DOLAR 36,2682 0.06%
EURO 37,9926 -0.11%
ALTIN 3.396,910,59
BITCOIN 3461126-0.7947%
Kırklareli

KAPALI

13:23

ÖĞLEYE KALAN SÜRE

Türk milliyetçisi değil, insan hakları savunucusuyum!

ABONE OL
14 Nisan 2016 16:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Senelerdir yazdığım yazılardan dolayı, bazı çevreler benim için, “Türkçü, Türk milliyetçisi” gibi sıfatlar kullanıyorlar…

Ancak açıkça belirtmek isterim ki, kemiklerimin iliklerine kadar kendimi Türk hissetsem de, hayatımın hiçbir döneminde etnik Türk milliyetçisi olmadım. Küreselleşen dünyada etnik milliyetçiliğin,- dar bir çevre dışında – hiçbir etnik grubuna uzun vadede yarar sağlayacağını düşünmüyorum.

Hatta “milliyetçiyim” diyerek ve milli kahramanların arkasına sığınarak, “benim idolüm şu milli kahramandır, bu milli kahramandır” diyerek bir yerlere gelmeye çalışanlardan ve bunu geçim kaynağı yapanlardan nefret ediyorum!

Farklı etnik grubundan olan birisinin karşısına çıkıp, “ben Türk milliyetçisiyim” dersen, o da çıkar, “ bende falanca etnik grubun milliyetçisiyim” der… E, al sana “etnik barış…”

Onun için milliyetçiliğin etnik bazda değil de, ılımlı bir şekilde vatandaşlık bazında yapılması gerektiği düşüncesindeyim.

Gerek yazılarımda, gerek yaptığım haberlerde, Bulgaristan’ da yaşayan Türklerin ezildiğini, vatandaşlık haklarının çiğnendiğini, sömürge halkı olarak görüldüğünü; Anadil öğreniminin, kültürel, dini ibadet vs gibi haklarının kısıtlandığını belirtirken, milliyetçi duygularla değil, insan hakları ihlallerine ve sömürgeciliğe karşı olduğum içindir. Tabi ki bir Türk olarak, mensubu olduğum etnik grubun sömürge halkı olarak görülmesinden rahatsız olduğum için de…

Bazı insanlar sömürgeciliğin( Bulgarca’da buna kolonializım denir) sadece Afika’da olduğunu zannederler. Oysa sömürgenin daniskası Bulgaristan’ın Kırcaali bölgesindedir.

Kırcaali bölgesinde Türkler, sömürge halkı(Bulgarca’da buna kolonialen narod denir) olarak görülür.

Kırcaali’deki devlet kurumlarında çalışanların çoğu,  Kırcaali’de sömürgeci(Bulgarca’da buna kolonizator denir) rolüne bürünmüş, genelde ataları Doğu Trakya’dan göç eden etnik Bulgarlardır. Hatta bazıları bundan hiç rahatsızlık duymazlar ve nesillerdir bunun doğal hakları olduğunu düşünürler.

Balkan savaşından sonra ve daha sonra, Kırcaali bölgesinde sömürge halkı olarak kabul edildiği için,  Türklerin vakıf malları, mal varlıkları, tarlaları, ormanları ellerinden alınıp ya sömürgeci belediyeye, ya sömürgeci devlete,  ya da sömürgeci şahıslara verilmiştir.

Şu an Kırcaali’de çoğunlukta olmasına rağmen, sömürge halkı mensuplarının, yani Türklerin sadece % 10’una devlet dairelerinde çalışma hakkı verilmiştir. Bunların bir kısmı da kendi kültürünü yitirmiş,  sömürgeci kültürünü kabul etmiş ve sömürgeciliği normal karşılayanlardır.

Peki, sömürge valiliği( Bulgarca’da buna kolonialna guberniya denir) gibi çalışan 40-45 personellik Kırcaali valiliğinde bir elin parmaklarını geçmeyen bu Türk asıllı çalışanların arasında kimler vardır?

İktidardaki GERP partisinin birkaç sene önce,  Balkan savaşında Kırcaali’yi işgal(Bulgarca’da buna okupirane denir) eden  ve daha sonra binlerce sivil Müslüman Türk’ün katledilmesine vesile olan general Delov’u, Kırcaali fahri hemşerisi yapılması için başlattığı imza kampanyasına imza atan,  ilk önce Vali Yardımcısı daha sonra Maliye Bakanı Yardımcısı yapılan Fevzi Bekir,  yine aynı generalin fahri hemşeri yapılması için kapı kapı dolaşarak imza topladığı için Vali Yardımcısı yapılan Selviye Ahmed gibileri… Yani sömürgeciliği getiren işgali destekleyenler… Burada belirtmek isterim ki, bu imza kampanyasını desteklemeyen, zaten az sayıdaki Türk asıllı memur, daha sonra çeşitli bahanelerle iktidardaki GERP partisi tarafından işten atıldı.

 60-70 kişinin çalıştığı ve maaşların da Bulgaristan ortalamasının üstünde olan  Kırcaali Bölge Sağlık Kurumunda(RZİ- Regionalna Zdravna İnspektsiya) çalışan Türklerin sayısı da bir elin parmağını geçmez.  Bu kurumdaki diskriminasyon(negatif ayrımcılık) olayını defalarca yazdığımız için, birazcık da olsa rahatsız olmuş olacaklar ki, geçenlerde bu kurumun başına sözde “Türk asıllı” birini atadılar; adı da Viktor Kirçev… Bu şahıs, 1985 yılından önce Sunay adını taşıyormuş. Yani gerçek adını almayarak, sömürgeci kültürünü kabul etmiş birisi…

Bunun gibi onlarca örnek verilebilir.

Sömürgeciliğin izleri, Kırcaali sokaklarında da görebilir…

Örneğin Kırcaali sokaklarında protein gürbüzü bir çocuk, boylu postlu yetişkin bir kız veya delikanlı, protein gürbüzü bir kadın veya bir erkek görürseniz, onların yüzlerinin ve bedenlerinin böyle hayat dolu olmasında muhakkak bir Türk’ün alın teri, yani bir Türk’ün emeğinin çalınması vardır.

Çarpık bacaklı, kısa boylu, yüzünde protein izi olmayan bir çocuk, bir kız veya delikanlı, bir kadın veya erkek görürseniz, bunlar kesinlikle sömürge halkındandır, yani Türk’tür. Bunların yüzlerinde ve bedenlerinde, nesillerdir ezilmişliğin, sömürünün izleri vardır!

Senelerdir birileri, “Kırcaali hoşgörü şehridir” diye propaganda yapıyor.

Yukarıda saydıklarım mı “hoşgörü” veya onların tabiriyle “tolerantnost” veya aşağıda saydıklarım mı?

Kırcaali’de Müslümanların çoğunluk olmasına rağmen, bir camiye karşılık dört-beş kilise olması mı “hoşgörü?”

Kırcaali’deki Türkler, mekan sahibinin etnik kökenine bakmadan, her mekana giderken, etnik Bulgarların, Türklerin bin bir zorlukla açtığı mekanlara girmemesi mi “hoşgörü?”

Bazı etnik Bulgarların, Türkleri hala sömürge halkı olarak görmeleri mi “hoşgörü?”

Kırcaali’de bir Türk asıllı noterin olmaması mı, yeterli Türk asıllı avukatın olmaması mı,  “hoşgörü?”

Kırcaali’ de günlük Türkçe gazete, Türkçe radyo yayını olmaması mı “hoşgörü?”

Kırcaali, Koşukavak, Mastanlı, İridere gibi merkezlerde tek bir çocuğun Türkçe öğrenim görmemesi mi “hoşgörü?

Vs, vs, vs…

Yazımı, hayatını Batı Trakya Türklerinin özgürlüğüne adamış olan Sadık Ahmet’in şu sözleriyle bitirmek istiyorum:

“Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum. Ben bir Türk‘üm ve öyle kalacağım. Bu mesajımla Batı Trakya azınlığına sesleniyorum ve Türk olduklarını unutmamalarını söylüyorum. HAKLARIMIZI birgün mutlaka alacağız.”

“Benim önüme bir tabak iyi yemek koyup da boynumdan istedikleri yere çekeceklerse, dağdaki zayıf kurt gibi yaşamayı, o hali vakti yerindeki köpeğinkine tercih ederim.”

Evet! Haklarımızı birgün mutlaka alacağız!

 

Durmuş Arda

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.