Yaşlıların “93 harbi” dediği, 1877-78 Osmanlı- Rusya savaşından sonra, 3 Mart 1878 tarihinde Osmanlı devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos(Yeşilköy) antlaşmasıyla, Rusya’nın işgal ettiği toprakların bir kısmında Bulgaristan devleti kurulma kararı alınmıştır. Ancak bu ikili antlaşma, uluslararası alanda hiç bir zaman tanınmamıştır. Bu tarihten tam 4 ay 10 gün sonra, 13.07. 1878 tarihinde imzalanan uluslararası Berlin Antlaşması ile, Bulgaristan, Osmanlı’ya bağlı bir knezlik olarak resmen tanınmıştır.
Bugün 3 Mart…
3 Mart, Bulgaristan eski rejimin kalıntıları tarafından 1991 yılında, “Osmanlı köleliğinden kurtuluş ve ulusal gün” ilan edilmiştir. Gayri resmi olarak da “Türk köleliğinden” kurtuluş günü…
Bugün Bulgaristan’da yapılacak olan resmi törenlerde, pek çok konuşmacı, normal olan “500 senelik Osmanlı egemenliğinden kurtuluş” yerine, genellikle anormal olan “500 senelik Türk altıdaki kölelikten kurtuluş” diyecek.
Peki…
Osmanlı İmparatorluğu, etnik kökene dayanan bir imparatorluk olmamasına rağmen, hatta aynı imparatorluğun egemenliği döneminde, etnik Bulgarlar bir kat köleyse, etnik Türklerin iki kat daha fazla köle olduğunun bilinmesine rağmen, Bulgaristan’da, “Osmanlı egemenliği” değil de, neden “Türk altındaki kölelik” bir buçuk asra yakın cazibesini koruyor?
Gerek knezlik dönemi olsun, gerek 1908 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra olsun, Bulgaristan, Avrupa değeri olan üretim araç gereçlerini bir türlü hayata geçirmek yerine, topyekun “Türk altındaki kölelik” bahanesine sığınarak, gasp kültürünü harekete geçirmiştir.
Ve… Bulgaristan’da kalan Türklerin mallarına veya vakıf mallarına göz dikiliyor.
Hatırlatmak isterim ki, ilk önceleri Bulgaristan sınırları içinde ne kadar etnik Bulgar varsa, o kadar da Müslüman Türk vardı.
1878 Berlin Antlaşması, 1909 tarihli İstanbul protokolü, 1913 tarihli İstanbul, 1925 Ankara vs gibi antlaşmalar, Bulgaristan sınırları içinde kalan Müslüman Türklerin malvarlıklarını ve vakıf mallarını koruma altına alıyordu…
Ancak buna uyulmaması için “Türk altındaki kölelik” bahanesi gerekiyordu…
Maalesef, sivil Türklerin ölüm ve sürgünü, etnik Bulgarların ekmek kapısı oluyor…
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kovulup, mal varlıklarına el konulmasının, kalanların ise sürekli baskı altında tutulmasının…
Örneğin Sofya’da yaşayan 70 bin Müslüman’ın hemen hemen hepsinin kovulması, malvarlıklarının gasp edilmesi, Sofya ve civarındaki 67 caminin 64’ü, hep yağmurlu ve gök gürültülü bir havada “yıldırım düşürülerek” yakılıp yıkılmasının…
Yüzlerce kervansaray, imaret gibi vakıf mallarının gaspına, Sofya’da ayakta kalan üç caminin birisi( Büyük cami) hemen Arkeoloji müzesine, diğer biri, yani Kara camii, ilk önce at ahırına, daha sonra kiliseye( Sveti Sedmoçislenitsi) çevrilmesinin…
Sofya’da ibadete açık Kadı Seyfullah Efendi(halk arasında Banyabaşı camii olarak bilinen) tek caminin de vakıf malları ve bahçesinin gasp edilmesine, revak altının da kaldırım yolu yapılmasının altında hep “500 sene Türk altındaki kölelik” bahanesi yatıyor …
“Türk altındaki kölelik”, 147 senedir Bulgaristan’dan 2 milyondan fazla Müslüman Türk’ün kovulmasına ve bunların arkalarında bıraktıkları mal varlıklarının gaspına birer bahaneydi…
Yani “Türk altındaki kölelik”, Türk ailelerin asırlardır çalışarak edindiği evlerinin, eşyalarının, ahırının, hayvanlarının, tarlalarının gasp edilip, etnik Bulgar ailelere hazırdan mal mülk edindirme bahaneleriydi…
Otoriter, “komünist” rejimi döneminde ise…
Türkler için için “inşaat askerliği” icat edilmesi, 18 yaşını doldurmuş Türk asıllı erkekler için ilk önce 3’er sene, daha sonra 27’şer ay köle gibi kazma kürek ile karayollarında, demiryollarında, maden ocaklarında, inşaatlarda çalıştırılmasının…
Parti kongrelerinin yapıldığı Sofya’daki NDK(Halk Kültür Evi) binasının ve diğer binaların yapımında Türk asıllı “ inşaat askerlerinin” çalıştırılması, Bulgaristan’ daki tüm binalarda olduğu gibi, örneğin Lülin, Drujba, Mladost vs gibi, Sofya merkezinin ve semtlerinin hepsinde Türk emeği ve teri olmasının…
Türklere karşı 1983-1989 yıllarında uygulanan asimilasyon süreci, 20 aylık bebeğin, 16 yaşındaki çocuğun, 60’dan fazla Türk’ün katledilmesinin, binlercesini işkenceden geçirilmesinin, binlercesinin işkence kamplarına sürülmesinin, daha sonra yüz binlercesinin de göçe zorlanmasından ve buna “büyük gezi” denilerek, insanlık dışı haz alınmasının…
Türklerin çoğunluk olduğu Kırcaali merkezde her saat başı yüksek desibelli kilise çanı gibi “dan dan” sesinden sonra, nazilerin toplama kamplarında tutuklulara dinlettiği marşlar gibi gürültünün dayatılması alçaklığının…
Kırcaali’deki medresenin gasp edilerek, “Bulgar Kültürü müzesi” ne çevrilmesinin, Eskizağara’daki Hamza bey camii gasp edilerek, dinlerarası müzeye çevrilmesinin, Karlova’daki Kurşunlu camiinin gasp edilmesinin…
Bugün, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, sömürü halkı olarak görülmesinin, örneğin Kırcaali bölgesinde yaşayan Türklerin oranı % 80’ i geçerken, devlet dairelerine çalışan Türklerin oranının % 15’i geçmemesinin…
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sayı olarak “vatandaş” görünmesi, ancak Avrupa fonlarından yararlanma imkanının verilmemesinin…
1993 yılından 2019 yılına kadar Türkçe ders kitaplarının basılmamasının, Türklerin ekonomik olarak çökertilip, Avrupa ülkelerine gurbete zorlanmasının altında da “500 sene Türk altındaki kölelik” bahanesi vardır …
Görüldüğü gibi, “Türk altındaki kölelik” edebiyatı, etnik Bulgarların çoğu için, maddi ve manevi çok getirisi vardır.
Onun için etnik Bulgarların çoğu, “Türk altındaki kölelik”, “Türk boyunduruluğu” edebiyatlarına bayılıyor.
Bulgaristan’da 147 senedir “Türk altındaki kölelik” edebiyatıyla, nesilden nesile aktarılan bu gasp kültürü hala devam etse de, bunun da bir sınırları vardır. Üstelik Türklerin bir kısmı Türkiye’ye kovuldu, bir kısmı ise Avrupa’da gurbette…
Bu gasp kültürüyle, üretime dayalı bir ekonominin yaratılması imkansız olduğu için, bugün Bulgaristan, Avrupa’ nın en fakir ülkesi olsa da…
“Türk altındaki kölelik”, etnik Bulgarların birçoğu için, hala bir geçim kaynağı olsa gerek…
3 Mart, gerçek bir anlamı olan güne gelince…
3 Mart, Dünya Kulak ve İşitme Günü kutlu olsun!
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.