Yazımın asıl konusuna geçmeden önce, Fetullahçı yapılanması ile ilk münasebetimi yazmak istiyorum:
1989-2009 yılları arasında, sürekli Türkiye’de oturmama rağmen, bu cemaat mensuplarıyla hiç münasebetim olmadı.
2009 yılının başında Türkiye’den emekli olduktan sonra, gerek Kırcaali Haber, gerek Ajans bg, gerek kendi çıkardığım Kırcaali Ses gazetesindeki yazılarımdan ve haftanın en az üç gününü Kırcaali’de geçirmeye başladığımdan dolayı, Bulgaristan’da daha çok tanınmaya başlandım.
Fetullahçı yapılanmasıyla ilk temasım da Bulgaristan’da oldu…
Yanlış hatırlamıyorsam 2009 yılının Eylül ayında, Zaman Bulgaria gazetesinin o zamanki Kırcaali temsilcisi olan İdris Ali, beni telefondan arayarak, Kırcaali’de Türkçe yazılar yazan aydınları ve gazetecileri bir akşam sohbetine davet ettiğini söylediğinde, içimden, “Bende size, dünyanın her yerine Türk okulları açıyorsunuz da, Kırcaali’de niye açmıyorsunuz?” sorusunu sormak için bir fırsattır diye geçirdim. Davete Aliş Said, Resmiye Mümün, Nahit Doğu, Güner Şükrü ve ben katıldık. Tanışma faslından sonra İdris Ali’nin hoşsohbet, mülayim, cana yakın birisi olduğunu gördüğümde hayli şaşırdım. Ancak Bulgaristan’daki Türklerin ana dillerinde eğitim, ekonomik zorlukları gibi sorunlarından özellikle kaçındığı, siyasi konulara hiç girmek istemediğini tespit ettim. Türkiye’de Fetullah cemaati yemeklerine katılanlar için, “Maklübeye kaşık sallayanlar” tabiri vardır. İtiraf edeyim ki, bende ilk defa tencerede pişirilmiş etli pilav yemeği olan maklübeye, ilk ve son kez Kırcaali’deki bu davette kaşık salladım.
Bulgaristan’daki Fethullah cemaati mensuplarıyla ikinci temasım ise, İdris Ali’nin yerine Zaman Bulgaria Kırcaali temsilcisi olarak atanan, ne idüğü belirsiz ”gazeteci” Georgi Kulov ile oldu. O da ilk bakışta çok saygılı, mülayim birisi olarak görünüyordu, ara sıra Kırcaali merkezindeki kafelerde oturup, kahve içerek sohbet ediyorduk. Ancak 2015 yılının sonlarında, kendisinin bir açığını yakaladım. 2015 yılının Kasım ayında, Türk diyarı olan Kırcaali merkezinin belirli yerlerine şablon kullanılarak Bulgarca, “Bulgarca konuş” yazıları yazılmıştı. Kırcaali’de Türkçe veya Bulgarca yayın yapan tüm gazeteler ve internet siteleri bunu haber yapmıştı. Benim yönettiğim balkanlar24.com(https://www.arda-tuna.com/2015/11/22/kircaali-turk-diyarinda-bulgarca-konus-yazisi/) Türkçe ve Georgi Kulov’un yönettiği kardjali.bgvesti.net ise Bulgarca olarak bunu haber yapmıştı. Ancak bir ay sonra, daha doğrusu 24.12.2015 tarihinde, yani İsa’nın doğuşu sayılan Noel Yortusunda, Zaman Bulgaria Kırcaali temsilcisi Georgi Kulov, “Na Bıdni veçer Kırcali se osımna s nadpis: ‘Govori na Bılgarski’”(İsa’nın doğuşu gecesinden sonra Kırcaali ‘Bulgarca konuş’ yazısıyla uyandı”) başlığıyla, bunu yeni bir olaymış gibi lanse etti. Yani bu yazının İsa peygamber tarafından yazılmış gibi… Buna isterseniz “alçaklık”, isterseniz “provokasyon”, isterseniz “etnik gerilim yaratmak” yani ne derseniz yakışır… Ben şahsen “şerefsizlik” demiştim ve daha sonra kendisinden uzak durmaya çalıştım.
Zaten o dönemde Türkiye’deki FETÖ(Fetullahçı Terör Örgütü) yapılanmasının da iç yüzü yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı…
Aynı Georgi Kulov, 2016 Mayıs ayında, yani 15 Temmuz darbe girişiminden iki ay önce, benimde yöneticilik yaptığım ALTAY Derneğine, “Yalancı hak savunucuları, Bulgarlar ile Türkler arasındaki ilişkileri zehirliyor” başlıklı yazısıyla saldırdı(https://www.arda-tuna.com/2016/05/30/gazeteci-kulov-a-gore-dis-gucler-bulgaristanda-gerilim-yaratiyor/).
Bizde ALTAY Derneği olarak, provokasyon ve etnik gerilim yaratıyor gerekçesiyle kendisini Kırcaali savcılığına şikayet ettik(https://www.arda-tuna.com/2016/06/01/gazeteci-georgi-kulov-kimlerin-basin-tetikcisidir/). Ancak kendisi aynı gün, yönettiği sitedeki tüm yazıları silerek veya karartarak provokasyon yazılarının delillerini yok etti, dolayısıyla bizim şikayetimiz de takipsizlikle sonuçlandı…
Daha sonra, sipariş üzerine Müslümanlarla Hıristiyanların arasındaki sözde dostluğunu anlatan “Köprü” kitabını yazsa da, aynı Kulov’un, hayırlı birisi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Peki, 15 Temmuz (2016) gününden, yani FETÖ yapılanmasının, 251 kişiyi şehit ettiği ve 2196 kişiyi de yaraladığı Türkiye’deki en son darbe girişiminden sonra, aynı yapılanmanın Bulgaristan’daki “Zaman Bulgaria” gazetesinin akıbeti ne oldu?
Türkiye dış temsilcilerinden gelen baskılar sonucu, “Zaman Bulgaria” gazetesi kapatıldı, fakat “Haftaya bakış” adıyla yayına devam edeceklerini duyurdular. Yani bir nevi yılan gibi kabuk değiştirdiler. Ancak daha sonra “Zaman Bulgaria” gazetesinin eski kadrolarıyla Bulgarca “obzornews.bg”, Türkçe “bakıs.bg” olarak da internetten yayın yapmaya başladılar.
Bunların kendi yarattıkları haber çok azdır. Genelde Bulgaristan ve Türkiye’deki yayınlardan alıntı yapıyorlar.
Kuzey Bulgaristan kökenli Mehmet Yumer, eskiden “Zaman Bulgaria” gazetesinin olduğu gibi, bu sitelerin de yayın yönetmeni, Tayfur Hüseyinov ise, bu sitelerin “gazetecisi” olarak görülüyor.
Bulgaristan basınında, her ikiside kendilerini Türkiye uzmanı olarak lanse ediyorlar…
Onların yazılarında veya Bulgaristan görsel basınındaki yorumlarında, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Bulgaristan’a kaçan 7 FETÖ yanlısının Türkiye’ye iade edilmesini kınıyorlar ve bunların mağdur edildiğini belirtiyorlar. Onlar için Türkiye’deki yönetim, “Erdoğan rejimi” oluyor. Onlar için, 15 Temmuz girişiminden sonra, Türk ordusundan atılan FETÖ subayları “NATO yanlısı”, onların yerine atananlar ise “Avrasya yanlısı” oluyor. Onlara göre, “NATO yanlısı”(FETÖ yanlısı değil) subayların Türk ordusundan atılmasından sonra, Türkiye, komşularına karşı agresif politikalar yürütüyor; Suriye ve Libya’ya asker gönderiyor, Akdeniz’de “ mavi vatan” diye bir kavram çıkarıyor, KKTC(Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)’ni arka bahçesi olarak görüyor.
Örneğin Mehmet Yumer, Bulgarca yazdığı “Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nın arka bahçesi olacak mı?” makalesinde, Mehmet Efe Çaman diye birisinin şu görüşüne yer veriyor: “Kıbrıslı Rumların Yunanistan ile birleşme arzusu giderek Türkiye’nin hırslarını baltaladı ve 1960’larda adanın bağımsızlık hareketi başladığında, Kıbrıslı Türkler Ankara’nın önderliğinde örgütlendi ve bu bir argüman olarak kullanıldı. Askeri cunta, EOKA’nın (Kıbrıs Ulusal Mücadele Örgütü) takipçilerini harekete geçirdiğinde, KKTC için sayım başladı. 1974 yılında Türkiye, adanın yüzde kırkını işgal ederek böldü. Kıbrıslı Türkler Kuzey kesimde toplandı, Rumlar ise ciddi insan hakları ihlalleri altında Güney kesime sürüldü…
… Eskiden Türkiye, Batılı güçler tarafından istikrarlı bir NATO ortağı olarak görülüyordu. Ancak bugün Türkiye neo-Osmanlı ve İslam-faşist retoriği kullanıyor; Suriye’de IŞİD’in kalıntılarını destekliyor ve onları arka bahçedeki köpek gibi kullanıyor. Türkiye ayrıca, bu teröristleri Libya ve Dağlık Karabağ’ya göndererek, Suriye ve Irak’ın belirli bölgelerini kontrol altına almaya çalışıyor, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde yayılmacı politikalar izliyor. Dış politika konusunda, 70’li yıllardaki ve şimdiki Türkiye arasında benzerlikler bulmak çok zordur”
Mehmet Yumer, bu yazısında, Bulgar kamuoyuna Türkiye’yi agresif, karada ve denizde yayılmacı, terör destekçisi bir ülke olarak, Azerbaycan Türklerini ise , kendi askeriyle, kendi topraklarını korumayacak kadar aciz olduğu için, İŞİD teröristlerine muhtaç olarak lanse ediyor.
Mehmet Yumer, Mehmet Efe Çaman’ı özünden kopmuş bir FETÖ firarisi olarak değil de, saygın bir Kanada Üniversitesinin profesörü olarak tanıtıyor.
Ancak Mehmet Yumer, Çaman gibi birisinin, kendi DNA araştırmasını yaptırdığını iddia ederek ve %54’nün Anadolu- Ermeni, bir başka açıklamasında ise aile kökeninin Yunan- Giritli ve Yahudi olduğunu iddia edecek kadar alçalacak birisi olduğunu bilmez mi?
Mehmet Yumer, Türkiye’nin Suriye’ye, yaratılmak istenen bir terör koridorunu, İdil’e ise 4 milyonluk mülteci akınını engellemek için girdiğini, Akdeniz’de Uluslararası haklarını korumak için Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış hükümetini desteklediğini, Kıbrıs adasının üç garantör devletten birisi olduğunu, binlerce Kıbrıs Türkünün Rumlarca katledilmesinden sonra garantör ülke olarak müdahale ettiğini, Azerbaycan’ın kendi uluslararası topraklarını koruduğunu bilmez mi?
Biliyor tabi!
Ancak, Bulgaristan’daki eski rejimin “gazetecileri” gibi, o da FETÖ yapılanmasına satılmış.
Çünkü onlar da kendilerini “gazeteci” olarak lanse ediyorlardı, ancak rejimin propagandasından başka bir şey yapmıyorlardı…
Mehmet Yumer emrindeki diğer FETÖ yanlısı “gazeteci” Tayfur Hüseyinov ise başka bir alem…
Tayfur Hüseyinov’un Türkiye uzmanı kesilip, Bulgar etnik milliyetçilerin televizyonu olan skat tv’de Türkiye’ye ve Türklüğe senelerdir hakaret eden, aşağılayan, eski DS(eski rejimin gestaposu sayılan gizli servisi) ajanı olan, senelerdir “gazeteci” kisvesi altında İstanbul’da ajanlık yapan Stefan Solakov gibi birisiyle, bnr televizyonu programına çıkıp, Türkiye’yi aşağılamasına, söyleyecek söz bulamıyorum.
Tayfur Hüseyinov’da, yine FETÖ firarisi Ahmet Bozkuş’un yazılarından alıntı yaparak, cezaevindeki FETÖ mensuplarının “dramını” kaleme alıyor…
Ya sen bunların birer PKK ve FETÖ destekçisi olan Yunanistan ve Almanya gibi devletlere Türk devletinin kriptolarını satarak Türk milletine ihanetlerini, 15 Temmuz gecesindeki katliamlarını göremiyorsun da, onların cezaevindeki şartlarını nasıl görebiliyorsun?
Türk devletlerine ve Türklüğe ihanet eden FETÖ yapılanmasına hizmet edenler için daha birçok şey yazılır da…
Allah, kimseyi doğru yoldan şaşırtmasın!
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.