Bulgarstan’daki asimilasyon politikalarına karşı yapılan 24 Aralık 1984 ilk Tosçalı, 26 Aralık’ta 17 aylık Türkan bebeğin ve iki yetişkin Türk’ün şehit edildiği Yurtçular, 27 Aralık’ta yine şehitler verdiğimiz Mastanlı başkaldırıları biliniyor. 1984 yılında, Kırcaali merkezde yapılan başkaldırı ise, pek bilinmiyor.
Kırcaali merkez başkaldırısı kahramanlarından birisi olan Ferdiye Seidahmed ile, DOST partisinin ilk Genel Kurulunda tanışıyoruz. Daha genç yaşlarda hayatın kendisine vurduğu darbelere, eşinin sağlık sorunlarından dolayı üç çocuğun tek başına büyütmenin ve onlara iyi bir er eğitim sağlamak için birkaç işyerinde çalışmasına rağmen, hayata küsmeyip, hayat dolu birisi olması gözlerden kaçmıyor.
Üç sene önce, yine Kırcaali başkaldırısı kahramanlarından birisi olan Salim Türkoğlu ile bir söyleşi yaptığım için, Ferdiye’nin hikayesinin bir kısmını biliyordum. Yine de kendisiyle bir söyleşi, yapma ihtiyacı duydum. Sağ olsun ricamı kırmadı, söyleşi yerine 28 yaşındaki kızıyla geldi ve söyleşiye başladık:
Ferdiye hanım, 1984 Kırcaali başkaldırısı fikri nerede ve ne zaman alındı?
O zaman daha 18 yaşımı doldurmamıştım, lise öğrencisiydim. Kırcaali’de Gülnaz ve Hasine ismli iki kız arkadaşımla bir evin odasında kiracıydık. Aynı evin diğer bir bölümünde ise yetişkin olan İsmet Abdullah ve Salim Türkoğlu kalıyorlardı kiracı olarak. 1984 yılının sonunda Bulgaristan’da yaşayan Türklere karşı girişilen asimilasyon politikalarından hepimiz rahatsızdık. 24 Aralık günü, hepimiz toplanarak, “ne yapabiliriz” diye tartışmaya başladık ve bu durumu İngiltere Büyükelçiliğne bildirme kararı aldık. 26 Aralık günü, dört arkadaş, Eskizağra üzerinden (çünkü Filibe’den yollar kesilmişti) Sofya’ya ulaşarak İngiltere Büyükelçiliği’nden siyasi sığınma talebinde bulunduk. Büyükelçi çalışanlarına, bize karşı uygulanan soykırım ve asimilasyon politikalarını anlattık. Bizi dinlediler, fakat “bu çağda böyle bir girişimin olamayacağını” söyleyerek, inanamadılar. Noel günleri olduğu için, Büyükelçinin orada bulanmamasından dolayı, siyası sığınma konusunda bir karara varamadılar ve bizde aynı gün Kırcaali’ye dönmek zorunda kaldık.
Sofya’dan döner dönmez, 29 Aralık’ta büyük bir protesto mitingi için halka çağrı yapmaya karar verdik. Bunun için bazıları daktiloyla, bazıları el yazısıyla iki bin kadar mitinge çağrı afişi hazırlama kararı aldık. Gülnaz’ın ablası daktilocuydu, ondan ablasının daktilosunu alması için ricada bulunduk. Ablası da iyi niyet göstererek bize daktilosunu verdi. Bir gece sabahlara kadar bildiri yazdım. Bildiri şöyleydi:
“Türk kardeşler,
29 Aralık Cuma Günü, Kırcaali parti (Bulgaristan Komünist Partisi) binası önünde, Türk isimlerimizi geri almak, bize karşı uygulanan politikaları kınamak için, protesto mitingine davet ediyoruz.”
Daha sonraki günlerde doğduğum Ambarcılar(Jitnitsa) ve civar köylerde yazdığım bildirileri köylülere dağıttım. Bildiri dağıtırken komik anılarım da var. Sabah karanlığında, komşu köylerden adamın birisi, eşekle ormandan odun taşıyormuş, beni görünce korkudan eşeğini bırakıp kaçtı…
29 aralık günü, yani protesto günü nasıl geçti?
Miting günü, parti binasının (şimdiki Belediye binası) önündeki parkta toplanmaya başladık. Bir kaç bin kişi toplanmıştık ki, parkın diğer tarafındaki askeriyeden çıkan BTR araçları, parti binası önündeki motorlu araçlara kapalı ana caddeye dizildiler, bizi ve toplanma yerine gelen tüm yolları ablukaya alıp, çoğalmamızı önlediler. Bu durumda yapacak bir şeyimiz yoktu, bir kaç slogan atarak dağılmak zorunda kaldık.
Ne zaman tutuklandınız?
Yılbaşından hemen sonra, Ambacılar’daki evimiz, “Çervenite bareti” (Kırmızı kepli) denilen askerlerce otomatik silahlarla basıldı, elbise değiştirmeme fırsat vermeden beni tutukladılar. Kırcaali karakolunda üç ay nezarette kaldım. Nezarette sadece bir battaniye, bir de plastik kova vardı ihtiyaç gidermek için. Battaniyeyi de her zaman kullanma hakkım yoktu. Bana bir ay iç çamaşırı vermediler, bir ay da tırnaklarımı kesme hakkı vermediler. Her gün sorgu, sorgu… Ben her şeyi inkar ettim, fakat bazı akrabalarım ve komşularım benim bildiri dağıttığımı doğrulamışlar. Babam her gün karakola gelip nerede olduğumu soruyormuş, bilgi vermiyorlarmış, ancak bir ay sonra nezarethanede tutulduğumu bildirmişler. Bir gün nezarete birisi geldi ve “senin ismin artık Eleneora” dedi ve elime vermeden yeni isimli kimliğimi gösterdi. Üç ay sonra mahkeme, 300 Leva kefaletle serbest bırakılmama karar verdi. Babam o gün yanına o miktarda para almamış, beni bir an çıkarmak için, köye gidip vakit kaybetmesin diye bir arkadaşından borç istemiş. Arkadaşı da, “Böyle cesaretli kızın olduğu için seni kutlarım, davamız için 300 Levanın lafı mı olur” demiş ve çıkarıp vermiş.
Nezaretten çıktıktan sonra en ağrıma giden şey bazı insanların benden çekinmeleri ve şimdiki Hak ve Özgürlükler Hareketi ( DPS) Karagözler(Çernooçene) Belediye Başkanı Aydın Osman’ın babamla bana Türkçe konuştuğumuz için beş Leva ceza kesmesi oldu. O zamanlar onun koluna bir kırmızı bant verip, otryadnik( rejimin sivil milisi) yapmışlardı.
“Mahkeme” süreci nasıl geçti?
Mahkemeye bildiri dağıttığım 30-40 kişi getirmişler şahit olarak. Bana 4 sene hapis cezası verildi, İsmet Abdullah’a 16, Salim Türkoğlu’na 6.5, Gülnaz’a 3 yıl hapis cezası verdiler. Temmuz ayında gelen teslim olma yazısında,“Üç gün içinde teslim olman gerekiyor” yazıyordu. “Bir an önce gideyim, yatıp döneyim” düşüncesiyle, yazıyı aldığımın ertesi günü teslim oldum. Teslim oldum, fakat beni hemen cezaevine göndermediler, “ başka mahkum da gelecek” gerekçesiyle bir gün daha Kırcaali’de nezarette tuttular. Ertesi gün, birçok suçtan sabıkası olan erkek birisi ile birer kollarımızı bir kelepçeyle kelepçeleyerek bir polis nezaretinde otobüse bindirdiler. Her nedense yolun yarısında olan, hiç yemek vermeden birkaç gün Kayacık(Dimitrovgrad) polis karakolunda tutma gereği duydular. Cebimde 70 Leva var, bir sandviçe hepsini verebilirdim. Birkaç gün sonra, Gülnaz arkadaşımı da getirdiler, o verilen sürenin son günü teslim olmuş. Gülnaz’ı ilk gördüğümde, “Üç gündür açım, yanında yemek için bir şeyler var mı?” diye sordum. Bereket yanında bir- iki gofret varmış. Daha sonra Gülnaz arkadaşımı da alarak, yeniden bir otobüse bindirdiler. Sabıkalı mahkumu Eskizağra’da bırktıktan sonra, Gülnaz ile beni İslimne(Sliven) kadın cezaevine teslim ettiler.
İslimne kadın cezaevindeki en kötü anınızı anlatır mısınız?
Bana “Strog rejim” denilen sıkı rejim cezası verilmişti ve yakınlarımla altı ayda bir görüşme hakkım vardı. Annem ilk görüşmeye geldiğinde bana bir kelime söyleyemedi, çünkü Türkçe yasağı vardı, annemde Türkçe’den başka dil bilmiyordu, ben bir şeyler söylesem de o sadece sustu, çünkü aramızda hep gardiyanlar vardı. Annemler gittikten sonra boğazıma bir şey düğümlendi ve günlerce yemek yememi engelledi. Bunu gören cezaevi sorumlusu kadınlardan birisi, “Sen kendini üzme, annen bir dahaki sefere geldiğinde, ben size kendi odamı tahsis edeceğim, aramızda kalma şartıyla annenle istediğin kadar Türkçe konuşabilirsin” dedi. Ondan sonra, boğazımdaki düğüm yavaş yavaş çözüldü ve gerçekten daha sonraki görüşmede tahsis edilen odada, hem de Anadilim Türkçe ile, annemle doya doya konuşabildim.
Cezaevine kaç yıl kaldınız?
Dört yıl hüküm giymeme rağmen, cezaevinde iki yıl kaldım. Her nedense cezamın bir kısmını düşürdüler. Cezaevinden çıktıktan 15 gün sonra da, Karagözler’deki bir konfeksiyon atölyesinde mecburi olarak bir işe yerleştirdiler.
Hiç yok yere iki yıl cezaevine tıkılmanız sizden neleri aldı?
Ben başarılı bir öğrenciydim, Lise eğitimimi tamamlamadığım için, Üniversite hayallerim suya düştü, Daha sonra lise diplomamı alsam da, muhasebeci olarak çalışma fırsatım hiç olmadı. Benim gençlik yıllarımı ve hayallerimi çaldılar.
Demokrasi(!) geldikten sonra, bu haksız ceza için bir tazminat aldınız mı?
Bir miktar para verdiler, o parayla da bir buzdolabı alınamıyordu.
Başka söze gerek var mı bilmem. İşte Bulgaristan demokrasisi budur. Reşit olmayan bir kız çocuğunu, sadece kendi kimliğini çalmaya çalışanlara karşı bildiri dağıttığı için, azılı katil ve hısız kadınların koğuşunda iki yıl yatıracaksın ve daha sonra verdiğin tazminat, bir buzdolabı alacak kadar bile olmayacak…
Bir kız çocuğunun gençliğine ve hayallerine karşılık… Bir buzdolabı!
Yorum ve söyleşi: Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.