Memleket, her ne kadar ülke anlamına gelse de, Türk insanı, memleket kelimesini genelde doğduğu bölge için kullanır.
İnsanlar yeni tanıştıkları birisine genelde “Memleketin neresi?” diye sorarlar. Bana “Memleketin neresi?” diye sorulduğunda “Kırcaali” derim.
Başka memleketleri bilmem, fakat benim memleketimin garip bir halleri var:
Benim memleketimde 1984- 1989 yıllarında insanlara asimilasyon politikası uygulanır, binlercesi işkence edilir, yüzlercesi çeşitli zulüm kamplarına sürülür, fakat bu zulmün sorumluları açıklanıp yargılanmaz. Memleketimde yine aynı dönemde onlarca insan hunharca öldürülür, hatta bunların arasında 20 aylık bir bebeğin de bulunmasına rağmen, bu cinayetlerin failleri, arkalarında hala derin bir güç olduğu için deşifre edilip yargılanmaz…
Aynı dönemde zulmün bir parçası olarak bilinenler ise,- arkalarında siyasi güç olduğu için – elini kolunu sallaya sallaya ortalıkta dolaşmaktadırlar ve bazıları da sanki ödüllendirilmiş gibi hala imtiyazlı durumdadır…
Memleketimde hala polis tarafından evlere gece yarısı “yanlışlıkla” baskın düzenlenir, aile fertleri tartaklanır, fakat “yanlışlığın” sorumlularına takipsizlik verilir…
Bu konularla ilgilenmesi gereken memleketim milletvekillerinin ipleri liderin, liderin ipleri ise kimin elinde olduğu meçhul…
Memleketimin garip halleri say say bitmez:
Memleketimin çocuklarının, anadillerinden Türkçe olmasına rağmen; Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk gibi nice yazarların eserlerini; Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Can Yücel gibi nice şairlerin şiirlerinin orijinallerini okuma hazzından yoksun bırakılmıştır. Memleketimde Türkçe, her ne kadar seçmeli ders olsa da, memleketimin insanını temsil eden siyasi idare bu konuda duyarsız olup, Türkçe eğitimi, sadece göstermeliktir ve aynı dilde eğitim yapılmaması için çeşitli engeller çıkartılmaktadır. Örneğin 1993 yılından beri Türkçe ders kitabı basılmadığı için, memleketimin çocuğu anadilinden yoksun bırakılmaktadır…
Memleketimin genci, üniversitede okumak yerine, Batı Avrupa’da gurbet hayali kurmaktadır…
Memleketimin kadını, çok az bir ücretle çalışır, gurbet eli gözler…
Memleketimin erkeği, gurbet ellerde hayat tüketir…
Memleketim aydını, başka ülkelere kovulmuş, kalanlar ise halkı aydınlatmasınlar diye işsiz güçsüz, maddi imkansızlar içinde bırakılıp pasifize edilmiştir…
Memleketim zengini, sadece eski rejime yakın olanlara varlık edinme imkanı verildiği için, yatırım peşinde değil, sadece ihale peşindedir…
Memleketimin Müslüman’ı, özgürce ibadet edemez, cami yaptıramaz…
Memleketimin sürgünü, kendi memleketine turist gibi gelir gider, hiçbir vatandaşlık hakkından yararlanamaz, seçme- seçilme hakkı da yoktur, vatandaşlık hakkı ise sadece bir pasaporttan ibarettir…
Kısaca:
Memleketimin insanı, hak aramaz, yıllarca uygulanan çeşitli sindirme politikaları ile gerçekten sinmiş durumdadır…
Memleketimin birçok insanı, 30-40 sene çalıştırılıp, yine ufak tefek yardımlara muhtaç bırakılmıştır! Che Guevara’nın şu sözleri, benim memleketim insanı için de geçerlidir:
“Muhtaç ettirip, yardım etmek, planlanmış cinayettir!”
Memleketim!…
Nazım Hikmet, “Memleketim” başlıklı şiirinin son mısralarında, memleketinden sürülmüş veya memleketinde oturup, memleketini yaşayamayanlar için ne güzel ifade etmiş:
“…Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim…”
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.