Geçen Ocak ayının sonunda, Türkiye Dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın Bulgaristan’a resmi ziyareti vardı.
Hakan Fidan’ın, Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri bakanı, Parlamento başkanı ile görüşmelerinde iki ülke arasındaki enerji, altyapı, ticaret, yatırım konularının ele alındığı ve ticaret hacminin 7 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarılması hedeflendiği belirtildi.
Fidan’ın Cumhurbaşkanı Radev ile görüştüğü salonun duvarlarının, 19. asırda Osmanlı idaresine karşı olup, Bulgaristan resmi tarihinde “yeniden doğuşçu” olarak tabir edilenlerin portreleri ile süslenmesi dikkatlerden kaçmadı. Osmanlı idaresi döneminde, soygun için girdiği bir evin 14-15 yaşındaki hizmetkarının boğazını keserek öldürdüğü için, delillerle çocuk katili olarak yargılanıp ve 1873 yılında asılarak idam edilen Levski’nin portresini belirgin bir şekilde, özellikle Hakan Fidan’ın burnunun dibinde veya başının üstünde duracak bir açıdan fotoğraflanması diplomatik bir skandal olsa gerek… Çünkü Bulgaristan dışındaki hiçbir medeniyet, çocuk katillerini yüceltmez!
Fidan, Bulgaristan muhalefet parti liderleri ve özellikle HÖH/D(p)S başkanlığından istifa eden Mustafa Karadayı ve aynı partinin eş başkanlıklarına aday olan Delyan Peevski ve Cevdet Çakırov ile görüşmesi dikkatlerden kaçmadı.
Bilindiği gibi Delyan Peevski, daha 70’li senelerde Abuzer Uğurlu ve sarı Avni olarak bilinen Avni Musullulu(daha sonra Ekşioğlu soyadını almıştır) ile Bulgaristan’dan Türkiye’ye silah ve sigara kaçakçılığı yapan eski DS(totaliter rejimin gestaposu) ajanı Angel Krıstev’in torunudur((https://www.arda-tuna.com/2023/12/19/hoh-dpsnin-basina-nur-topu-gibi-bir-lider-geliyor-delyan-peevski/).
Sarı Avni bir ifadesinde şunları söylemektedir:
“1970’te Bulgaristan’ın Sofya kentindeki “Park Otel”de Abuzer Uğurlu ile tanıştım. Uğurlu’nun Bulgaristan’da faaliyet gösteren ve Bulgar hükümetine bağlı olarak silah kaçakçılık işlerini organize eden Kintex şirketiyle işbirliği içerisinde oldum. Bulgar hükümetinin kaçakçılığa göz yumduğunu ve yardımcı olduğunu gördüm. Birlikte Bulgaristan’dan Türkiye’ye sigara ve silah sevkiyatı konusunda anlaştık, İstanbul’dan Varna’ya giden teknelerin ilk parti olarak sigara getirdik. Daha sonra 1970’te 600 7.65 milimetre çapında tabancayı, daha sonra 600 Baretta marka tabancayı, 1974’te 700 7.65 milimetre çaplı Çekoslovak yapımı tabancayı, 1975’te 600 Çekoslovak yapımı tabancayı, 1976’da 800 bin 7.65 milimetre çapındaki fişeği, 1977’de 500 bin 7.65 milimetre çaplı fişeği Türkiye’ye getirdik… Bu silahların bir kısmını Diyarbakır’da da sattık…”
Böylece 70’li senelerde Türkiye’de sağ, sol eğilimli idealist gençlerin birbirlerini katlettikleri silahların nereden geldiğini öğrenmiş oluyoruz. Nebi Yağcı(Haydar Kutlu), Behice Boran gibi “solcuların” ise, 70’li senelerden başlayarak, 80’li senelerin sonuna kadar, resmi olarak Bulgaristan Komünist Partisi tarafından para yardımı ile ödüllendirildikleri bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, 80’li senelerde Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon girişimi, onlar için “Bulgaristan’ın iç meselesi” sayılıyordu.
Bulgaristan totaliter rejiminin istihbaratı olan DS ve Türkiye’deki kaçakçıların işbirliği, 1981 yılındaki papa 2. Paulus suikastına kadar uzanıyor. Hatta bu işbirliğinin farkına varan Cemil İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu gibi gazetecilerin ve diğer aydınların katledilmelerinin arkasında, Türkiye’deki kaçakçıların olması, büyük bir olasılık…
Gazeteci Cengiz Erdinç, 20-25 gün önce şöyle bir tweet paylaştı:
Aynı Cengiz Erdinç, daha önce bir televizyon programında, “İstanbul’daki yeraltı dünyasını kontrol eden Karadenizli bir ailenin, Sofya’daki Vitoşa otelinde Bulgaristan istihbaratıyla anlaşma yaptı…” gibi bir şeyler söyledi.
En son Gök Türkler kitabının yazarı Sinan Ateş cinayetinden, Ayhan Bora Kaplan çetesi vs gibi yapılanmalar, Türkiye’de siyaset, mafya, ticaret üçgeninin hala yürürlükte olduğu görülmektedir.
Gerek Türkiye’de, gerek Bulgaristan’da, 2002 yılından beri dikkatimi çeken bir şey var… Her iki taraftaki “derin” yapıların HÖH/D(p)S partisini desteklemeleri…
Örneğin 2005 yılında, dernek başkanı olarak Bulgaristan’da yapılan genel seçimlerle ilgili Lüleburgaz’a seçim sandığı getirilme çalışmalarını bizzat ben yaptım. Seçim sandığı başkanları olan Bulgaristan Dışişleri bakanlığı mensuplarının açık açık HÖH/D(p)S için çalıştıklarını tespit ettim. Aynı partinin Karagözler’den(Çernooçene) gelen bir militanı, tüm okuma- yazma veya Bulgarca bilmeyen seçmenleri, tek tek seçim sandığının perde arkasına kadar eşlik ederek oy kullanmalarını sağladı. Bulgaristan’dan gelen bazı Bulgar asıllı sandık görevlileri buna itiraz etmeye kalkışsalar da, sandık başkanları tarafından susturuldular.
Türkiye’deki devlet kurumları da,- göçmen dernekleri aracılığıyla- aynı şekilde HÖH/D(p)S’ye destek veriyorlardı.
O zamanlar, “Bulgaristan’da Türklerin tüm hakları verildi, hatta Türk bakanlar, Belediye başkanları var, HÖH/D(p)S Türklerin haklarını koruyor” diye propaganda yaptılar.
Biz, Türkiye’deki göçmenler ise geçim derdindeydik…
Ancak daha sonraki 2006 yılında aynı çevrelerin, eski rejimin tek partisi BKP yöneticisi ve DS ajanı olan Georgi Pırvanov’un Cumhurbaşkanlığını desteklemek için oy istemeye geldiklerinde, ben buna karşı çıktım ve daha sonraki araştırmalarımda, Bulgaristan’da 1993 yılından beri Türkçe ders kitaplarının basılmadığını, Türklerin ekonomik nedenlerden dolayı Avrupa veya Türkiye’ye göçe zorlandığını, HÖH/D(p)S’de siyaset yapanların hemen hemen hepsinin DS ajanı veya eski rejim yanlıları olduğunu; Türkçe konuşanlara ceza kesenlerin, ibadet edilmesin diye cami önlerinde nöbet tutanların, buzdolaplarında kurban eti arayanların, kadınların başörtüsünü yerlere atanların, Türkleri gammazlayanların, hep aynı partide siyaset yaptıklarını gördük.
2009 yılında DS dosyaları açıklandığında, HÖH/D(p)S yöneticilerinin hemen hemen hepsinin eski DS ajanı olduğunu, aynı partinin Bulgaristan’da yaşayan Türkleri manipüle etmek için bir DS projesi olduğunu yaşayarak öğrendik.
Buna rağmen, Türkiye’deki bazı çevreler, AKP, özellikle MHP(Milliyetçi Hareket Partisi) çevreleri, her nedense hep HÖH/D(p)S’yi desteklemişlerdir.
Ancak haklarını yemeyeyim, 2010- 2013 yılları arasında Sofya Büyükelçisi olan İsmail Aramaz, 20 senedir Türkçe ders kitapları basılmadığı Bulgaristan’da, yardımcı Türkçe ders kitapları basılmasına öncü oldu, 2013-2017 yılları arasında Sofya Büyükelçisi olarak görev yapan Süleyman Gökçe ise, – biraz acemice de olsa- Bulgaristan’da HÖH/D(p)S dışındaki bir oluşuma açıkça destek oldu. Ancak gerek Türkiye’deki, gerek Bulgaristan’daki “derin” yapıların kurbanı oldu ve küçük bir Latin Amerika ülkesine atandı, daha sonra da Dışişleri Bakanlığı kadrolarından istifa etmek zorunda kaldı.
Peevski’ye dönersek…
Peevski, 2013 yılındaki hükümet kurma görüşmeleri sırasında, dönemin BSP(Bulgaristan Sosyalist Partisi) başkanı Sergey Stanişev’in boğazındaki kravatı sıkarak ve küfür ederek kendisinin Başbakan yardımcısı atanmasını istemiştir. Ancak bu yine de kabul görmemiştir ve Peevski DANS(Bulgaristan’ın şimdiki istihbaratı) başkanlığına getirilmiştir. Etnik Bulgarların şiddetli protestoları sonucu, Peveski, DANS başkanlığından 3 gün içinde istifa etmek zorunda kalmıştır.
Peevski, 2015 yılının sonunda agresif tavırlarıyla ve ölüm tehditleriyle dönemin HÖH/D(p)S başkanı Lütfi Mestan’ı istifaya zorladığı bilinmektedir. Aynı tehditlerle HÖH/D(p)S son başkanı Mustafa Karadayı’yı da canından bezdirerek istifa ettirdiği söylensе de, bu, şimdilik kanıtlanmamıştır.
Aslnda Peevski, HÖH/D(p)S’nin 24 Şubat günü yapılacak olan genel kurul toplantısında, aylardır tek başkan adayı olarak lanse ediliyordu. Ancak baktılar ki, aklı selim Türklerden tepki var, Peevski’yi “pragmatik” , Cevdet Çakırov’u da “geleneksel bölgelerden”, yani Türklerin yaşadığı bölgelerden ve Türkiye ile ilişkilerden sorumlu eş başkan adayı olarak göstermeye niyet ettiler.
İşte, Hakan Fidan’ın görüştüğü HÖH/D(p)S eş başkanları:
Demek, Türkiye Dışişleri bakanının onayı alındı…
Sınır kapılarındaki ticaret de…
Bu arada, Razgrad’daki Pargalı İbrahim Paşa camii restore edilecek…
Bulgaristan’daki Türklerin asimilasyonuna ise devam…
Mestanlı Belediyesi örneğinde olduğu gibi, Türklerin yaşadığı Belediyelerin altyapı ihalelerini dahi Peevski’nin şirketleri almaya devam edecek, Türkler işçi olarak dahi çalışamayacaklar, yani gurbet yollarına devam…
Allah, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin yardımcısı olsun!
Durmuş Arda
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.