Başta Amerika’nın CİA, İsrail’in MOSAD olmak üzere, diğer batı ülkelerinin gizli istihbarat servisleri, 2010 yılının sonunda Tunus’dan başlayarak Mısır , Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün,Yemen, Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas gibi tüm Arap ülkelerinde “Arap Baharı” altında çıkarttıkları iç savaşlarda milyonlarca sivilin öldürülmesine neden oldular. Suudi Arabistan gibi bazı petrol zengini ülkeler ise içlerindeki istikrarı, Amerika’ya bol miktarda para ödeyerek ve İsrail yanlısı bir politika izleyerek korudular.
Daha sonra anlaşıldı ki, Arap Baharının amacı, sadece Arap ülkeleriyle sınırlı değil; Türkiye ve İran gibi Arap olmayan İslam devletlerinin istikrarını bozmak…
Bu nedenle Amerika’nın CİA, İsrail’in MOSAD, Almanya’nın BND, Fransa’nın DGSE, İtalya’nın AISE gibi birçok gizli istihbarat örgütünün desteğiyle, Türkiye’nin 910 kilometrelik Suriye sınırları boyunca bir PKK terör devleti koridorunun oluşmasına ve 15 Temmuz 2016 yılında, FETÖ yapılanmasının darbe girişiminin arakasında oldukları görüldü.
FETÖ yapılanmasının darbe girişimini bertaraf eden Türkiye, hemen sonrasında Fırat Kalkanı, daha sonraki dönemde ise Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla, – Amerika ve Rusya’yı da karşısına alarak- yaratılmak istenen PKK terör koridoruna müdahale etti…
Daha önce, Türkiye, “İŞİD ile mücadele ediyoruz” bahanesiyle Halep ve Rakka gibi Suriye şehirlerinin havadan yapılan bombardımanlarla yerle bir edilmesinden sonraki mülteci akınına sessiz kaldı.
Ancak İŞİD tamamen yok edildikten sonra, – Astana ve Soçi mutabakatlarına rağmen- Suriye’deki Esed rejiminin “Radikal unsurlara karşı savaşıyorum” gerekçesiyle, İdlib şehri ve civarında biriken 4 milyon suni mezhebine mensup insanlara karşı giriştiği hareketle ve havadan atılan bombalarla aynı şehirde taş üstüne taş bırakmama gayretinden sonra, sivillerden oluşan geniş kitlelerin yine Türkiye sınırlarına doğru harekete geçtiği görülünce, hele 33 askerinin alçakça şehit edilmesinden sonra, Türkiye, Esed rejimine ve dünya oyuncularına “Dur!” demek zorunda kaldı.
Türkiye ilk önce, Esed rejimine ciddi bir ders verme kararı almakla birlikte, başka ülkeler gitmek isteyen 4 milyona yakın mülteciye kapılarını açtı, NATO devletlerini acil toplantıya, Rusya’yı ise acil olarak masaya davet etti…
Türk askerinin yaptığı kararlı askeri operasyonlarla Esede rejimi, 3 günde 3 generalini, 3 bine yakın askerini, 2 uçağını, 2 İHA aracını, 3 askeri havaalanını, 8 helikopterini, 5 savunma sistemini, 135 tankını, 277 zırhlı aracını kaybettiği gibi, 25 yerleşim yerinin kontrolünü de ılımlı muhaliflere bırakmak zorunda kaldı.
Böylece tüm dünya, Türkiye’nin askeri teknolojisini ve askeri kabiliyet gücünü görmüş oldu…
Türkiye’nin, üç gündür Esed rejiminin hedeflerini vurmaya devam ederken, Türk milletinin bekasına zara vermek isteyenlere karşı başlattığı askeri harekata – “Arap Baharına” nispet yaparcasına – “Bahar Kalkanı harekatı” adını vermesi, hayli manidar bulundu.
Son günlerde Türkiye, Türk milletinin bekasına saldırı olursa, her ne kadar süper güç olduğunu ilan etmese de,- Çanakkale savaşında olduğu gibi- hala dünya dengelerini değiştirebilecek bir güç olduğunu ilan etmiş oldu.
Bilindiği gibi, 1. Dünya Savaşı dönemindeki çarlık Rusya iktidarı, Çanakkale savaşında durdurulan İngiltere ve Fransa gibi ülkelerden yardım alamadığı için çökmüştür. Yerine de, 70 sene Batı dünyasına korku salacak, daha sonra Sovyetler Birliği’ne dönüşecek olan Bolşevik Rusya dönemi başlamıştır.
Umarım, önümüzdeki 5 Mart günü Moskova’da yapılacak olan Erdoğan-Putin görüşmesinde, bu hususlar da dikkate alınır…
Durmuş Arda
News
