Dün, ALTAY derneğinden iki arkadaşla Kırcaali merkezindeki “Bacardi” kafede otururken, içeriye toplum arasında Kızıl Nazmi olarak bilinen Mazmi Nümin giriyor. Muzipliğim tutuyor ve arkadaşlarımı göstererek, Bulgarca, “Romanov yoldaş, burada iki vatan haini var, yabancı dil konuşuyorlar, çıkar şu ceza makbuzlarını da şunlara ceza yazalım” diyorum, o da biraz bozulsa da, “Hangisi hemen cezayı basayım” diye espri yapıyor. İngilizce bileni göstererek ise, “Bu iki kat vatan haini, çünkü İngilizce de konuşuyor” diyorum. Daha sonra, bazen tatlı, bazen sert bir konuşmamız olsa da, daha sonra telefon numaralarımızı birbirimize vererek ve tokalaşarak ayrılıyoruz. Ancak bugün kendisini arayarak duygularını paylaşıp paylaşamayacağını soruyorum. Hemen kabul ediyor. İşte söyleşimiz:
1984-1989 yıllarındaki Bulgaristan’ da Türklere karşı girişilen asimilasyon politikaları döneminde, Tosçalı civarında parti sekreterliği yaptığınız biliniyor. Bu dönemde senin hakkında doğru yalan bir sürü iddia var. Örneğin isim değiştirme hareketlerinde bulundun mu, Türkçe konuşanlara ceza makbuzu kestin mi, cami yıktın mı, dini ibadetleri yasakladın mı, kadınların veya erkeklerin kıyafetlerini, “Türklüğü çağrıştırıyor“ gerekçesiyle yırttın mı, birilerini dövdürdün mü veya Belene kampına sürdün mü?
İsim değiştirme kampanyası 1984 yılının sonunda başladı, bu karar BKP merkez ve yerel yönetiminin kararıyla başladı, ilk olarak Pomak veya Bulgar ile evlilik yapmış ailelerden başladılar, bize de zaten defalarca sadece onların isimlerini değiştireceklerini söylediler. Hiçbir Türk’ün ismini değiştirmeyeceklerini kesinlikle beyan ettiler. Bizde, yani parti kadroları buna inandık. Fakat Arda nehrinin karşı yakasında bulunan Türklerin isimlerinin bu esnada değiştirmeye başladılar. Bize de bunların kütüklerde Pomak kökenli olduklarını söylediler ve bunu kanıtlar belgeler sundular. Tabi bizim de bunlara inanmamız istendi. Yaz aylarında ise, tüm Türklerin avcı tüfekleri toplandı. Nerede isim değiştirilecekse BKP parti yerel yönetimi olarak, Vatan Cephesi, BZNS, komsomol( BKP gençlik kolları), profsıyuzlar (Meslek kuruluşları) teşkilatlarının hepsi o bölgede olmak zorundaydı. Fakat avangart olduğu için, BKP yönetimi önde olmak zorundaydı. Ben şahsen oradaydım, fakat isim değiştirme işlemlerini DS ve rejimin güvenlik küvetleri yapıyordu. Yönetim tabi ki BKP yöneticilerindeydi. Ben hiç kimseye Türkçe konuştukları için ceza kesmedim, ancak gösterişli bir şekilde Türkçe konuşanlar için muhtarlara söyleyerek ceza kesmelerini istediğim olmuştur, Ancak bunların sayısı birkaç kişiyi geçmez. Bunu yapmasam olmazdı, çünkü DS hafiyeleri her yerdeydi. Benim dönemimde yıkılan cami yoktu, Topallar camisinin yıkıldığı dönemde ise, ben öğrenciydim. Ben şahsen hiç kimsenin kılığına kıyafetine dokunmadım, ama şalvarların ve takkelerin yasak olduğunu herkese söylüyorduk, muhtarlar ve otryadnikler(gönüllü rejim milisleri) ise gerekli cezaları kesiyorlardı. Erkeklerin kullandıkları “Antenli kavuk” olarak tabir edilenler ise, Müslümanlığın ve Türklüğün sembolü olarak kabul ediliyordu ve kesinlikle yasaktı, bizde bunu uygulamak zorundaydık. Kimseyi şahsen dövmedim, kimin dövüldüğünden, kimin Belene’ye götürüldüğünden haberim yoktu, bunları DS yapıyordu. Ben sadece Belene’den veya başka bir suçtan cezaevinden çıkanlara iş sağlamak zorunda olduğum için haberim oluyordu. Sünnet konusunda ise, her ay özel komisyonlar oluşturuluyordu, erkek çocukların sünnet edilip edilmediklerini kontrol ediyorlardı.
Senin parti sekreterliği yaptığın dönemde Tosçalı camisi kapandı. Bu emri sen mi verdin?
Küçük mescitlerin kapandığını biliyorum, Ben Tosçalı camisinin kapandığını hatırlamıyorum veya o dönemde ben orada görevli değildim. 1987 yılından sonra, Tosçalı sorumlusu başkasıydı.
6 Mayıs 1989 yılında, Bayram namazına gittiğim için, Tosçalı’nın şimdi Ramadan ismini taşıyan muhtarı, bana ceza makbuzu yazdı. O zamanda Bulgaristan Anayasasında dini ibadetin serbest olduğu yazıyordu. O zaman ibadet edilmesin diye bir kararname var mıydı?
Kiliselerde ibadetin zorlaştırılması gibi, camilerde de ibadet edilmesini zorlaştırıcı tedbirler vardı. Gençlerin camilere gitmemeleri için propaganda yapılması talimatı vardı. Muhtarların kesinlikle ceza yazma hakları yoktu. Tosçalı muhtarı ceza yazdıysa, fazla gayretli( Bulgarca “prestaral se” deyimini kullanıyor) davranmış.
Kızını parti üyesi yapmadığın biliniyor. Komünist döneminde BKP’ ye üye olduğun için ve daha sonra kullanıldığın için vicdan azabı çekiyor musun?
Kader beni bu partiye soktu, fakat ben çocuklarımın hiç birisini parti işlerine karışmalarını veya üye olmalarını istemedim. Kendim için de olsa “ keşke bu partiye girmesem” dediğim çok oldu. Fakat beni askerlikten hemen sonra partiye çektiler. O dönem, kapalı dünya dönemiydi ve başka seçeneğim yoktu, şimdi bazı şeylerin “keşke olmasaydı” diyorum ve vicdan azabı çekiyorum. Ben bana iletilen emirleri ve parti kararlarını yerine getirmeseydim, beni Belene değil, ölüm infazı bekliyordu.
Seni bölgenin en akıllısı ve yeteneklisi olduğun için mi partiye çektiler?
Bunu iddia edemem, herkesin kendine göre aklı vardır, benim şansızlığım ise, maalesef bende bir yönetici vasfı görmeleri olsa gerek…
1989 yılından sonra, BKP’nın devamı olan BSP’de siyaset yaptığın biliniyor. Yani adı üstünde etnik parti olduğu açıkça görülüyor: Bulgar Sosyalist Partisi. Pozitano 20’de ne kadar Türk asıllı çalışıyor. Bu partide kendini Türk mü hissediyorsun, yoksa Bulgar mı?
Hayatımı o partide sürdürdüğüm için ve dönek demesinler diye sürdürmek zorunda kaldım. Pozitano 20’de tek bir Türk çalışmıyor. Altını çizerek söylüyorum: Ben bir Bulgaristan vatandaşıyım, fakat etnik köken olarak kendimi sapına kadar Türk hissediyorum.
Sence BSP etnik parti değil midir?
Kesinlikle( Bulgarca’da karşılığı “katerogiçno” olan bu kelimeyi sık sık kullanıyor) Bulgar etnik partisidir. Partide benim etnik kökenimin Türk olduğu için istemeyenler çok.
Senin partin BSP, Parlamentoda, Bulgaristan’daki Türklerin lehine olacak hiçbir yasayı onaylamıyor, neden acaba?
Ben bundan kesinlikle çok rahatsızım. Hatta yerel parti yönetiminin bir kısmı nasyonal sosyalizmi çağrıştıran düşüncelere sahipler. Bazıları ise, Türklere karşı nefret ve ayrımcılık dilinden vazgeçmiyorlar.
Kırcaali’de Türklere karşı yürütülen diskriminasyon( ayrımcılık) politikalarını onaylıyor musun? Örneğin Kırcaali’de Türklerin çoğunluk olmasına rağmen, devlet dairelerinde çalışan Türklerin oranının % 10’u geçmemesini destekliyor musun?
Bu Türklere karşı yapılan ayrımcılık politikaları doğrudur. Türklerin devlet dairelerinde çalıştırılmamasına kesinlikle karşıyım, sosyalist düşüncede böyle bir şeyi kesinlikle kabul edemem.
Daha önce Vali Yardımcılığı yaptığın Kırcaali valiliğinde ne kadar Türk asıllı personel var?
Üzülerek belirtmek isterim ki, Kırcaali valiliğinde çalışan Türklerin oranı yok denecek kadar azdır, yani semboliktir. Bu eski rejim döneminde de böyleydi.
70’lisenelerde Türkçe öğretmenliği yaptığın biliniyor; Kırcaali, Mastanlı, Koşukavak, İridere gibi merkezlerde tek bir Türk çocuğunun Türkçe öğrenim görmemesine ne diyorsun?
Türkçe öğreniminin kesinlikle mecburi ders olmasından yanayım. Türkçe propaganda yasağına da kesinlikle karşıyım.
Bulgaristan’da 1993 yılından beri Türkçe ders kitabı basılmamasına ne diyorsun?
Yine üzülerek belirtmek isterim ki, bu da bir gizli devlet politikasıdır. Bu politikaya da kesinlikle karşıyım. Devlet her kültüre saygı göstermek zorundadır. Hatta devletimiz demokratik bir devletse, etnik Türklerin çoğunluk olduğu bölgelerde Türkçe’nin resmi dil olması gerekir.
İzmir’e yaptığınız bir geziden sonra, Bulgar basınında ” İzmir’deki göçmenler, Bulgarca öğrenmek için Bulgaristan’ dan Bulgarca öğretmeni istiyor” diye bir açıklamanız yayımlandı. Bunun aslı astarı nedir?
Kesinlikle böyle bir açıklamam olmadı. İzmir ziyaretimizde, sadece bir göçmen” Bulgaristan burada doğan gençlere Bulgarca öğretmek için kaynak ayırıyor mu?” diye bir sorusu oldu. Bende bu doğrultuda beyanat verdim. Fakat yerel bir gazeteci, benim sözlerimi çarpıtarak, “İzmir’deki göçmenler Bulgarca öğrenmek istiyor” olarak yansıttı.
Kırcaali’de her saat başı polis karakolundan marş sesinden sonra çıkan “dan, dan…” yüksek desibelli kilise çanına benzer sese ne diyorsun?
Bu eski dönemden kalma uygulamalar, çağımıza uygun değildir. Merkezde yaşayan vatandaşlar, birbirlerine bundan rahatsız olduklarını ve tatillerde dinlenemediklerini bana iletiyorlar. Bulgaristan’ın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur. Bu etnik grupları, birbirine düşürme gayretidir. Bunun da ne Bulgaristan’a, ne de Kırcaali’ye bir faydası yoktur, hatta zararı vardır.
Kırcaali camisindeki ezan sesinin kısılmasına ve bir sokak öteden duyulmamasına ne diyorsun?
Ezanın sesi kısılacaksa, kiliselerdeki çan seslerinin ve polis merkezindeki marş ve senin tabirinle “dan dan” sesinin desibellerinin de ayarlanması gerekiyor. Gereksiz gösterişin hiç kimseye faydası yok.
Ateist olduğunuz biliniyor, fakat Cuma namazları öncesi veya sonrası sık sık Kırcaali camisinin önünde görünüyorsun. Caminin önüne yalnızlığını gidermek için mi, yoksa istihbarat toplamak için mi geliyorsun?
Ben ateist sayılırım, çünkü ibadet etmem. Ben caminin önüne insan görmeye gidiyorum, yani tanıdıklarımı görmeye gidiyorum.
Daha önce DS ajanı oldun mu, şimdi ise DANS’ a şu veya bu amaçla çalışıyor musun veya sohbet arasında da olsa bilgi veriyor musun?
Ben hiçbir zaman DS ajanı olmadım. Şimdi sohbet halinde de olsa, hiç kimse hakkında DANS’a bilgi vermiyorum. Tabi ki DANS’ ta çalışan çocukları tanıyorum, o kadar.
Babanın imam olduğu biliniyor. Sen hiç namaz kıldın mı, Fatiha süresini biliyor musun?
Ben babamın kuran okuma sesleriyle büyüdüm, fakat hiç kimse bana, “şu Fatiha süresini öğren” demedi ve dolayısıyla bilmiyorum. Evimde Kuran- i Kerim kitabı var.
Vasil Levski’nin idolün olduğunu açıklıyorsun. İsim değişikliğinde ismini Vasil Kunçev değil de, neden Vladimir Romanov koydun?
Levski, Bulgaristan’daki eşitlik konusunda söylediği sözlerden dolayı, benim idolümdür. Ben ismimi, Rus ismi olduğu için Vladimir Romanov koydum, çünkü daha sonra Bulgaristan’da herkes Rus ismi taşıyacaktı; sülaleme, eşime ve çocuklarıma da Rus isimleri koydum.
Bulgaristan’ın geleceğinden umutlu musun?
Hayır. Gençler Bulgaristan’dan gidiyor ve bir daha dönmüyor. Bu da yanlış devlet politikalarından kaynaklanıyor.
Kızıl Nazmi’yi, namı diğer Romanov’u severseniz veya sevmezsiniz, görüşlerine katılırsınız veya katılmazsınız, fakat onun söylediklerini birçok insanın cüret edip de dillendiremediği de bir gerçektir.
Bulgaristan’da senelerdir totaliter rejime ve daha sonraki DS rejimine senelerdir hizmet eden Kızıl Nazmi gibi birisi dahi asimile olmamışsa, bu demek oluyor ki, bazı patriyotar(vatan sevici) çevrelerin gayretleri boşunadır!
Söyleşi ve yorum: Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.