş geldin” diyor. Fakat Tosçalı köyünden olduğumu öğrenince çocuk gibi neşelendi, kalkarak karyolanın kenarına oturdu, üç beş sohbetten sonra, eşi Nikolova’ya dönerek, “Misafirimize biraz rakı döker misin!” ricasında bulunduğunda ise, hangi etnik gruptan olursa olsun sıradan insanların ne kadar sevecen olduklarını düşünüyorum. Her kadın gibi Nikolova ise, “O, arabayla geldi, araç sürecek” diyerek konuyu kapatıyor.

Vedalaşmadan önce, Nikolova, beni sokaktaki arabamın yanına kadar geçiriyor. Kendisine bir, “Kendi kendine Türkçe öğretmeni” kitabı hediye ediyorum. “Artık 80 yaşındayım…” diyor. Bende, “Öğrenmenin yaşı yoktur!” diyorum. Gülüşüp, vedalaşıyoruz…

Kırcaali’ye dönerken, Bulgaristan’daki totaliter rejimi döneminde, Zlatka Nikolova gibi iyi öğretmenler olsa da, sadece rejim yanlısı olduğu için “öğretmen” yapılanların, birçok çocuğun hayatını ve  geleceğini nasıl kararttıklarını düşünmeden edemiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk,  bu göreve geldiği ilk günlerde şunları söylemişti:
“Bir çocuğun hayatına dokunmanın vebalini çok çok derinden hissetmedikçe, öğretmenlik mesleğini yapmanın önemi yok.”
24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle…

Çocuklarımızı emanet ettiğimiz tüm öğretmenlerin, çocuklarımızın geleceğine iyi bir yol çizmeleri dileğiyle…

Gerçek Öğretmenlerin, Öğretmenler Günü kutlu olsun!

Durmuş Arda 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.