DOLAR 33,9008 0.03%
EURO 37,6352 -0.04%
ALTIN 2.809,880,81
BITCOIN 20448223.93458%
Kırklareli
27°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

Ahmet Süleyman: “Biz Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon girişimi süreci 1982 yılında başladı”
  • BALKANLAR 24 SAAT
  • BALKANLAR
  • Ahmet Süleyman: “Biz Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon girişimi süreci 1982 yılında başladı”

Ahmet Süleyman: “Biz Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon girişimi süreci 1982 yılında başladı”

ABONE OL
7 Eylül 2024 21:08
Ahmet Süleyman: “Biz Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon girişimi süreci 1982 yılında başladı”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ahmet Süleymen ile 06.05.2017 yılında, Nalbantlar Yadikızlar camiinde her sene okutulan Hıdrellez mevlidinde tanıştım.  Kendisiyle beni, onun hikayesini bana daha önce anlatan Nazıf Hüseyin tanıştırdı.  Ahmet Süleyman,  Kırcaali Kızılağaç(Kirkovo) Belediyesine bağlı Kraldere(Kran), Nazıf Hüseyin ise komşu Erikli(Kukuryak) köyündendir. Her ikisi de, Kırcaali yakınlarındaki Kuşallar ve Visallar köyleri ve civar köylerde yaşayan bazı öz Türkler gibi, onlar da 1983 yılında, asimilasyon girişimine maruz kalmış Bulgaristan’da yaşayan Türklerdendir.

Ahmet Süleymen, o dönemde kendisine uzun namlulu silahlarla ateş edildiğini, vücudunun çeşitli yerlerine 6 mermi isabet ettiğini, sol böbreğinin ameliyatla alındığı belirtmişti.

 Oysa biz, Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon sürecinin 1984 yılında başladığını biliyorduk. Bu olay, ezber bozan bir olaydı ve bu olay benim kafamı hep kurcaladı, fakat Ahmet aga ile de bir türlü görüşme fırsatı bulamadım. Nihayet dün,  Cuma namazından sonra, bu olayın ayrıntılarını öğrenmek için Kraldere köyüne gitme kararı aldım.

Erikli köyünde beni, Nazıf Hüseyin karşıladı ve Kraldere’deki olay yerine götürdü.

Ahmet Süleymen'ın abisinin evi, yani yengesini bu evden alıyorlar

Ahmet Süleymen’ın abisinin evi, yani yengesini bu evden alıyorlar

 

Ahmet Süleyman ve eşi Hatice teyze evlerinin önünde.

Ahmet Süleyman ve eşi Hatice teyze evlerinin önünde.

Şimdi 76 yaşında olan Ahmet Süleyman ve eşi Hatice, bizi evinin kapısında karşıladılar. Her ikisi de cana yakın hoşsohbet insanlar. Hal hatırdan sonra asıl konuya geçiyorum:

 Durmuş Arda: Ahmet abi, civar köylerde yaşayan Türklerin asimilasyon girişimi süreci nasıl başladı?

Ahmet Süleyman: “Aslında, bu civar köylerdeki asimilasyon süreci 1982 yılında başladı. Aynı yılın Haziran ayında, “Sizin dedelerinizin kökeninizde Bulgarlık var” diye zorla, baskıyla, dayakla köyümüzün sakinlerinin bir kısmının isimlerini Hıristiyan- Slav isimleriyle değiştirmeye çalıştılar. Rejimin ajanları ise halk arasında, “Kökeninde Pomaklık olanların isimleri değişecekmiş” söylentisini yaydılar. Oysa Terziören(Tihomir) köyü dışındaki köylerde ne Pomak vardır, ne de Bulgar vardır. Hepimiz Türk ve Müslüman’ız. Bu olayı protesto etmek için köyden 70 civarında kişi, civar köylerden katılanlarla birlikte, Erikli’de bulunan muhtarlık binasının önüne toplandık. Fakat o zamanın Pomak( Bulgaristan’da Pomak asıllıların isimleri 1974 yılında değiştirilmiştir) asıllı muhtarı, bizi üst makamlara ihbar etti, bir müddet sonra rejimin milis güçleri bize coplarla ve uzun namlulu silahlarla havaya ateş açarak toplanan kalabalığı dağıttılar.  Cop darbelerine bende maruz kaldım, kaçarak kurtuldum, fakat başımın üstünden ve çevremden geçen mermi sesleri hala kulaklarımda çınlanıyor. O zaman benim gibi yana yuna kaçanlar kurtuldu, yakalananların hepsinin isimlerini değiştirdiler. Bunların arasında benim öz amcam da vardı. Kurtulanlar ise dağda, ormanda günlerce saklandık. Rejimin milis güçleri köyümüzden çekildikten sonra evlerimize döndük”

(1982 yılının Şubat ayında, 1980 darbesiyle Türkiye’deki iktidara el koyan askeri cunta başkanı Kenan Evren, Bulgaristan’da resmi temaslarda bulunuyor. Bu asimilasyon girişiminin Evren’in Jivkov ile resmi görüşmesinden üç ay sonra gerçekleşmesi ilginçtir. Çünkü Bulgar kaynakları, Kenan Evren’in Jivkov ile gizli bir protokol imzaladığı ve ‘Bizim için Bulgaristan’da Türk yoktur!’ dediği iddiaları vardır).

D.A:  Demek 1983 yılındaki senin uzun namlulu silah mermileri ile yaralanma olayına kadar ara verildi. Bu olay nasıl oldu, anlatır mısın?

A.S: “20 Mart1983 tarihinde, sabah  namazına kalktığımızda, köyümüz rejimin milis güçleri ve sivil yandaşları köyümüzü sarmışlar, kuş uçurtmuyorlar. Sabah aydınlanmaya başladığında, aramızda birkaç ev olan ve köyün alt başında oturan öz ağabeyimin eşini almışlar ite kaka, hırpalayarak evimin önündeki sokaktan muhtarlığa götürüyorlar.  Bende önlerine çıkarak, ‘Sabahın köründe yengemi nereye götürüyorsunuz?’ diye sordum. ‘Muhtarlığa götürüyoruz ‘ diye cevap verdiler.  Buna karşılık ‘Muhtarlık saat 8’de açıyor, daha açılmasına 2-3 saat var’ diyerek kendilerini engellemeye çalıştım. Terziören Köy Kooperatifinde baş muhasebeci olan, Pomak asıllı Şumarov isimli birisi, bana iki tokat attı, aramızda itiş kakış oldu, diğerleri de üstüme çullandılar ve beni iterek yere düşürdüler, o esnada milis güçlerinden birisi, bedenimi hedef alarak bir uzun namlulu silah olan Kalaşnikov şarjörü(30 mermi) boşalttı. Sol böbreğim ve karın çevresine 4, sağ bacağıma ise 2 olmak üzere, toplam 6 Kalaşnikov mermisi ile vuruldum ve kendimden geçmişim. O esnada, benden 13 yaş küçük erkek kardeşim Yakup’da direniyor ve o da vuruluyor, onun kaburgalarına da 2 Kalaşnikov mermisi isabet ediyor.  Bizim vurulmamızdan sonra babam da direniyor. Ben günler sonra hastanede kendime geldim. Ben 4 ay, kardeşim ise 72 gün hastanede kaldı. Kendime geldiğimde, ismimi değiştirmeye çalıştılar, bende, ‘Benim adım Ahmet Hasan Süleyman’ dedim. Onlar da, ‘Sen çok inatçı ve kalın kafalısın’ dediler.

Ahmet Süleyman'ın vurulduğu yer

Ahmet Süleyman’ın vurulduğu yer

Ahmet Süleyman'ın kurşun yaraları ve amaliyatla sol böbreğinin alındığı izler.

Ahmet Süleyman’ın kurşun yaraları ve amaliyatla sol böbreğinin alındığı izler.

Babamı, beni ve kardeşim Yakup’u, cezaevine gönderdiler. Babam 1.5, ben 4 ay hastanede ve 7 yıl 5 ay da Filibe ve Eskizağra cezaevlerinde yattım. Kardeşim Yakup’da 72 gün hastane ve 7 yıl 7 ay cezaevinde kaldı. Her ikimizde 1990 yılında, yeni seçilen Bulgaristan Cumhurbaşkanı Jelyo Jelev’in çıkardığı Kanun Hükmündeki Kararname ile Aralık 1990 yılında serbest bırakıldık. Benim kaç sene hüküm giydiğim hiç açıklanmadı, oysa 4 ay hastanede, 7 yıl 5 ay da cezaevinde yattım, sadece sözlü olarak 20 yıl hüküm giydiğim açıklaması yapıldı. Kardeşim cezaevinden çıktıktan sonra, kendisine bir tebligat geldi, ’20 yıllık hükümlülük sürenizden 7 yıl düşürülmüştür’ yazıyordu.

4 ay hastanede ve 7.5 sen cezaevinde yatmama rağmen, ne hastane kayıtlarında yaralanmama dair, nede mahkeme kayıtlarında cezaevinde yattığıma dair bir belge çıkmadı, hepsi yok edilmişti. Asimilasyon girişimi mağduru olarak hiçbir tazminat alamadım, ancak emekli maaşıma 70 leva(35 euro civarında) bir ilave yapıldı.”

Bu arada Ahmet Süleyman’ın eşi Hatice teyzeye dönüyorum ve onun da olay günü(20.03.1983) gördüklerini anlatmasını rica ediyorum:

Hatice teyzenin anlattığı olayi,eski evlerinin önünde gerçekleşiyor

Hatice teyzenin anlattığı olay, eski evlerinin önünde gerçekleşiyor

Hatice Süleyman: “Olay günü evdeydim, eşim evden çıktıktan sonra silah sesleri duyduk, kaynatam(kayınpeder) da koşa koşa dışarı çıktı,  mantomu giyerek arkasından bende çıktım. Baktım evin önünde milis güçleri kaynatamı çapayla vuruyorlar, bende elime bir odun sopası alarak kaynatamı vuran milis güçlerine vurmaya başladım, milis yere düştü ve kaynatam kurtuldu. Beni alıp götürdüler muhtarlığa, milislerden birisi bana vuruyor, diğeri ise yeni verilen isimlerin altına imza atmam için bir kalem uzatıyor elime. Bu esnada da, biraz önceki silah seslerinde eşimin vurulduğunu ve Kırcaali hastanesine kaldırıldığını söylediler. Ayağımda terlikler, hemen Kırcaali hastanesine gittim. Eşimi ameliyata almışlar, ameliyat 4 saat sürdü. Ameliyat esnasında, hemşirelerden birisi, eşimin kanlı elbiselerini getirdi, eşimin kanı elbiselerin üzerinde donmuştu.  Delik deşik elbiseleri görünce elim, ayağım kesildi(gözleri doluyor)… O an, onun hayatta kalacağı umudunu tamamen yitirmiştim. Fakat Allah’a çok şükür, her şeye rağmen bu günleri de gördük.”

Bu arada Hatice teyze, bizi yemek masasına davet etti. Masada fırında pişirilmiş ekmek, et kavanozundan(burkanı) ısıtılmış et, yeşil fasulye ve taze domates salatası var. Hepsi mis gibi kokuyor. Annemin el çabukluğu ile açtığı mis gibi kokan et kavanozları aklıma geliyor. Çocukluğum aklıma geliyor. Özür dileyerek, aynı zamanda da arsızlık yaparak ekmeğin köşe kısmını kapıyorum. Aç olmamama rağmen, afiyetle yiyorum.

Yemekten sonra, bakıyorum saat 18:30’a geliyor, bu daracık dağ yollarında Kırcaali’ye 60 kilometre yolum var, karanlık basmadan dönmek istiyorum. Ahmet abi ve Hatice teyzeye, Bulgaristan’daki yakın tarihimize ışık tuttukları için teşekkür ederek helalleşiyorum.

Hatice teyze, içinde ekmeğin kalanını, bir yeşil fasulye konservesi ve bir çilek kompostosu kavanozu olan bir poşet tutuşturuyor elime.

Her bir Rodop dağları kadını gibi, 23 sene önce rahmetli olan annem gibi…

Duygulanmamak elde değil…

Yorum, röportaj: Durmuş Arda

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.