Türkiye’de, 14 Mayıs günü yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, üç aday yarışacak. Bunlar, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Sinan Oğan.
Asıl yarış Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında olacak…
Seçimin Kıçdaroğlu’nun kazanacağını düşünüyorum.
Çünkü Erdıoğan, – bilinçli veya bilinçsiz- beş senedir şirazeyi tamamen kaçırdı.
Daha önce de bazı hataları olsa da, ekonomi iyi gittiği için, Türk toplumu tarafından tolere ediliyordu.
Bilindiği gibi, Türkiye, yedi coğrafi bölgeden oluşmaktadır; Akdeniz, Doğu Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Karadeniz bölgeleri.
En son 1918 seçimlerinden sonra, Erdoğan şirazeden çıkarak, Türkiye’yi, – gerek hükümette, gerek bürokraside- çoğunluğu Karadeniz bölgesi kökenlilerden oluşan kadrolarla yönetmeye çalıştı.
Karadeniz kökenli Damadı Berat Albayrak’ı ekonominin başına koyduğu gibi, diğer bakanların yarısı da Karadeniz bölgesi kökenlilerden oluşturdu…
Şimdiki hükümet üyelerinin hemen hemen yarısı, şu bilinen Karadeniz kökenlilerden oluşmaktadır:
1.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…
2.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin…
3.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu…
4.Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer…
5.Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank…
6.Ticaret Bakanı Mehmet Muş…
7.Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu…
8.Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu…
Ayrıca Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’da Karadeniz bölgesi kökenlidirler…
Bunlar göz önündeki başkanlıklar; valilikler, kaymakamlıklar, bürokrasideki ve diğer Cumhurbaşkanlığına bağlı başkanlıkların başında bulunan Karadeniz kökenlileri araştırma gereği duymadım, çünkü buralarda da (diğer altı coğrafi bölgesine göre) çoğunlukta oldukları bilinen bir gerçektir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra yargıda, silahlı kuvvetler ve kolluk kuvvetleri kadrolarında, Karadeniz kökenlilerin daha bir ayrıcalıklı oldukları da bilinen bir gerçektir.
Sonuç: Hüsran…
Şimdiye kadar liyakat sahibi Karadeniz kökenli bir Cumhurbaşkanı, bir başbakan, bir bakan veya bir bürokrat gören var mıdır acaba?
Örneğin Berat Albayrak(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olmakla birlikte, o da Karadeniz bölgesi kökenlidir) Türkiye’nin gelmiş geçmiş en kötü Ekonomiden Sorumlu Bakanı olarak tarihe geçmiştir. Göreve geldiği 10.07.2018 tarihinde Euro 5.50 TL, Çeyrek altın 310 TL civarındaydı, istifa ettiği 08.11.2020 tarihinde ise Euro 10.12 TL, Çeyrek altın 875 TL civarındaydı. Onun 28 aylık bakanlık döneminde, emekli veya çalışan döviz bazında %46, altın bazında %65 fakirleşti, tüm emeklilerin ve çalışanların maaşlarına düşük gösterilen enflasyon kadar zam yapılsa da, mal alım güçleri %50-60 kadar düştü( Ben şahsen, Türkiye’de 20 seneye yakın çalışarak tavandan sigorta, 7 sene askerlik ve yurtdışı borçlanması yaptıktan sonra, 14675 gösterge ile 2009 yılının başında emekli oldum. Büyük çoğunluğu onun döneminde olmak üzere, emekli maaşımın mal alım gücü, 14 senede % 65 azaldı). Ekonomi uzmanları, onun döneminde Merkez Bankasının 128 milyar dolarının bir kısmını devlet bankalarındaki batık krediler için, bir kısmını ise doğrudan döviz artışlarını engellemek için kullanarak batırıldığını iddia ediyorlar. Berat Albayrak, İnstagramdan istifa ettiğini açıkladığında, istifa yazısının bir 23 Nisan çocuğu “bakanının” yazısından daha kötü olduğunu gördük. Yani bir 23 Nisan çocuğu, gerçek Ekonomi bakanı olsa, hiç yoksa danışmanlarını dinlerdi…
Tabi ki, Karadeniz kökenli, Refah Partisi eski milletvekili Şevki Yılmaz’ın, “Ak parti kasanın ağzını açmalı. Efendim 700 ton altınımız var, şu kadar dolar rezervimiz var diyorsunuz. Kime bırakacaksınız bunu?” dediği gibi, hedefte Türk milletinin hazinesini soymak yoksa…
Diğer tüm Karadeniz kökenli bakanların performansı da vasatın altındadır. Çünkü liyakat sahibi değillerdir. Sadece Karadeniz kökenli oldukları için bakan yapılmışlardır.
Ekonominin dibe vurduğu bu günlerde, her ne kadar resmi olarak enflasyonun % 45 civarında olduğu açıklansa da, temel gıda maddelerindeki enflasyon %200-300 civarındadır. Türk milletinin mal alım gücü düşmüş, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk artmıştır.
Yargıdaki adaletsizlik artmış, çökülen malların çoğu, Karadeniz bölgesi kökenlilerin eline geçmiştir.
Hangi aklı başında yatırımcı, “yarın benim şirketime de çökerler” düşüncesiyle üretime, istihdama yatırım yapar ki?
Mala çökmelerin arkasında Karadeniz kökenli mafya yapılanmalarının olması bir rastlantı mıdır?
Örneğin Alaatin Çakıcı, Sedat Peker, Sarallar, Kürşat Yılmaz gibi suç örgütü liderlerinin Karadeniz kökenli olması, bir rastlantı olmasa gerek. Herhangi bir organize suç örgütü, siyasetçilerin desteği olmadan varlığını sürdüremeyeceği de bilinen bir gerçektir.
Ülkü ocakları eski başkanı Sinan Ateş cinayetinin torbacı(küçük miktarda uyuşturucu satan) failleri de Karadeniz kökenli olduğuna göre, bu torbacıların arkasında kimler var ve daha önceki suçlarını kimler örtbas etti? Sinan Ateş’in katillerinin İstanbul’dan Ankara’ya 61OF0609 Trabzon plakalı araçla gitmeleri bir rastlantı mıdır?
Ancak Sedat Peker’in son dönemlerde dışlanmasının sebepleri arasında, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine saygılı olup, eşinin başının açık olması da olabilir.
Sedat Peker, özetle şu iddialarda bulunuyor:
“Mehmet Ağar(90’lı senelerde Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, 2000’li yılların başında ise DYP genel başkanlığı yapmıştır), Mübariz Gurbanoğlu’nu FETÖ’ye kendisi götürdü. Sonra da FETÖ’cü diye tutuklatıp Bodrum’daki milyar dolarlık marinasına çöktü, uyuşturucu ticaretini yönetiyor…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kurduğu yasadışı ilişkilerle zenginleşiyor, kara para aklayıcısı Sezgin Baran Korkmaz’ı yurtdışına kaçması için uyardı…
Cihan Ekşioğlu, Paramount Hotel’i çeşitli yöntemlerle ele geçirdi(çöktü)…
Yüksel ve Orhan Özyurt kardeşler, ihaleye fesat karıştıran, çeşitli yolsuzluklar yapan, Üniversiteli kızları ayartan şahıslardır…
Cumhurbaşkanı danışmanı, Anayasa Profesörü Burhan Kuzu,- ölmeden önce- Adli Tıp Kurumu raporlarına müdahale ederdi, mafya baronları Orhan Üngan ve Naci Şerifi Zindaşti ile yakın ilişkisi vardı, birçok yasadışı ilişkilerin içindeydi…
AKP İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Osman Tomakin, 15 Temmuz darbesinden sonra, sivil silahlanma için bir kasa Kalaşnikof(uzsun namlulu) marka silah alıp götürdüğünü tanıklarla ispatlayabilirim…”
Gülen mensubu Cevheri Güven ise, aynı iddiaların bazılarını tekrarlayarak, şunları ilave ediyor:
“Fesli Kadir Mısırlıoğlu’na (sağlığında Atatürk’e hakaret eden, Kurtuluş savaşı için, “Keşke Yunan galip gelseydi” veya “Atatürk’ün ölüm yıldönümünde kenefe gidin” diyen ) İstanbul boğazında restoran tahsil edildi. Hasan ve Zeki Yeşildağ kardeşlere( terör, cinayet, fidye için insan kaçırma vs gibi olaylara karışan), yine İstanbul’un çeşitli yerlerinde kafe, restoran ve yalılar tahsil edildiğini…”
Bu iddiaların hiçbirisi, şimdiye kadar yalanlanmamıştır.
Yukarıdaki Sedat Peker ve Cevheri Güven iddialarında adı geçen Mehmet Ağar(Karadeniz kökenli olduğunu eski DYP Başkan Yardımcısı Orhan Keçeli açıklamıştır), Süleyman Soylu, Cihan Ekşioğlu, Özyurt kardeşler, Burhan Kuzu, Osman Tomakin, fesli Kadir Mısırlıoğlu ve Yeşildağ kardeşlerin Karadeniz bölgesi kökenli olmaları ve haklarında hiçbir tahkikat yapılmaması, -benim dahil- birçok vatandaşın zihninde “Acaba Karadeniz bölgesi ağırlıklı Türkiye hükümeti tarafından korunuyorlar mı?” sorusu yaratılıyor…
Türk basınının Karadeniz kökenlilerin eline geçmesi bir rastlantı mıdır?
Sabah, Takvim, Yeni Asır, Fotomaç gibi gazetelerin, atv, a haber gibi televizyon kanallarının, çeşitli operasyonlarla Karadeniz bölgesi kökenli- Erdoğan’a yakın- Orhan Cemal Kalyoncu’nun, devletten birçok ihale alan Kalyon şirketine devredildiği…
Akşam, Star, Güneş gibi gazetelerin, 24tv, 4 tv, 360 tv gibi televizyon kanallarının, adı terör, fidye amaçlı insan kaçırma vs gibi olaylara karışan yine Karadeniz bölgesi kökenli,- yine Erdoğan’a yakın- Hasan Yeşildağ’nın Türk Medya şirketine devredilmesi( Bugünlerde Hasan Yeşildağ’nın kardeşi Ali Yeşildağ ve Muhammet Yakut, Erdoğan ve AKP mensupları hakkında inanılmaz iddialarda bulunuyorlar)…
Hürriyet, Milliyet, Posta, Fanatik gibi gazetelerin, CNN Türk, kanal D, tv2 gibi televizyon kanallarının, bilinmeyen yöntemlerle, -yine Erdoğan’a yakın- Demirören grubuna geçmiştir. Demirören’in Karadeniz kökenli olmadığı bilinse de, bir Karadeniz kökenlinin emanetçisi olma olasılığı yüksektir.
Türk halkı, yukarıdaki “basın kuruluşlarına” artık güvenmemektedir. Onları Erdoğan veya AKP propaganda organları olarak görmektedir.
Türk halkı, Türkiye’deki yolsuzlukları, mala çökmeleri, organize suç örgütü elebaşı olan Sedat Peker, Fethullah Gülen mensubu olan firari Cevheri Güven gibilerinden öğrenmektedir. Bunların amacı da doğruları veya gerçekleri ortaya çıkarmak değildir. Birincisi, “Bakın ben çok şey biliyorum, beni yakarsanız, bende sizi yakarım” demek istiyor. Cevheri Güven gibileri ise, “Cemaat mensupları iyi insanlardı, bunlar onlara eziyet çektiriyor.” demeye getirerek, cemaat mensuplarının suçlarını aklamaya çalışıyorlar.
Ne yazık ki, bu memlekette gerçek gazeteciler, ya öldürülüyor(başta Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu olmak üzere), ya da çeşitli baskılarla sindiriliyor.
Cengiz Holding, Makyol Holding, Kalyon Holding, MNG, Özgün Yapı, Kolin Holding ve Limak Holding, devletten en çok ihale alan şirket gruplarıdır. Bu ilk beş şirketin sahipleri yine Karadeniz bölgesi kökenli olmaları bir rastlantı olmasa gerek… Sahiplerinin Karadeniz kökenli olduğu belirtilen bu gibi şirketlere, son yıllardaki devlet ihalelerinden 200 milyar dolardan fazla kaynak aktarıldığı iddia edilmektedir.
Karadeniz kökenli Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine sözlü saldırıda bulunmaları bir rastlantı mıdır?
“Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” diyerek, Atatürk’ün lanete uğradığını ima eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş…
“Yüzde 90’ı Selanik göçmeni ve sabatayist. Ne demek sabetayist? Müslümanlığa girmiş gözüken Yahudiler. Aslında Müslüman değil… İstanbul’da Gezi olaylarında otellerinde barındıran kimdi? Gene Yahudilerdi. Şu an bir şirketin bir takımın da başkanı” diyerek Atatürk’ü, biz Balkan göçmenlerini, Türkiye’de yüzbinlerce insana iş aş veren Koç ailesini Sabatay- Yahudi olarak lanse eden diyanet müftüsü Şaban Soytekinoğlu…
“Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiş. Öyle bir zaman geldi ki, bir asır gibi bir zaman içinde bu mabedi şeriften ezanı Muhammediye, namaz her şey yasak olarak müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim daha kafir kim olabilir. Yarabbi bu zihniyetin bir daha bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma” diyerek Atatürk’e beddua eden diyanet imamı Mustafa Demirkan…
“Kadın cinayetleri vurgusu, kadını erkeğe düşman etme amaçlı” veya “Faizcilerle mücadele etmek İslam’ın emridir” diyen diyanet imamı Mehmet Boynukalın…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş gibi, yukarıda adı geçen Şaban Soytekinoğlu, Mustafa Demirkan ve Mehmet Boynukalın da Karadeniz bölgesi kökenlidirler.
İnsanın içinden şunu sormak geçiyor:
Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığından maaş alan bu şahıslar, hangi siyasetin ürünü olabilir?…
Şiraze gerçekten kaçmıştır…
Karşımıza Fethullah Gülen yapılanmasına benzer çeşitli tarikatların ve Karadeniz bölgesi merkezli paralel devlet yapılanması çıkması ihtimali de çok yüksek olduğu görülmektedir.
Buda, Türkiye’nin bekası için, hayra alamet değildir!
Ancak…
Tarihte olduğu gibi, Türk milleti, kendi liderini, kendisini yönetecek kadroları muhakkak seçecektir.
Çünkü…
Türkiye, Türk milleti, Karadeniz bölgesinden büyüktür!
Türkiye’nin bekası için, bu sefer oyum Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye!
Durmuş Arda
Not:
Bu yazıyı, herhangi bir partinin sempatizanı veya militanı olarak yazmadım.
1989 göçmeni olarak, Türkiye’de hiçbir partiye üye olmamakla birlikte, 1991-2002 yılları arasında hep Ecevit’in partisi olan DSP’ ye oy verdim, 2007 seçimlerinde MHP’ye, 2011 yılından beri her genel seçimde Ak Partiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Erdoğan’a oy verdim. Çünkü o dönemde AKP en iyi parti, Erdoğan’da en iyi adaydı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra teröre karşı başarı sağlanmıştı, daha önceki AKP iktidarı dönemlerinde derdimizi anlatabileceğimiz Kemal Unakıtan, Mehmet Müezzinoğlu, Hakan Çavuşoğlu gibi, Balkan kökenli bakanlar vardı…
Ancak bu son dönemde aldatıldığımı ve ihanete uğradığımı düşünüyorum.
Çünkü, Erdoğan’da son dönemde eksen kayması oldu. Liyakat sahibi kadroları dışladı, bunların yerine yeteneksiz hemşerilerini atadı…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.