Bulgaristan’daki totaliter rejimi döneminde, Bulgar Komünist Partisi saflarında bir yerlere gelmeye çalışanlar, ateizmi o kadar benimsediler ki, ölen kendi öz babalarının cenaze namazını kıldırmadan, kefensiz defnedenler oldu. Örneğin benim doğduğum Tosçalı köyünde, Ramadan Osmanov(Arabın Ramadan) isimli bir bölge komünist parti sekreteri, daha 70’li senelerde ölen babasının cenaze namazını kıldırmadı ve kefensiz defnettirdi. Oysa dönemin totaliter rejiminin başı olan Todor Jivkov, kendi kızı 1981 yılında öldüğünde haçla, papazla defnettirdi. Anlaşılan 70’li senelerde, ateizm propagandası vardı, fakat din konusunda fazla kısıtlama yoktu, buna rağmen birileri kraldan kralcı olmaya çalışıyordu…
1985 yılının ilk aylarında, – Bulgaristan’daki Türklerin asimile edilmek için zorla Hıristiyan- Slav isimleri verildiği aylar – Türkçe ve Bulgarca çıkan “Yeni Işık- Nova Svetlina”( 31 Mart 1985 tarihinden sonra ismi sadece “Nova Svetlina” ve sadece Bulgarca yayın yapmaya başladı) gazetesinde, Mehmed Hocov isimli bir muallim yoldaş, üst başlığı “İdeolojik eğitim”, alt başlığı ise, “Ateist görüşlü öğrenci yetiştirmek” olan din karşıtı bir makale yazıyor.
Bulgarca’dan Türkçe’ye çevirmiş olduğum bu Mehmed Hocov’un makalesine bir göz atalım:
“Genç nesli ailevi ve muhafazakar yaşayış tarzı ve dini fanatizmden tümüyle kurtarmak, öğrencilerin ateist görüşleri benimsemeleri için, öğretmenin, üst derece eğitim kurumlarında toplum bilim ve psikoloji derslerinde eğitim öğretim çalışmaları açısından önemli yer alıyor.
Öğretmen, dinin bilim karşıtı, gerici ve halk karşıtı özünü süreli olarak açığa çıkarabilen ve çıkarması gereken kişidir. Daha ilk toplumbilim dersinde Marksizm’in, işçi sınıfın, tüm ilerici insanların güçlü devrimci öğretisi ve mutluluk için mücadele eden milyonlarca insanın aklında ve gönlünde taht kuran bir ideoloji olduğunu söylerken, öğretmen, Karl Marks’ın meşhur “Din halkların afyonudur. Halkın hayali bir mutluluğu olarak dini ortadan kaldırmak, onun gerçek mutluluk isteğidir’ fikrinden alıntı yapmalı. Aynı şekilde Engels, ‘Din en ilkel çağlarda insanların, kendisi ve çevreleyen doğa hakkındaki cahilce, ilkelce fikirlerinden meydana gelmiştir’ diye tanımlar.
Bu doğrultuda bir öğretmen, öğrencilerine, dinin insan bilinci üzerindeki zararlı etkisi ile ilgili Marksist-Leninist klâsiklerin eserlerini önerebilir. Ders sırasında doğadaki ve toplumdaki ‘Nesnelerin ve kavramların ortak ilişkileri ve bağları’ konusu işlenirken sonsuz ve değişik olduğunu, doğadaki ve toplumdaki eşyalar ve kavramlar arasında bağ ve ilişkilerin mevcut olduğunu anlatır. Kavram ve olayların, kaderin veya herhangi bir ilahi gücün iradesiyle değil, belirli gerekli doğal kanunlarının oluşmasıyla olduğunu anlatırız. ‘Sınıf ve sınıf mücadelesi’ dersinde Lenin’in sınıf tanımına dayanırız. Öğrenciler, öğretmenin yardımıyla sınıfların ‘her şeye kadir olan bir gücün’ ürünü değil, toplumsal-ekonomik ilişkilerin ürünü olduğu mantıksal sonucuna varır. Ben öğretim çalışmalarımda kilisenin, zenginlerin ve fakirlerin ‘Tanrı tarafından verildiği’ dogmasını yıkmayı amaçlıyorum. Ve hemen ardından sosyalizmde halkın fikrî ve siyasi birliği için nesnel şartların olduğunun altını çiziyorum. Yoldaş Todor Jivkov, Sosyal Bilimler Akademisi’nde dinleyici ve eğitmenler ve Bulgar Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi’nin sosyal idaresi huzurundaki ilk dersinde ‘Toplumsal gruplar arasındaki farklar daha fazla azalıyor, sosyal homojen topluluğa geçiş için reel şartlar oluşuyor’ dedi.
Siyasi, hukukî, ahlâki, sanatsal ve dini görüşlerimi derince analiz ettiğim ‘Kamu bilinci oluşturma’ dersi, ateist terbiyeli öğrenci yetiştirmede çok işe yarıyor. En etraflıca dinin gerici ve insan düşmanı özü üzerinde duruyorum. Bunun ardından Yeni Işık gazetesinden bazı makaleler okutarak çocuklara ‘Dinin kökeni’, ‘Din ve çağdaş ideolojik mücadele’, ‘İslâm ve kadın’ konuları üzerine yazılı yorum yaptırıyorum.
Din, özünde insan sevincinin ve refahının bir düşmanıdır. Sadece acizliği, yoksulluğu, körü körüne itaati ve acıyı öğretiyor. Tanrıya olan inanç insana olan inancı öldürüyor, insanı kuklaya, hayali Tanrıların oyuncağına dönüştürüyor.
Bazı öğrencilerin günlük hayattaki din fanatizminin ve muhafazakarlığının kesin aşılması için, toplum bilim ve psikoloji öğretmeninin derin argümanlı ve inandırıcı ideolojik bir mücadele yürütmesini gerektiriyor.”
Biz, totaliter rejimi döneminde Bulgaristan’da doğanlar, gerek İlköğretim, gerek Lise, gerek sokakta, gerek çalıştığımız işyerlerinde, hep din karşıtı böyle propagandalarla yetiştik. Bazılarımız bunu kabullendik ve dinden uzaklaştık, bazılarımız ise, kesinlikle kabul etmedik. Fakat istisnalar olsa da çoğumuz, dini ibadetlerimizi yerine getiremesek de, camilere bayramdan bayrama gitsek de, her köyde camimiz olmasından gurur duyduk, İslam dinine saygıda kusur etmedik. Çoğumuz, yetiştiğimiz ortamı da göz önünde bulundurarak, Allah’ın büyüklüğüne sığındık.
Aramızda İslam dinine saygısızlık yapanlar, alay edenlerde de az değildi…
Örneğin Kırcaali camisinin birkaç metre ötesinde, domuz eti köftesi ızgarasından çıkan dumanların ve kokusunun cami içine doğru girmesini sağlamak, İslam dinine yapılmış bir saygısızlıktır, alaydır. Yine örneğin, alkollü içki, kumar veya başka kötü alışkanlıkları olan İmam Hatip Lisesi mezunu birisinin imamlık yapması, bu kötü alışkanlıklar hakkında Cuma hutbesi vermesi, bu kötü alışkanlıklardan vazgeçmek isteyen birisi için ne kadar inandırıcı olabilir, bu İslam diniyle alay etmek, saygısızlık değil midir?
Bu konulara girdiğim için birçok insan, benim çok dindar, dini bütün insan olduğumu düşünüyor. Oysa öyle değil… Rahmetli babam, beş vakit namaz kılan, dindar birisiydi, bana para vererek “Elham” ve “Kulhuvallahu” (Bunların “Fatiha” ve “İhlas” süreleri olduğunu, 27 yaşında Türkiye’ye göç ettiğimde öğrendim) sürelerini ezberlettiğinde 9-10 yaşlarındaydım. Türkiye’ye göç ettiğimde birkaç namaz süresi ve duası daha öğrendim, onun için pek dini bilgi sahibi olduğum söylenemez. Onun için de hiçbir zaman dini fetva vermedim. Bulgaristan’daki çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda, bir şeyden korktuğumda hep Fatiha süresini okurdum ve sadece bayram namazlarına gittim. Türkiye’de, işte olmadığım zamanlarda bayram namazlarını hiç kaçırmadım, ara sıra da Cuma namazlarına gittim. Emekli olduktan sonra ise Cuma namazlarını kaçırmamaya çalışıyorum, ara namazlarını da ara sıra kılıyorum. Yani görüldüğü gibi, dini bütün birisi değilim, birçok insan gibi her zaman da nefsime hakim olamıyorum, yine de Allah’ın büyüklüğüne sığınıyorum.
Dini bütün olmasak da, zaman gelir hepimiz Allah’a sığınmak zorunda kalabiliriz… Totaliter rejimi döneminde, ibadet edilmesin diye cami önlerinde nöbet tutanları, hatta ölen babalarını cenaze namazsız, kefensiz defnedenleri, şimdi Cuma namazlarında gördüğümüzde, hepimiz ibret alıyoruz.
İşte, ibret verici bir örnek daha:
Bundan 15-20 sene önce, Türkiye basınında penis konusunda yazılar yazdığı için “penis yazarı” olarak anılan ve kendisinin ateist olduğunu açıkça belirten Serdar Turgut isimli bir köşe yazarı vardı. Serdar Turgut, 14-15 sene önce, bir gazetenin genel yayın yönetmeni yapıldı, fakat birkaç ay sonra bu sorumluğu kaldıramadı ve beyin kanaması geçirdi. Bir müddet tedavi gördükten sonra toparlandı ve daha sonra kendisiyle yapılan bir röportajda, “New York kitabında ateist olduğunu yazmıştın?” sorusu sorulduğunda, şu cevabı veriyor:
“Evet. Ateistim zannediyordum. Şu anda böyle oldum. Bunun nedeni de hastalığımdır. Çünkü çok korktum. Bir anda bir baktım, ne yürüyebiliyorum, ne kolumu kullanabiliyorum. Dehşet verici bir şey. Sonra aştık onları; ama bayağı güç bir süreçten geçtik. Dinin, dua etmenin bana çok yararı oldu. Tekrar düşündüm olayları. İçimde güç alacağım yerler aradım. Ve duanın gücünü keşfettim. Allah’tan yardım istedim. Şimdi her şeyi istiyorum O’ndan. Gazete yaparken de, adımımı atarken de. Kurban kestim hayatımda ilk kez. (Ağlıyor) Ve benim Salim Taşçı abim vardır Ankara’da. Kendisi hem dindar, hem Atatürkçü bir insandır. Dini çok güzel yaşar. O bana bir dua yazdı. Okuyorum ben. Kurban keserken de okudum. Şu anda sol elimde zayıflık var. Normale dönüş zaman istiyor. Biraz sabretmeyi bilmek gerekiyor…”
Bilemiyorum, ateizm konusunda başka söze gerek var mı?
Yukarıdaki makaleyi yazan Mehmed Hocov’un kim olduğunu bilmiyorum.
Umarım, ona da bir musibet, İslam dinine saygı ve Allah’a sığınma vesilesi olmuştur!
Durmuş Arda
Not: Bu sabah(19.01.2019), Serbest Korkmaz isimli bir Facebook üyesi, Ardinski glas grbunda, “Durmuş Arda lakin burada büyük bir iftira atmış ve rezil olmuş. Mehmet Hocov k.i.n onun sandığı DOST’an Mehmed Hoca değil, Şumnu’dan bir tarih öğretmeni. Simdi napcaz ? “diye yorum yapmış…
Bende kendisine şu cevabı yazdım:
“Serbest Korkmaz, hiçbir yazımda öyle bir iddiada bulunmadım. Yazdıklarımı yeniden gözden geçir, lütfen. Mehmet ismi, sadece Mehmet Hoca’da değil herhalde…”
Mehme(d) Hoc(ov)’u, herhangi bir Mehme(t) Hoc(a) veya başka bir Mehmet isimli birisiyle ilişkilendirmediğimi, tüm okuyucularıma bildirmek istiyorum
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.