Son birkaç senedir Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi), Türk milletinin ve Türk devletinin bekası açısından tehlikeli politikalar yürüttüklerini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, -yürütme dışında- sözleri ve eylemleriyle yasama ve yargı organlarını da kontrolü altına almaya çalışması, Bakanlar Kurulu üyelerinin hemen hemen yarısının, Cumhurbaşkanlığına bağlı başkanlıkların, Merkez Bankası, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluşların, bürokrasideki kadroların çoğunun başına, kendisi gibi Karadeniz bölgesi kökenlileri ataması, Türkiye’nin bekası için garip bir yönetim biçimidir.
Muhalefet partilerin “beşli çete” olarak tabir ettiği, en çok devlet ihalesi alan beş işadamından dördünün yine Karadeniz bölgesi kökenli olması bir rastlantı olmasa gerek…
Şu an Türkiye’yi, Karadeniz bölgesi kökenlilerden oluşan bir kadro ağırlığı tarafından yönettiğini gerçeğinden yola çıkarsak… Türkiye’nin şimdiki durumundan, bu kadroların liyakati de tüm çıplaklığı ile ortada…
Bu durumda Merkez Bankasının içinin boşaltılması, devlet bankalarından verilen usulsüz kredilerin çoğunun Karadeniz bölgesi kökenli hemşerilere ve yandaşlara verilmesi ihtimali yüksektir. Dolayısıyla Türk ekonominin bozulması da buna bağlı olabilir; konut, yakıt, bazı temel mallarında çok yüksek artışlar, bazı temel gıda maddelerine ise % 100 ile % 300 arasında artışlar da buna bağlı olabilir.
Erdoğan, yürüttüğü politikalarla “orta direk” olarak tabir edilen memur, işçi, emekli, esnaf, küçük çiftçi gibi sabit gelirli sınıfı, geçim sıkıntısı çeken sınıf seviyesine düşürdü. Fakat akrabalarına, hemşerilerine, yandaşlarına özel imtiyazlar sağladığı bilinen bir gerçektir.
Böylece Erdoğan, Türkiye’ye Putin yönetimindeki Rusya, Aliyev yönetimindeki Azerbaycan, Berdimuhammedov yönetimindeki Türkmenistan modellerini getirmeye çalıştığını düşünüyorum.
Ancak Türk milletine bu modelleri kabul ettirmenin çok zor olduğu da bilinen bir gerçektir!
Bazı çevreler, “bir sonraki genel seçimlerde Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na aday olmayabilir” diyorlar.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına aday olmayarak, bir yerlere getirdiği bunca akrabasını, hemşerisini, bunca yandaşı yarı yolda bırakabilir mi?
Hiç sanmam!
6 Nisan 2022 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yeni seçim kanunu, bunun kanıtıdır.
Yani Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler, yasa gereği bu tarihten en az bir sene sonra olacak. Bu tarihten bir sene sonra ise Ramazan ayı…
Erdoğan’ın ve AKP’nin seçim propagandası için en sevdikleri kameri ay, Ramazan ayıdır.
Erdoğan’ın ve AKP’nin siyasi geçmişine dayanarak,- olağanüstü bir durum olmazsa- Türkiye’de genel seçimlerin 30 Nisan 2023 tarihinde yapılacağını tahmin etmek zor değildir…
Çünkü Erdoğan ve o zamanki Refah Partisi, 27 Mart 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığını ve diğer belediye başkanlıklarını, yerel seçimlerden iki hafta önceki Ramazan ayında verilen iftar yemeklerinde yapılan yoğun propagandalar sonucu kazanmışlardır.
Yine Erdoğan ve AKP, 24 Haziran 2018 tarihindeki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini, seçimlerden 10 gün önce biten Ramazan ayında verilen iftar yemeklerinde yapılan yoğun propagandalar sonucu kazanmışlardır.
Dikkat edildiyse, 2019 yılında AKP itirazları sonucu tekrarlanan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri de, Ramazan ayı bitiminden 20 gün sonraya getirilmişti. AKP, 2019 Ramazan ayında da bol bol iftar yemekleri vererek yoğun propaganda yapmıştı. Ancak Belediye Başkanlığını kazanan CHP adayı Ekrem İmamoğlu’da iftar yemekleri vermekten geri kalmamıştı…
2023 yılındaki Ramazan ayı, 20 Nisan günü bitiyor…
Erdoğan ve AKP, 2023 yılının yılbaşında asgari ücretlilere, memurlara ve en düşük emekli maaşlarına enflasyonun üstünde zam yapıp, Şubat ayında, 30 Nisan tarihinde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerini ilan edip, 22 Mart günü başlayacak olan Ramazan ayında bol bol iftar yemekleri vererek yoğun propagandaya başlamaları büyük olasılıktır.
Bu durumda, Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarsa hiç şansı yoktur. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu,- Erdoğan’ın aksine – Ramazan ve iftar yemeklerine yabancı birisidir.
Ramazan ve oruç geleneklerine bağlı Türk seçmeninin çoğu, Kılıçdaroğlu’nun birçok kez “iftar” kelimesini dahi hatırlamayarak, hık mık yaptıktan sonra “oruç bozma saati” dediğine tanık olmuştur.
Bu nedenle Ekmeleddin İhsanoğlu ve Muharrem İnce tecrübelerine de dayanarak, Erdoğan karşısında kazanabilecek en iyi Cumhurbaşkanı adayının Mansur Yavaş olduğunu düşünüyorum!
Çünkü Mansur Yavaş, Cumhuriyet değerlerine, Türk milletinin gelenek ve göreneklerine saygılı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığında gösterdiği dürüst ve başarılı yönetimle kendisini kanıtlamış birisidir!
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.